Uyandığım da odamda yatıyordum. Belimde sargı bezi vardı. Ne olup bittiğinden haberim yoktu. Odadan çıkıp okulu gezinirken her şey normale dönmüş gibi görünüyordu. Gözlerim Charles'i arıyordu. Odasına gittiğimde orda yoktu. O sırada arkamı döner dönmez Jean ile karşılaştım. Oldukça mutluydu. Hafif gülümsedim ve "mutlu görünüyorsun,bunun özel bir sebebi mi var yoksa?" diye sordum. Omuz silkti ve havaya bakıp gözlerini kısarak "Kesinlikle hayır, sadece aylar sonunda normal bir gün!" dedi ve kahkaha atarak uzaklaştı. Jean'i böyle görmeyi özlemiştim doğrusu. Charles nerde niye düşünürken camdan bahçede küçük çocuklara bir şeyler anlattığını görmüştüm. Okuldan dışarı çıkıp yanına doğru giderken sanki ilk defa onu görücekmişcesine bir heyecan vardı içimde ve bunu zapt edemiyordum. Ağaca yaslanıp çocuklara heyecanla bir şeyler anlatmasını izlemek beni mutlu etmişti. Öyle güzel görünüyordu ki..
Sonunda beni fark ettiğinde çocuklara ders anlatmayı bırakıp yanıma gelirken delicesine atan kalbim etraftaki bütün sesleri bastırıyor gibiydi. Ağaca tamamen sırtımı yaslayıp yüzümü Charles'a karşı dönerken o da elini ağaca tam başımın yanına koymuştu. Aramızda ki mesafeyi git gide azaltıyordu. Öyle derin bakıyordu ki bakışları içime işliyordu. Sonunda sessizliği bozup "güzel bir gün ha?" diyebilmişti. Kafamı evet anlamında sallarken "bu kadar güzel olmasına rağmen senin kadar değil" diyip masmavi gözlerini gözlerime kilitlemişti. İstemsizce dudağımı ısırıyordum. Belimden kavrayıp beni yavaş yavaş kendine çekerken gözlerini dudaklarıma doğru kaydırıyordu. Sonunda aramızda ki boşluk Charles'in dudaklarını dudaklarımın üstüne koyması ile kapanmıştı. Dudaklarının sıcaklığını hissediyordum. Ellerimi saçlarına götürürken belimi daha çok sıkmaya başlamış ve vücudumu kendi vücuduna bastırıyordu. Dilini dudaklarımın içinde gezdirirken dayanamayıp dudağını ısırınca kendini geri çekmiş ve "hadi ama!" diyerek gülmeye başlamıştı. Yakalarından tutup kendime doğru çekerken "seni özledim" diyebilmiştim sadece. Öyle anlamlı bakıyordu ki cevap vermesine bile gerek kalmıyordu. Elini yüzümde gezdirirken "bir ara baş başa vakit geçirmeliyiz" diyip göz kırpmıştı. O sırada başımı yukarı tesadüfen kaldırınca bütün camların dolu olduğunu gördüm. Hemen Charles'tan uzaklaşıp okula girerken Charles'da arkamdan geliyordu.
Ertesi gün okulda bir curcuna var gibiydi. Gürültü ile uyanmıştım. Merdivenlerden inip okulun ana salonuna geldiğimde kocaman bir kalabalık beni karşılamıştı. Charles'da başlarındaydı. Tedirgin görünüyordu. Yanına indim ve neler olduğunu sorduğum da elime bir gazete tutuşturdu. "HÜKÜMET VE HALK MUTANTLARIN SONUNU İSTİYOR. Mutantlardan rahatsız olan sıradan insanlar ölüm istiyor. Hükümet de halkın yanına duruyor. Fakat hükümet mutantlara yine de bir seçenek sunuyor. Yeni bir buluş olan, vücutlarına enjekte edilen ilaç sayesinde mutant özelliklerini kaybedip normal bir insan olup hayatlarını kurtarabilirler. Aksi takdirde bütün mutantlara ölüm getirilecektir."
Ağzım açık bir şekilde gazeteye bakıyordum. Bu nasıl bir haberdi böyle? Başkanın ne gibi amacı olabilirdi ki! Buna bir çözüm gerekliydi ama kimse bunun ne olduğunu bilmiyordu. Kimsenin ölmesine izin verilemezdi. Charles son derece düşünceliydi. Okulun müdürü olarak hükümet ile konuşmaya gitmeliydi. Tabiki yanında bende olacaktım. Bir kaç gün içinde plan yapıp hükümetin sarayına gittiğimiz de hiç sıcak bir karşılama görememiştik. Masaya oturup bu çirkin meseleyi konuştuktan sonra hiçbir çözüm yolu olmayacağı ve karar verilmesi için 1 hafta süremiz olduğunu söylemişlerdi. Salonu terk ederken öyle sert bakıyorlardı ki. Öldürmek için hazırlanıyor gibilerdi adeta. Okula geri döndüğümüz de Charles başının ağrıdığını ve yatmak istediğini söyleyip odasına çıkmıştı. Bir şeyler yapmak zorundaydım. Aşılar ile ilgilenen bir laboratuvar mutlaka olmak zorundaydı. Charles' a haber vermeden okuldan çıkıp hükümete, saraya gittim. Başkanın kılığına bürünüp arşivden laboratuvarın ve aşıların bilgilerine ulaşmıştım. Hemen hızla laboratuvara hareket edip doktorun yanına gittim. Başkanmış gibi davranırken oldukça zorlanıyordum. Biraz politik konuşmak beni zorluyordu açıkçası. Doktor işini dikkatle yaparken bende doktoru izliyordum. Bir anlığına başka bir odaya gidip geldikten sonra şaşkın gözlerle bana bakarken elinde elektrik copu tarzı bir şey vardı. Sonunda ağzını açabildi ve "biraz önce hükümetten başkan ile konuştum. Sarayda işleri olduğunu ve bugün gelemiyeceğini söyledi. Söyle bana, kimsin sen?" dedi. Yapıcak başka bir şey kalmamıştı. Başkanın kılığından çıkıp kendi halime döndüğümde doktor elinde ki copu indirip "vaay demek mutantsın ha?" demişti ve üstelik gülüyordu. Elini uzatıp elimi sıkarken oldukça heyecanlı görünüyordu. Dona kalmıştım. Doktorun bize düşman olması gerekmez miydi? Yüz ifademden anlamış olacaktı ki "ah doğru ya, sana açıklamayı unuttum. Eminim kötü biri olmamı bekliyordun değil mi? Aslında öyle olmalıyım ama kendi türüme kin besleyemiyorum. Şey.. yani eski türüme demeliyim sanırım. Burda doktorluk yapmadan önce aynı zaman da mutanttım da biliyor musun? Fakat başkan ve adamları size yapılacak olan aşıdan bana da yaptılar. O an istiyor gibi görünmek zorunda kaldım oysa istemiyordum. Ama onlara öyle göstermek zorundaydım. Bu içlerine sızmam için şarttı. Bende onlara yalan söyledim, sizin sonunuzu getirmek için değil onların sonunu getirmek için çalışıyorum" dedi ve göz kırptı. Soluksuz konuşmuştu ve tüm anlattıkları karşısında şaşkınlığımı saklayamıyordum. "Yani bizim yanımızda mısın?" diyebilmiştim sadece. Samimi bir gülüş atar gibi yapmıştı önce fakat yerini sinsi bir gülüş almıştı şimdi. Ne olduğunu anlamama fırsat kalmadan arkadan iki saray elemanı beni tutup bir sandalyeye oturtmuştu. Doktora baktım ve "oyundu değil mi?!" diye bağırdım. Kocaman bir kahkaha attı ve "başkan ile odada konuştuktan sonra senin mutant olduğunu hemen anlamıştım. Başkana söyledikten sonra hemen adamlarını yolladığını ve seni orda tutmam için oyalamam gerektiğini söyledi. Bende sana bu saçma hikayeyi uydurdum. Hiçbir mutant hükümete çalışmaz tatlım ve bende mutant değilim, hiç olmadım" derken ağzını son derece açmış kahkahalarla gülüyordu. Birden gülmeyi kesti ve "götürün şunu" dedi. Kollarımı hareket ettirmeye çalışıyor ve aynı zamanda da bağırıyordum. Başıma aldığım sert darbe hareketsiz düşmeme yetmişti. Yerde sürüklenirken giderek etraf kararıyordu....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
X-MEN MUTANT
FantasyDeğişik güçlere sahip mutantlar ile düşmanları arasında geçen müthiş savaşlar, savaştan doğan muhteşem bir aşk ve aksiyonun bir arada olduğu bir hikaye.