Gözlerimi açtığım da bir yatakta yatıyordum. Bomboş bir odadaydım. Nerde olduğumu bilmiyordum, en son neler olduğunu hatırlamıyordum. Aslında bakılırsa adım dışında hiçbir şey hatırlamıyordum. Sadece adım. Ayağa kalktım ve odadan çıkıp uzun koridor da yürümeye başladım. Sonunda binadan dışarı çıktığım da karşımda eski ve yıkık dökük bir bina vardı. Büyük bir insan kalabalığının içindeydim. Herkes bana yabancı gözler ile bakıyordu. İnsanların arasından ilerlerken yol kenarında loş müzik çalan bir mekan dikkatimi çekmişti. İçeri girdim ve herhangi bir yere oturdum. Yanımda iri yarı bir adam vardı. Kahverengi deri ceketi ve çenesinden saçlarına kadar uzanan kirli sakalı vardı. Ellerinin üstü kesik kesik duruyordu. Ona baktığımı görmüş olmalıydı ki kafasını çevirdi ve "Ne?!" diye haykırdı. "Üzgünüm" diyip önüme döndüm. Bir bira istedim ve beklemeye başladım. O sırada yanıma biri oturdu. Kafasını çevirip beni izlemeye koyuldu. Bende kafamı ona doğru çevirince sanki çok da yabancı değilmişim gibi hissettiğim bir yüz ile karşılaştım. Ensesine doğru uzanan sarı/kumral saçları vardı. Masmavi gözleri ile bana bakıyordu. Sanki tanışıyormuşuzcasına tebessüm ediyordu. Uzun zamandır görmediği birini görmüş gibi hasretle izliyordu beni. Öyle derin bakıyordu ki etkilenmemek elde değildi. Ben bile hiç tanımadığım birine böylesine uzun bakmamıştım. Biramın önüme koyulması ile irkildim. Bir kaç yudum aldım. En sonunda yanımda ki adam elini uzattı ve;
-Merhaba. Adım Charles, dedi ve gülümsedi. Aklımda "Charles" ismi yankılandı. Onu tanımıyordum ama derinlerde bir şey bunu inkar ediyordu. Elimi uzattım;
+Merhaba, diyebildim. Harika gülüyordu. Sonra birden gözleri doldu. Gözlerinden akan bir iki damla yaşın ardından "bana birini hatırlatıyorsun" dedi. Ağladığına göre ölmüş olmalı diye düşündüm. Elimi omzuna koydum ve gülerek;
+Sana hatırlattığım her kimse bana onun adı ile seslenebilirsin. Sorun olmaz, dedim fakat bu onun daha da şiddetli ağlamasına sebep oldu. Yanlış bir şey mi söylemiştim anlamamıştım. Kendimi kötü hissetmiştim. Özür dileyip mekandan dışarı çıktıktan sonra Charles denen adam da peşimden koşarak geldi. Ellerimi tuttu ve;
-Ona çok benziyorsun..sana bir kez sarılabilir miyim, dedi. Öyle içten bakıyordu ki kıramadım ve kabul ettim. "Pekala" der demez sımsıkı bir şekilde sarıldı. Yaptığı her şey sanki daha önceden yaşanmış gibiydi. Farklıydı. Ayrıldığımızda gözlerimin içine baktı ve;
-Seni çok özledim Sell,dedi. Şok olmuştum. Adımı nerden biliyordu. Kim bu Charles?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
X-MEN MUTANT
FantasyDeğişik güçlere sahip mutantlar ile düşmanları arasında geçen müthiş savaşlar, savaştan doğan muhteşem bir aşk ve aksiyonun bir arada olduğu bir hikaye.