Charles gittikten sonra odaya geçip bir köşeye sinerek Charles'ı düşünmeye başladım. Umarım güvenli bir şekilde okula varabilirdi.
~~~~~~~~
Ertesi sabah güneşin ilk ışıkları yüzüme vuruken yerde uyuyakaldığımı fark etmiştim. Ayağa kalkıp toparlanırken içeri Isaac'in girmesi ile irkildim. Yüzünde çok sert bir ifade vardı. Charles'in gittiğini görmüş olmalıydı. Kolumdan sıkıca kavrayarak "onu sen bıraktın,dışarı çıkmasına sen izin verdin değil mi!?" derken gözlerinden alev püskürüyordu. Hiçbir şey Charles'tan önemli değildi. Alaycı bir tavır ile "görünüşe bakılırsa birileri bunu çok geç fark etmiş" dedim. Daha da köpürmüştü. Gözlerinin kırmızıya döndüğüne o an şahit olmuştum. Kolumu kemiğimi kıracakmışcasına sıkarken sinirle "bunun bedelini canın ile ödeyeceksin küçük hanım, hemde o kadar kolay olmayacak. Canını yakmayı iple çekiyorum" dedikten sonra kocaman bir kahkaha patlattı. Kapıdan çıkarken kurta benzeyen kıllı yaratığı tekmeleyip "hey John, kızı al!" diyip gitti. Giderken 'sersem yaratık' diye söylendiği duyulabiliyordu. Zavallı yaratığın gözlerinden çaresizliği okunuyordu. Yanıma gelip kolumu kavrarken sessizce "çok üzgünüm!" diye fısıldadı.
John ile kocaman bir salona geldiğimiz de burasının laboratuvardan bir farkı yoktu. Binbir çeşit aletten cihaza kadar. Her şey tam takırdı. John kolumu bırakıp sessizce bir köşeye geçerken içeri Isaac girdi. Keyifli görünüyordu. "Ahh tatlım. Bana kalırsa bunu yapmamalıydın. Resmen seni parça parça etmem için bana sebep sunuyorsun, hem o zavallı Charles için değer mi ki?" Gözlerini üzerimde gezdiriyordu,açıkçası bu hareketi tahmin ettiğimden daha fazla rahatsız ediyordu. Karşıma geçip birden boğazıma sarılınca aniden nefesimin kesilmesi ile çırpınmaya başlamıştım. John üzgün gözler ile bana bakıyor fakat elinden bir şey gelmiyordu. Isaac ise lafına devam ediyordu. "Nefesin kesildi değil mi? Bebeğim bu sana yapacaklarım yanında hicbir şey biliyor musun. Seni öldürmem için bana yalvarıcaksın. Fakat sesini duyan biri olmayacak. Cık cık.. çok yazık doğrusu" derken boğazımı daha çok sıkıyordu. En sonunda ellerini çektiğinde dizlerimin üstüne düşüp derin derin öksürürken Isaac tepemden bana bakıyordu. Omuzlarımdan tutup beni ayağa kaldırırken arkama geçmişti. Ne olduğunu anlamadan boynumda bir ağrı hissettim. Ve etraf karardı..
Gözlerimi açtığımda yerden yüksekte hava da duran uzunca ince bir mermerin üstünde yatıyordum. Başım kilitler ile mermere kenetlenmişti. Ellerim ve ayaklarım ile kelepçeliydi. Ne olduğunu kestiremiyordum. Sadece tavanı görebiliyordum. Aşağıdan gelen Isaac'in sesini duymam ile irkildim. Hazır mısın gibi bir şeyler diyordu fakat tam anlayamıyordum. Bir anda tüm ışıklar gitti ve etraf karanlığa gömüldü. Cihaz seslerini duyarken mermer aşağı doğru inmeye başladı. Büyükçe küvet gibi bir şeyin içine iyice girdikten sonra Isaac başını eğip sinsice gülerek "bu daha başlangıç" dedi ve gülmeye başladı. Kafasını geri çektiğinde ise küvet buz gibi soğuk su ile dolmaya başladı. Hareket dahi edemiyordum. Son nefesimi de alıp içerde tutarak suyun sonuna kadar dolmasını izledim. Daha sonra hem sağdan hemde soldan olmak üzere her iki yandan da sivri bir aletin geldiğini gördüm. Tanrım korkunçtu! Durmuyor ve sürekli ilerliyorlardı. Durmasını temenni ederken vücudumun bir çok yerinde çok şiddetli acılar hissetmeye başlamıştım. Bacaklarımda,karnımda, yanaklarımda ve başımın içinde sivri iğneye benzer cihazlar dönüyordu. Bu dayanılmaz acı karşısında olduğum yerde çırpınıyor ve sadece bağırabiliyordum. Dışarıdan gelen Isaac'in kahkaha seslerini duyabiliyordum. Nerdeyse ölüyordum. Buna emindim. Vücuduma bir güç gelmesini istiyordum ama o an acıdan başka birşey düşünemiyordum derken içimde yükselen hiddeti hissetmiştim. Öyle şiddetli yükseliyordu ki ayağımda ve kolumda ki kelepçeleri söküp atmıştım. Ellerim ile başımdaki, yanaklarımdaki, karnım ve bacaklarımdaki iğneleri çekip çıkardıktan sonra oturur pozisyona gelirken kafamda ki sabitleyiciyi de parçalamıştım. İçimdeki güç her an patlamaya hazırdı. Her yanımdan sular süzülürken küvetin içinden çıktığımda Isaac korkmuş gözler ile bana bakıyordu. Küvetten adımımı atıp dışarı çıkarken Isaac yavaş yavaş geri adımlar atıyordu. Yüzünde ki ifade görülmeye değerdi. Yakalarından tutup hava da sallandırırken gözlerimin siyaha döndüğünü hissedebiliyordum. Ufacık bir çaba harcayarak Isaac'i sertçe duvara fırlattığımda duvar dahi parçlanmıştı. Yanına gidip yüzünü yumruklarken sanki ellerim tonlarca ağırlıktaymışcasına her vurmamda yüzü kana boğuluyordu. Yarı baygın halde yerde yatarken uzun bir metal parçası kapıp gözümü bile kırpmadan kalbinden içeri saplarken Isaac oracıkta can vermişti. Etraf hala karanlık iken etrafta sadece elektrik kablolarından çıkan beyaz ışıklar aydınlatıyordu laboratuvarı. Saçlarım dağılmış, kıyafetlerim parçalanmış ve her tarafım kana bulanmış haldeyken John'a döndüğümde her ne kadar gülmesede yüzünde mutlu bir ifade vardı. Sonunda Isaac'tan kurtulduğuna seviniyordu belli ki. Laboratuvardan çıkıp tesisin karanlık koridorlarında yürürken ışıkların yanması ile bütün koridor birden aydınlandı. Arkama dönüp baktığımda John gülümseyerek bana bakıyordu. Işık meselesini halletmişti belli ki. Tesisten çıkıp uzunca yolda yürürken Charles'ın gelmemesinden beni bir daha asla görmek istemediğini az çok tahmin edebiliyordum. Uzunca yürüdükten sonra patika yoldan çıkıp düz yola girerken Jean'ın bana doğru koşmakta olduğunu görmüştüm. Bunun gerçek olup olmadığına tam emin olmak için gözlerimi ovuşturdum. Ama hayal falan değildi işte, Jean gerçektende bana doğru koşuyordu. Bende istemsiz olarak ona doğru koşmaya başladım. Aramızda ki mesafe bittiğinde birbirimize sımsıkı sarılıyorduk. Jean derin bir iç çekerek "Tanrı'ya şükür yaşıyorsun Stephany öyle özlemişim ki doğrusu, o adi herifin seni öldürmesinden çok korktuk!" ayrıldıktan sonra anlamsız gözlerle Jean'a bakıp "korktuk?" diye sordum. "Korkması gereken başka biri daha mı var?" Jean hafif yandan gülerek arkaya doğru kafasını çevirdi. Bende o tarafa baktığımda gelmekte olan Charles'i gördüm. Yanıma geldiğinde yüzünde kızgın ifade yerine yarı mutlu yarı hüzünlü bir ifade vardı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken Charles sanki beni anlamışscasına "Jean olan biten her şeyi anlattı. Annen ve benim aramda kaldığını bilmiyordum" dedi. O sırada kafama dank etti. "Olamaz annem!" diyerek atıldım. Charles iki elini omuzlarıma koyarak "merak etme, Quicksilver anneni evinizden alıp okula getirdi. Yanımızda güvende." dedi. O an büyük bir rahatlama gelmişti. Charles devam ediyordu; "Sana güvenmem gerekirdi, seni orda bırakmamam gerekirdi, çok üzgünüm" derken gözleri dolmuştu. Ellerim ile göz yaşlarını silerken "senin suçun yoktu" diyebilmiştim sadece. Gözlerini yüzümde gezdirdikten sonra öyle sıkı sarılmıştı ki, böyle sarılmayalı uzun zaman olmuştu. Her şey sonunda normale dönüyordu. Isaac vakasını da atlatmıştım. Ama bir terslik var gibiydi. Net göremiyordum. Görüntü gelip gidiyor gibiydi. Bir anda duraklayıp yolda sendelerken Charles'in elini belime koyması ile inanılmaz bir acı hissetmiştim. Gözlerimi belime döndürdüğümde hafif büyüklükte cam parçasının saplandığını hepimiz görmüştük. Dengemi kaybedip yere düşerken etraf gittikçe kararıyordu.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
X-MEN MUTANT
FantasyDeğişik güçlere sahip mutantlar ile düşmanları arasında geçen müthiş savaşlar, savaştan doğan muhteşem bir aşk ve aksiyonun bir arada olduğu bir hikaye.