2 KASIM 2011
Genç kız hastanenin dar ve beton merdivenlerinden çıkarak 451 numaralı odaya girdi. Elindeki az sütlü olan kahvesini hasta yatağının hemen yanındaki komidinin üstünde duran pembe çiçeklerin yanına koyarken odayı sarmış olan serum kokusuyla irkildi. Gerçekten hiçbir parfüm ya da koku bu kokuyu bastıramıyordu? Yavaşça yatağın yanına oturarak hemen mutlu ve umutlu maskesini yüzüne yerleştirdi. Blair yatakta cam kenarına doğru dönmüş ve serumun bağlı olduğu kolunu korumak ister gibi yanına doğru uzatmıştı. Uyandırmak ve uyandırmamak arasında gidip gelirken birden Blair'in cansız ve soluk sesi odada yankılandı.
'Sen misin?' Genç kız gülen bir ses tonuyla 'Benim' diye cevap verdi. Hasta kız kırılacak gibi duran kollarından destek alarak ona doğru dönüp yatağında doğruldu. Başındaki yana doğru kaymış olan mavi bandajını düzeltti. Önceden onu okulundaki en havalı kız olmasına yardımcı olan altın tozu serpilmiş gibi kumral saçlarını dökülmeye başlayınca bir barda doğum gününü kutladığı gece kendisi kazımıştı. O gece orada olanların çoğu saçlarını değişik kesimlerle mahvetmişti diyebilirdi. Oda saçlarını kör bir makasla küt kesmeye çalışmıştı. Berbattı ama en azından Blair' i güldürebilmişti. Artık onun için böyle şeyler önemli değildi. Aynada saçlarını en güzel şekilde yapıp göz kamaştırmak sadece Blair'la yapmayı sevdiği bir şeydi. Şimdi o günleri hatırlayınca aslında hayatlarının ne kadar basit ve sorunsuz olduğunu anlayabiliyordu. O güzel günleri ne çok boş olan şeylerle tüketmişlerdi. Nemli olan gözlerini saklamaya çalışarak 'Sana bu ayın bütün magazin dergilerini getirdim'dedi. Titreyen sesini gözleri gibi saklayamıyordu ama ona bakmamaya kararlıydı. Dergileri hasta kızın cılız bacaklarının üstüne koydu.Biraz gülümsemesini istiyordu. Daha sonra gözleri kuruyana kadar telefonunu kurcalamaya karar verdi. Okuldaki arkadaşlarından gelen mesajlara toplu cevap atmayı düşünürken birden Blair'in derin derin çektiği nefesleri dikkatini çekti. Hasta kız titreyen elleriyle dergideki bir sayfaya gözlerini dikmiş hıçkırarak ağlıyordu. Genç kız hızla kalkıp Blair'in yanına oturdu. ' NE OLDU? NE OLDU!?' diye sordu yüksek sesle. Ama kız cevap vermeden dergileri üstünden atıp başını yastığa gömdü. Genç kız hemen düğmeye basarak hemşireyi çağırdı. Sarı saçlı tatlı kadın Blair'in kollarındaki boruları düzeltmeye çalışıyor diğer hemşire ise tüpe şırıngayla sakinleştirici veriyordu. Arkadaşının hıçkırıkları dinince genç kız odadan çıkıp koridorun sonundaki kare cama yaslandı. Hızlı atan kalp atışlarını sakinleştirmeye çalışıyordu. Sonra atmak üzere olduğu çığlığını bastırarak birden aynı hıçkırıklara o boğulmaya başladı. Kafasını soğuk cama birkaç defa üst üste vurdu. Neden o dergilere önce o bakmamıştı ki ? Neden bakmamıştı? Nefesiyle buğulanan camdan dışarıya baktı. Kara bulutlar gökyüzünü kaplamış ve kaldırımları damlalar dövüyordu. Evet, Londra tıpkı onun gibi ağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVGİLİM NEWYORK
عاطفية"Sen neden böylesin,ha? Niye en güzel anında bile kendini ve herkesi mutsuz edecek bir şey buluyorsun? NEDEN!?" Genç kız acımasız ve ıslak bakışlarını genç adamın öfkeli yüzüne dikti; "Çünkü gülerek yaptığın tüm şeyleri bir gün ağlayarak hatırlars...