Günlerdir kafamın içindeki sorulara yanıt bulamadığım için gittikçe daha çok bunalıyorum. Taemin konusunu Suho'ya pat diye nasıl söyleyebilirim ki?
Ya da Taemin'e bir babası olduğunu nasıl söyleyebilirim? Suho'nun bizi neden bıraktığını ben bile bilmiyorken oğlum sorarsa ne diyebilirim? Üstelik Suho bana hâlâ mantıklı bir açıklama yapmamışken -ki düşününce söyledikleri çok da mantıksız değil- yeniden aile olmaya çalışmış gibi olmaz mıyım? Off delireceğim!Boşver Jiyon! Bir süre daha bekle! Suho'yla adam akıllı konuşana kadar bekle! Zaten Çin'deki işleri birilerine devredip Kore'de kalmaya başladı. Eni sonu uygun bir zamanda oturup her şeyi konuşursunuz.
**
"Alo?""Efendim Baekhyun?"
"Jiyon sana bir işim düştü ya! Sadece senin yapabileceğin bir şey, sana ihtiyacımız var."
"Konu ne?"
"Bugün şirketin yeni bir anlaşma kapsamında katılması gereken bir kokteyl var. Oraya önemli CEO'lar konuk olacak."
"Ee? Ben ne yapabilirim?"
"Bir grup da Yunanistan'dan gelecek. Onlar için tercümanlık yapar mısın diyecektim."
"Koskoca şirketsiniz çevirmeniniz yok mu?"
"Var ama sen 5 yıl oradaydın, adamların kültürünü de biliyorsun, ortak nokta bulup adamları bağlarsın ya! Hadi Jiyon! Lütfen!"
"Pekala! Bunca zamanki iyiliklerin için yapıyorum ama bu ilk ve son ona göre!"
"Çok çok çok teşekkürler! A bir de Jiyon... gelecek gruptan sorumlu olan müdür... ben değilim."
"Kim peki? Senle Junmyeon'dan başka müdür yok ki!"
"Aynen öyle. Hadi kapattım bay bay!"
"Ne? Sen değilsen- ya! Kapatma! Baekhyun? ALO! ALO!"
**
Baekhyun'un detaylı anlatımıyla adamlarla ne konuşmam gerektiğini öğrenmiştim, Suho'yla da hiçbir şekilde özel olarak konuşmayacaktım, kararım kesindi.
Suho: "Hoş geldin Jiyon!"
"Suratındaki gülüşü kontrol eder misin lütfen? Buraya senin için gelmedim. Baekhyun rica ettiği için-"
"Biliyorum! Biliyorum! Yan yana olmak bile bana yetiyor, bırak da dudaklarımın ne şekil alacağına ben karar vereyim."
"Adamlar nere- ah şunlar sanırım!"
"Nerden bildin?"
Gözlerimi kısarak hoşuma gitmiş gibi konuştum: "Tam Yunanlı tipi var!"
"Nasıl oluyormuş Yunanlı tipi?"
Sesindeki hafif sinirli edayı aldığımda onu kıskandırmak için biraz abartmak istedim.
"Kumral, uzun boylu, kaslı ve yakışıklı! Böyle Yunan mitolojisindeki Atina tanrıları gibi işte!"
Suho'nun derin bir iç çektiğini fark ettiğimde gülmemek için kendimi tuttum, onu kıskandırmayı başarmıştım. Bir dakika ya! Ben niye onu kıskandırmaya çalışıyorum ki?
**
Baya büyük bir kokteyl düzenlenmişti. Bir sürü ülkeden bir sürü yetkili insan gelmişti, Kore'nin en büyük şirketleri, buradaki yabancı grupları kendi şirketlerine bağlamak için baya çaba harcıyordu.
Yunanlılarla olan konuşmamız gayet iyi ilerliyordu. Suho'yla onlar arasında çeviri yaparken hiç zorlanmamıştım. Ülkelerinde gezip gördüğüm yerlerden bahsettiğimde çok şaşırmışlardı ve anında samimi bir ortam oluşmuştu, diğer ülkelerle ilgilenen başka şirketler bizim gruba bakıp bakıp iç geçiriyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ailem Sensin / Suho ✔
Fanfic"Bana bir daha Suho demezsen sevinirim. Sen de herkes gibi adımla seslen. Senin koruyucun değilim artık. Suho demene gerek yok. Adım Junmyeon." "Sana böyle seslenmemi sen istemiştin. Ailemizin koruyucusu olduğunu bu yüzden-" "Aile nedir biliyor mu...