"Cennetten bir gün "

100 13 10
                                    

NİNA

Sabah içimde büyük bir huzurla uyandım. Sanki bütün kaslarım gevşemiş öyleki bulutların üstünde yatıyor gibiydim. Daha önce hiç yatağım bu kadar sıcak uyanmamıştım. Sonra birden aklıma nerde olduğum geldi. Burası zaten benim yatağım değildi. Tabii ya! Ben dün gece Armin'le birlikte uyumuştum. Şimdi yatağın neden bu kadar sıcak olduğunu anlayabiliyordum. Kolları beni sıkıca sarmalamıştı. Sıcak ve düzenleri nefeslerini sırtımda hissedebiliyordum. Ensemden geçen ürpertiyle nefesim  kesilmişti. Durduk yere heyecanlanmıştım. Yatağın hemen yanındaki elbise dolabının aynasına baktım. Saçlarım yastığın üzerine dağılmıştı ve Armin'in beni saran kollarını bir an kendime çok yakıştırdım. Aynadaki yüzün gülümsediğini fark edince şaşırdım. Ben; MUTLUYDUM ve hiç de bozulmasını istemiyordum. Kollarının arasında hareket edip ona daha çok sokuldum. LÜTFEN UYANMA! BIRAK BİRAZ OLSUN İÇİMDEN GELDİĞİ GİBİ SEVEYİM SENİ! LÜTFEN UYANMA! İçimden bunları sıralarken birden BUĞDAY TANEMİN yumuşak dudaklarını ensemde hissettim. Duymuş muydu beni? Hemen uyuyormuş gibi gözlerimi kapattım. Evet, bu arada ona 'Buğday Tanem' diyordum. Çünkü o ne kadar kendini bir çeşit esmer olarak görse de buğday tenliydi işte! Ona böyle hitap ettiğimi bilmiyordu. Bilmemeliydi de. Hem ben de zaten söylememeye çalışıyordum. O ve ben; hiçbir zaman 'biz' olamazdık! 

Kısık ve mutlu sesini duyduğumda uyandığımı anladığını fark ettim.

"Günaydın." dedi yüzünü saçlarımın arasına gömerken.

"Günaydın." diye ben de karşılık verdim. Sesimi soluk ve cansız tutmaya çalışıyordum. Kendimi dün gecenin hesabını sormaya hazırlarken bir yandan da ona kızmaya çalışıyordum. Kollarının arasında hızla ona döndüm. Ama keşke bunu yapmasaydım. Tanrım! Yüzü öyle tatlıydı ki! Gözleri uykuluydu ve saçları tıpkı benimki gibi vahşi bir dağınıklığın havasındaydı. Zaten küçük olan gözlerini kısarak gülümseyen ince dudaklarıyla bana bakıyordu. Ona nasıl kızabilirdim ki?! Nasıl incitebilirdim kalbini!? Hayır, bugün yapamazdım. Asla yapamazdım.

Sadece hafif bir kızgınlıkla; "Dün geceyi unuttum sanma." dedim. Armin gülümseyip;

"Dün geceyi hatırlamıyorum" dedi.

"KLİŞE!" deyip ben de gülümsedim. Daha sonra dudaklarıyla alnıma bir öpücük kondururken;

"Özür dilerim" diye fısıldadı.

"Kabul edildi. Ama bir daha seni öyle görmek istemiyorum." Gerçekten de istemiyordum. O bitik halini hatırlayınca tüylerim tekrardan diken diken olmuştu. Yüzümü onun yüzüne saklamış ve sıkıca sarılmıştık. Hiçbir yerde bulamadığım huzuru onda bulmak öyle tuhaftı ki! Sadece kollarının arasında yaşama isteğimi anlamdıramıyordum. Hatta orada ölme isteğini... Yanağına bir öpücük kondurup yüzümü boynuna gömdüm. Kokusunun beni sarhoş etmesine izin verirken onun da elleri sırtımda geziniyordu. Dokunuşları sanki beni sakin tutmaya çalışır gibiydi. Korkuyor muydu? Yine de onu suçlayamazdım. Onu bu hale getiren bendim! Bir süre sonra dudaklarım onunkilerin üstündeydi. Suçluluğumu böyle bastırabilir miydim? Bilmiyordum ama huzurluydum.

Oda benim kadar huzurlu olmalıydı ki;

"Kahvaltı yapalım" demişti mutlu sesiyle. Onaylarcasına kafamı salladım. Ama kendimi ondan hiç mi hiç ayırmayı istemiyordum. Kalkarken birden ona tekrar sarıldım. En son görüşmemizde söylediklerimi umarım hatırlamazdı. İçimdeki bu aşırı sevginin sebebini söylemeden;

"Bugün hiç ayrılmayalım. Söz mü?" dedim. Eminim şu an ne olduğunu anlayamıyordu (tıpkı benim gibi!!) ama yine de söz vermişti. Sadece mutluyduk. BUGÜN MUTLUYDUK!

Dediğim gibi nerdeyse hiç ayrılmadan güzel bir yere kahvaltıya gitmiştik. Gün de bizim gibi yeni yeni kendine geliyordu. Gerçi bu şehir hiç uyumazdı. Karşısına oturmak yerine tam yanına oturmuştum. Bir elimle elini tutarken bir diğeriyle de ağzına bir şeyler tıkıştırıyordum. Ha, bir de deli gibi gülüyorduk! O gülerken ben ona daha çok aşık oluyordum. O yüzden bir yanımda hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Yine de öpüşlerini tenime kazımak istiyordum.

SEVGİLİM NEWYORKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin