Taemin, iki dedesiyle balık tutmaya gitmişti. Biz de evde kocamla salonumuzdaki koltuğa çökmüş sabahki tartışmamızı düşünüyorduk. Ya da sadece ben düşünüyordum. Biraz daha düşününce kararımı verdim ve aklımdan geçeni söyledim.
"Suho boşanalım."
"NEY?"
Sıçradım: "Ödümü kopardın. Ne bağırıyorsun?"
Elimi altı aylık bebeğimin barındığı karnımın üstüne koydum, ben korkunca o da sarsılmış olmalıydı.
"Sen ne dediğinin farkında mısın Jiyon? Ne boşanması?"
Sesim incelirken başımı yere eğdim ve konuştum: "Sen benden daha iyilerine layıksın."
Bir ses etmedi. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Suho kendini sakinleştirmeye çalışıyor gibiydi, gözlerini sımsıkı kapattıktan sonra geri açtı ve uzanıp karnımın üstündeki elimin üzerine kendi elini koydu:
"Ne diyorsun öyle bebeğim? Cidden anlamıyorum. Hayır yani kalp hastası olan insana şaka yapılmayacağını da biliyorsun."
"Şaka yapmıyorum, cidden. Sen benden daha iyilerine layıksın."
"Bunu da nereden çıkardın?"
"Baksana her gün karşına yeni dertlerle çıkıyorum. Sen de yoruldun artık. Ömrünün geri kalanında-"
"Ömrümün geri kalanında senin ve çocuklarımın yanında olacağım Jiyon! Hiç de yorulmadım! Niye yorulayım?"
"Ama düşünsene... son zamanlarda sence de çok fazla boş yere kavga etmiyor muyuz?"
-- Birkaç dakika önce --
Kabus görmekten nefret ediyorum ama hamile olduğumu öğrendiğimden beri iki gün mutluysam üç gün üzgünüm. Neyse ki bir hafta yedi gün de... geriye kalan iki gün nötr geçiyor. Suho'nun üstüne gitmek istemiyorum elbette ama... ilk hamileliğimde - annemle babamın varlığı hariç - yalnızdım. İkincisinde böyle kötü olmam... normal herhalde. Değil mi?
Kabuslarımda sürekli beni bırakıp gittiğini görüyorum. Sürekli yıllar öncesinde bir kez yaptığı gibi bu kez de yine aynı şeyi yaptığını görüyorum; yine beni yalnız bıraktığını, benim için orada olmadığını...
Doğal olarak kötü hislerle uyandığımda da ona trip atıyorum. İlk zamanlar hiç anlamıyordu ve ne hata yaptığını bilmediği için içtiği sudan, giydiği gömleğe kadar her şey için sürekli özür diliyordu.
Bu sabah da şeftali suyu yerine elma suyu içtiği için özür diledi. Hayır yani bana ne onun hangi meyvenin suyunu içtiğinden. Ama adamcağız ne hata yaptığını bilmiyordu, aramızda geçen her konuşmayı tek tek irdeliyor, beni kırmış olabilecek tüm olasılıkları düşünüyordu.
Sabah kahvaltı sofrasına oturmadan evvel elmaları robotun içine atmadan önce bana elma sıkacağını söylemişti. Ben de ona dolapta duran son iki şeftaliyi de bir ara sıkmasını yoksa bozulacağını söylemiştim. Şimdi de onu soruyordu işte,
"Şeftalileri sıkmadım diye mi kızdın? Özür dilerim hayatım, onları hemen sıkıp içeceğim. Taemin balıktan dönünce meyve yesin diye bırakmıştım onu, ama sorun değil. Taemin için çıkıp çilek falan alırım."
"Hayır Suho, ona kızmadım."
"A! Yoksa... yoksa... tabi ya! Sen elma suyu istiyordun ama ben bunu anlamadım, değil mi? Of! Resmen gün gibi ortada, elma suyu istedin, ama ben sıkıp kendim içtim."
"Hayır Suho, elma suyu sevmediğimi biliyorsun, o yüzden sormadın."
"O zaman şeftaliyi kendine istiyordun? Tabi, ama çalışmayan aklım sağ olsun ben anlamamışım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ailem Sensin / Suho ✔
Fiksi Penggemar"Bana bir daha Suho demezsen sevinirim. Sen de herkes gibi adımla seslen. Senin koruyucun değilim artık. Suho demene gerek yok. Adım Junmyeon." "Sana böyle seslenmemi sen istemiştin. Ailemizin koruyucusu olduğunu bu yüzden-" "Aile nedir biliyor mu...