ARMİN
Ne olduğunu hiç anlamamıştım. Ama son beş dakikadır beni azarlayan ve sonra da yakın bir dostuymuşum gibi bütün gece şaka yapıp beni güldüren kızı bekliyordum. Neden bekliyordum?
Belki de umursamaz tavırları beni ona çekiyordu. Bilmiyorum ama gidemiyorum işte. Gözlerime korkusuzca bakıyor ve hiç saçma sapan bir şey söylemiyordu. Ve tanışalı daha yarım saat bile olmamıştı.! Ve uzun zamandır bana adımı soran tek insandı. Gerçi o sormadan ben söylemiştim ama. Kendimi onun yanında sakar çocuklar gibi hissediyordum. Sonunda lavobodan çıkabilmişti. Saçlarının önünü biraz ıslatmış ve akan rimellerini de silmişti. Aslında acı çekmediği ve kızgın olmadığı zamanlar o çok güzeldi. Yavaşça bana doğru eğilip 'Dışarı çıkalım mı?' dedi. Bu bir soru değildi. Çünkü ben daha cevap vermeden sandalyede duran deri ceketini aldığı gibi çıkışa doğru yürümeye başlamıştı. Ben de peşinden kalktım. O kadar etkisi altındaydım ki masaya ne kadar bıraktığımı bile bilmiyordum. Belki de cüzdanı oraya boşaltmıştım!
Dışarı çıktığımda onu arabamın üstünde otururken buldum. Usulca yanına gidip ben de oturdum. Elinde limonlu bir sodayla geçen arabaları izliyordu. Bense o an 'Umarım bizi bir paparazzi fark etmez' diye nerdeyse dua ediyordum. Çünkü eğer öyle bir şey olursa bu kız kamerayı paparazzinin kafasında kırar, parçaları da bana yedirirdi. Ama şu an çok sakindi. Bana garip bir bakış atıp gülümsedi. Ne kadardır onu izliyordum acaba? Hemen başımı yoldan geçen arabalara çevirip sordum;
'Ne oldu?'
'Sen hiç konuşmaz mısın?'
'Aslında konuşurum ama biraz ürküyor olabirim.' deyip güldüm. Tamam, tam bir GERİ ZEKALIYIM! Blair buruk bir gülümseme atıp;
'Haklısın. Sana pek de kibar davranmadım. Ama telafi edebileceğime inanıyorum.' Talı bir çocuk gibi gülümserken bana dikkatle baktı. ben yine 'Ne oldu?' diye sordum. Kafasını sağa sola sallayıp 'Sanki seni bir yerden tanıyor gibiyim?' dedi. Gerçekten de düşünüyordu!
'Belki de oyuncu olduğum için görmüş olabilirsin' Ben böyle söyleyince Blair dehşete düşmüş bir ifadeyle dönüp ; 'ÇOK ÖZÜR DİLERİM!' dedi. Aslında böyle bir tepkiyi hiç düşünmemiştim. 'He, tabii ya!' falan derdi en fazla ama o gerçekten üzülmüşe benziyordu. Ben bir şey demeden o devam etti.
'Ben bir dönem her şeyden koptum. Yani , pek sinema ya da onun gibi bir şeyle ilgilenemedim. Yani seni tanımamam benimle ilgili. Sakın yanlış anlama olur mu?' 'çok garipsin.' demek yerini sadece
'Sorun değil' diyebildim. Ama fark etmeden bana konuşmak için malzeme vermişti. YAŞASIN!
'Bir süre dedin. Ne oldu ki?' Yüzü sıkıntıyla kırışırken yanlış bir soru sorduğum için kendimi sonra öldürebilirdim tabii.
'ŞEY, ben iki sene kadar bir hastalıkla uğraştım diyebilirim. Adı kanserdi ama şiddetli geçimsizlikten ayrıldık.' Kendimi tutamayıp bir kahkaha patlattım. Biri böyle bir şey söylüyordu ve ben gülüyordum.
'Özür dilerim.' dedim kendimi toparladığımda.
'Sorun değil. Ben de çok gülüyorum.' Evet. ben gülerken o da arada çok tiz bir kahkaha atmıştı. Tıpkı bir çocuk gibi. aklıma o an gelen ilk soruyu sordum.
'Nerelisin sen?'
'Aslen Londra.Buraya kendi isteğimle geldim. Ailemin burada bir şirketi var. Sen? Gerçi bekle! Seni yormayayım. Vikipedi beni aydınlatır eminim!' Tanrım! Her iki lafın birinde beni güldürecek bir şey söylüyordu.
'İngiltere. Ayrıca konuşmayı severim. Yani ilk defa adımı bile bilmeyen biriyle konuşuyorum. Aslında kendini tanıtmak çok güzelmiş. Özlemişim:' İkimizde gülerken bana anlamlı anlamlı baktı. Bu sefer ne oldu? sorusunu sormasam olmaz mıydı?
'Ne oldu?' Biraz daha geriye yaslanarak ; 'Hiç. Sadece karşılaşmamızın bir tesadüf olmadığını düşünüyordum.'
'Ya ne?'
'Bence Tanrı bizim karşılaşmamızı istedi.'
İşte buna gülerim.
'Niye güldün?' diye sordu. Biraz bekledikten sonra ona gerçeği söyledim.
'Ben Tanrı'ya inanmam!' deyince yine tiz bir kahkaha attı. Biraz sinir bozucuydu. Bana doğru yaklaşıp 'Bence inanacaksın.' dedi. Okadar emindi ki! Ve sonra devam etti; 'Bence sen, benimle olmalısın.' Bunu bir sır verir gibi fısıltıyla söylemişti. NE CÜRETKARDI! Ciddiye almamış gibi gülerek;
'Ya sen? Sen nerde olacaksın?'
'Sanırım, ben de oralarda bir yerlerde olurum.' Şaşkın bir şekilde güldüm. Çünkü kesinlikle ciddi görünüyordu. Derin bir iç çekip kollarını oynattı ve arabanın üstünden atladı.
'Ama şu an yapmak istediğim tek şey evime gidip uyumak. Zor bir gündü. Sen de aynısını yap bence.' Hiçbir şey söyleyemiyordum. Sadece yüzümde inanamayan bir gülüşle onu izliyordum.
'Yarın görüşürüz o zaman 'dedi konuşmayacağımı anlayınca. Birkaç saniye sonra kafama dank etti? Nasıl görüşüyorduk? Numarası bile yoktu bende.
'Seni nasıl bulacağım?'
Arkasını dönmeden;
'Şişenin üstünde yazıyor' diye bağırdı. Yanımda duran soda şişesini alıp gülümsedim. Sanırım başıma gelen ya dünyanın en güzel şeyi, ya da benim sonumdu. Ama yinede limonlu sodadan bir yudum alırken şişenin üstüne yazdığı numaraları aklıma kazımıştım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVGİLİM NEWYORK
Romance"Sen neden böylesin,ha? Niye en güzel anında bile kendini ve herkesi mutsuz edecek bir şey buluyorsun? NEDEN!?" Genç kız acımasız ve ıslak bakışlarını genç adamın öfkeli yüzüne dikti; "Çünkü gülerek yaptığın tüm şeyleri bir gün ağlayarak hatırlars...