Annem ile konuşmuştum,
Fazlası ile normal karşılamıştı.
Hala aynı olduğumuzu sanıyordu, sanırım.
Bir zamanlar aramız çok iyidi.
Ashton, Alex, ben, Luke.
Ardından Bam!
Bir buçuk yıllığına ortadan kayboldun.
Döndüğünde, bu oldu.
Bir zamanlar kağıttan kuleler gibiydik.
Sen eksildiğinde ise üst üste yığıldık,
Rüzgar esti, farklı yerlere yuvarlandık.
Odamın zeminine iki kalın yorganı koyarak uyduruk bir yatak yaptım ve üzerine oturdum.
Bağdaş kurdum,
Ashton yatağımda oturmuş, parmakları ile oynuyordu.
"Ben.. Min-"
"Gerek yok, Ashton." dedim en samimi ses tonumla.
Saçların yeşil çay kokardı,
Nefesin, kıyafetlerin ise sabun gibi.
Temizlik, masumiyet kokardın.
Seni gördüğümde içimden sürekli seni sarıp sarmalamak gelirdi,
Senin etrafında olan, nefesini tutmadan, kalbi teklemeden yanında kalabilen kızlara hayrandım.
Gülümsemenin bir eşi yoktu;
Bir saniyede binlerce hissi bana yaşatabiliyordun.
Kum rengi bukleli saçların vardı;
Kokuları başımı döndürüyordu, onları parmaklarıma dolamak, sadece saçlarını solumak istiyordum.
Doyasıya izledim seni.
Bu gece,
Tüm gece,
Benimdin.
Doğrusu, bu, aklımı kaybetmem için yeterli bir sebepti.
Odada hakim olan sessizlikten ve seni izleyişimden rahatsız olmuş olacaksın ki;
"Tanrı," dedin.
"Yarattığı varlıkların bir başkasına kendisinden daha fazla değer vermesinden hoşlanmazmış."
Kuvvetli bir öksürük ile sarsıldı bedenin.
Tam yanına gelmek için ayaklanmışken elini kaldırdın.
Durdum, tekrar oturdum.
Sana gelmeme hiç izin vermezdin sen.
Toparlandığında, tekrar konuştun.
"Ve değer verdikleri herkesi ellerinden teker teker alırmış.
O olmadan yaşayamam sözlerinin yok oluşunu izlermiş,
Sanırım sözlerden önce yok olup gideceğim."
Kaşlarım otomatik olarak havaya kalktı.
Ne demekti bu?
Omuz silktin.
"Masal sırası bana gelmişti."
Kısa oldu ama yazıyım dedim fkdajfd
