Küçücük bir oğlan çocuğunun etrafına duvarlar örüp kaybolmuş bir baba,
Çocuk onu aramış, aramış, aramış,
Bulamamış.
Ararken duvarların üzerine tuğlalar eklemeye devam etmiş.
Çift taraflı aynalardan koydurmuş kalbine.
Ona bakan, kendi yansımasını görüp mutlu olmuş.
O küçük çocuk içerde ağlamaya devam etmiş.
Büyümüş,
Göz kapaklarına galaksileri sığdıran adam,
Kirpiklerinin kıvrımları kalbime gölge eden adam,
Gülüşü ile kalbimdeki yağmuru dindirip gök kuşağı çıkartan adam,
Acılarını sonsuza dek göğüs kafesimde saklamak istediğim halde, izin vermeyen adam, dışarıya çıkamamış.
Ona bakmak,
Onu izlemek,
Onu sevmek,
O, o, ve yine o.
Onun acısının kalbime yüklediği acıyı başkası sahiplenemiyor,
Çünkü biliyorum ki, kalbimin derinliklerindeki o yere sahip olan da yine o.
Kulağıma gelen ses düşüncelerimi bulandırıyor,
Odağımı kaybediyorum.
"Ne?"
"Geleceğini hiç düşünmemiştim."
"Yılbaşını evde geçirmek istemedim."
Renkli saçlı oğlan gülümsüyor.
İlk iki dişi diğerlerinden biraz daha uzun.
Güzel bir gülüşü düzgün dişleri var, tel tedavisi görmüş olmalı.
Ve saçları bu sefer su yeşili.
Gülümsüyorum.
Konuşuyor.
"Gelmiş olmana sevindim."
"Teşekkür ederim."
Gözlerimi kaçırıp Ashton'a kaçamak bir bakış atıyorum.
Başı hafifçe sağa yatık, Alex ve Luke gülüşüyor.
Gözlerini yere sabitlemiş, ışıktan yoksunlar.