ASLINDA CENNET; ONUN SAÇLARIYDI

120 14 14
                                    

Bazen o defalaca yaptığınız hatayı neden yaptığınızı sorarsınız kendinize? Neden bu kadar aptalım? Cevap bulamazsınız. Çünkü o hatalar aynı zamanda bizi insan yapan şeylerdir.

Ve benim hatam da işte şimdi tam karşımda duruyordu.Gün boyu gülecek bir şeyler bulmuştu ve hala da buluyordu. Şimdi de restaurantın tuzluklarıyla ve tablolarıyla dalga geçiyordu. Bugün küçük gamzesine öyle doymuştum ki! Gözleri sanki iki küçük tılsımdı. Ve saçları... 

Saçları sanki.. cennet gibiydi. İçimdeki cüretkar ses;"Gel de aşık olma!" diyordu. Bu sorun değildi. Zaten ben de ona körü körüne aşık olmak istiyordum. Sanki gülüşlerinde güneşi saklıyordu. Irmakları ve şelaleleri de küçücük gamzesinde, gün doğumlarını gözlerinde... Evet, ona aşık olmuştum.

"Armin" deyince daldığım düşüncelerden çıktım.

"Biliyorsun, gülüşünü sevdiğim kadar sesini de seviyorum." deyince gülümsedim. Anlaşılan uzun zamandır susup onu izleyerek gülümsüyordum.

"Yemek yeyince kendime gelirim."dedim. Yüzünü buruşturarak sandalyesine yaslandı. Bu hareketi benim yemeğime yapmıştı.

"Ne? Bak Nina. Geleneksel restaurantlarda geleneksel yemekler yenir, tamam mı?" dedim. Kollarını küçük bir çocuk gibi göğsünde birleştirdi.

"Hiç de bile. Böyle bir kanun yok. Ayrıca ben o sulu makarnayı asla yemem!"

"Sulu makarna değil o!

"Her ne haltsa! Hem ben zaten salata yiyeceğim." dedikten sonra endişeyle bana doğru eğilerek;

"İçine garip garip şeyler koymazlar değil mi?" diye sordu.

"Saçmalama Nina. Ne koyacaklar?" dedim. Bu haliyle ne kadar da tatlıydı.

"Annemlerin her sene yaptığı akşam yemeklerine katılsaydım iyi olacaktı" dedi. Nina işte!

"Annem demişken... Sen bana hiç ailenden bahsetmedin." dedim. Onu daha iyi tanımak istiyordum. Hatta herkesten çok..

"Ne bilmek istiyorsun?" dedi ciddi bir sesle. "Sonra sorarım." dedim. Ciddi halini beğenmemiştim. O arada garson yemekleri getirmişti.

"O zaman ben sana bir tane sorayım. Mesela ben de en çok garibine giden şey ne?" Biraz düşündükten sonra cevap verdim. Onda acayip bir şey bulmak hiç de zor değildi.

"Beni tanımaman çok garibime gitmişti. Sonuçta herkes bama akrabasıymışım gibi davranırken sana adımı söylemek çok tuhaftı. Ha bir de şu cüretkarlığın!" dedim.

"Ne dedim ki ben?" dedi

Bence sen benimle olmalısın." diyerek onu başarısızca taklit etmeye çalıştım. Asla onun kadar kendimden emin olamazdım.

"PEKİ YA SEN?" Biraz düşündükten sonra;

"Bana Nina demeyi tercih etmen garibime gitmişti. Çevremdeki herkes bana Blair der de."

"Ciddi min?"

"Evet ama sorun değil. Artık ben de kendime öyle hitap ediyorum. Hem evdekiler de alıştı." deyince gülümsedim.Önümdeki tabaktan uzun bir makarna alıp ona doğru uzattım. Bana inanmayan ve kınayan gözlerle baktı. Çok komik görünüyordu.

"SAKIN!" dedi ama ben kaşığı hala ona doğru sürüklüyordum. Sonunda mecburen aldı ama yemedi. Dudaklarının üstüne koyarak gözlerini kıstı. Bense kahkayı çoktan patlatmıştım. KUNG-FU ustalarına benzemişti.

"Acaba bu yemeği hangi amaçla yapmış olabilirler?" deyip kafasını aşağı yukarı sallıyordu. Bir an onun ölme olasılığını düşündüm. Gözlerim dolmuştu ve yutkunamıyordum. Yüzümün hali o kadar kötü olmalıydı ki Nina fark eder etmez gülmeyi kesip elimi sıkıca tutmuştu.

"Ne oldu?" Ona gerçeği üstü kapalı söylemeye karar verdim.

"Bir an yalnız olabilme ihtimalimi düşündüm." dedim. Sanki o olmazsa dünyada yapayalnız kalacaktım.

"Bu seni neden bu kadar üzdü ki?"

"Çünkü yalnızlığı paylaşamazsın Nina. Onu sadece yaşarsın. Daha sonra da anlatacak kelimeleri bulamazsın. Kıskanç sevgilin hayat; buna asla izin vermez. Aslında en çok da anlatamamak acıtır." Tanrım! N edebiyat yapmıştım ama! Ne yazık kşi gerçekten böyle hissediyordum. Nina bana doğru yaklaştı. Ne diyeceğini merak ediyordum.

"Benim sevgilim,sensin Armin. Ve senin sevgilin de benim. Bırak bunu hayatla sevgili olan düşünsün. Ben yalnızlığını anlatmana izin veriyorum. Ama ben burdayken yalnız olmana asla izin vermiyorum!" Masadaki yemekleri önemsemeden ona sıkıca sarıldım. Bence o bir melekti. Ve eğer bir Tanrı varsa sırf ona inanmam için onu bana yollamıştı. Başarmıştı da. Telefonumun mesaj sesi çalında boynuma sardığı kollarını çözüp sandalyesine oturdu MELEK!

"Bir sorun mu var?" derken mesajı çoktan kapatmıştım.

"Amanda Leo'yu göndermekten vazgeçmiş. Parti yapacaklarmış."

"Ve sen davetli değilsin." derken Amanda'ya sinir olmuş gibiydi.

"Gelmeyeceğimi biliyor." dedim. Biraz duraksadıktan sonra;

"SENİ KISKANIYOR!" diye tahmin yürütünce güldüm.

"Ona dönmem imkansız."

"Bence de!" dedi tehditkar sesiyle. Sonra da ;

"Hadi kalkalım." dedi. Oysa ki daha hiçbir şey yememiştik. Ben cevap vermeyince;

"Ben daha güzel makarna yaparım. Gerçekten?" dedi tatlı bir çocuk edasıyla.

"Yapacak mısın" diye sorunca kafasını evet anlamında salladı. Ben de hesabı istedim. Hava oldukça soğumuştu. İkimizde titreyerek olduğumuz yerde zıplıyorduk. Arabaya  dans eder gibi gittik. Yolun yarısında Nina sırtıma atlamıştı.

"Gazeteciler seni böyle görse ne olur?é diye sordu hınzırca.

"Hiç. Sadece Amanda kıskançlık krizi geçirir." dedim.

"Anlaşılan kendimize bir paparazzi tutacağız." dedi sırtımdan inerken.

"Kıskandın mı sen?" diye sordum.

"Evet, kıskandım. Ve sevgilin olduğuma göre buna hakkım var. Ayrıca adımın önüne hiçbir zaman 'eski' sözcüğü gelmeyecek, anladın mı?" derken ben de ;

"HI HI." diyordum. Tabii kaburgama bir dirsek yeyince pişman olmuştum. Arabaya binerken;

"Beni hep seveceksin" dediğini duydum. Hala cüretkardı ama dğoğru da söylüyordu. Onu hep sevecektim. SONUÇTA CENNETİ KİM SEVMEZDİ Kİ?

ARKADAŞLAR YORUMLARINIZI VE OYLARINIZI ESİRGEMEYİN. BU ÇİFTİ NASIL BULDUĞUNUZU MERAK EDİYORUM. UMARIM BEĞENİRSİNİZ! :) 

SEVGİLİM NEWYORKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin