KİMSİN SEN?

95 13 8
                                    

NİNA

Arabayla okulun kapısından girince derin bir nefes verdim. Bu zonklayan başımı daha da döndürmüştü. Zaten bugün okula neden gelmiştim, hiç bilmiyordum. Dün geceki ve ondan önceki gecelerde gördüğüm kabuslar beni fazlasıyla berbat gösteriyordu. Bu yüzden dikiz aynasına bakmamaya çalışıyordum. Yoksa kesinlikle okula giremezdim. Uzun zamandır devamsızlık yapıyordum. Gerçi bu önemli değildi ama insanların yaşıyor muyum diye birilerine beni sorması canımı sıkmaya başlamıştı. Yavaşça arabadan inip okula doğru ilerlemeye başladım. Birkaç genç kız son dedikoduları birbirleriyle paylaşıyor  kahkaları bahçede çınlıyordu. Biraz ilerideki erkeklerde dün akşamki maçın kritik saniyelerini konuşuyor, Beğenmedikleri oyuncuları küfürler yağdırıyor ve daha şimdiden gelecek maç için iddiaya giriyorlardı.Ne çok boş şeylere kızıyor ve üzülüyorlardı. Bir zamanlar kendiminde onlardan farksız olmadığını düşündüm. Sanki iki hayat yaşamıştım. İki ayrı insan...

Tam kapıdan girmişken Jason'ın seslendiğini duydum. Kahretsin! Jason benim çok eski arkadaşımdı. Gerçi ona arkadaş demek ne kadar doğru olurdu bilmiyorum. Ama hoppalık dönemlerimde çoğu kez onunla dolaşır ve eğlenirdik. Ama ben her şey gibi onu da arkamda, Londra da bırakmıştım. O ise inatla peşimden gelmişti. Boş beklentileri onu buralara kadar sürüklemişti. Arkamı dönüp zoraki bir gülüş attım.

"Merhaba!" dedi okulun basketbol takımının kaptanlarına özel ses tonuyla.

"Merhaba" dedim.

"Sonunda görünebildin kaçak!"

"Evet, biraz rahatsızdım. Beni bilirsin işte."

"Aslında artık pek bilmiyorum ama... neyse." Laf atmasa ölürdü zaten!

"Ders notlarını alacaktım ben. Sonra görüşürüz." dediysem de koluyla gitmemi engelledi. İşte yine başlıyorduk.

"Nereye kadar gidecek bu?"

"Ne nereye kadar gidecek?" 

"Bu saçma sapan büründüğün hava ve inatçılığın." Beni sinirlendirmeye başlamıştı bile. 

"Yine saçmalıyorsun Jason. Bunları konuşmuştuk."

"Hayır! Kabul etmiyorum. Bak ben seni bekliyorum. Eski Nina'yı. Ama bunu anlamamak için çaba harcıyorsun." Biraz daha yaklaştım. Ne kadar öldürücü baktığımı hayal edebiliyordum.

"Bak Jason. Artık böyleyim, tamam mı? O kız öldü. Artık bu! Ve sen de beni beklemekten vazgeç. Sana bunu daha önce de söylemiştim. Biz birlikte olamayız. Hiçbir zaman."

"Neden?"

"İşte!! Ben öyle diyorum çünkü." Bu kadar sert çıkışmayı istemezdim sevgili Jason. Ama bunu sen istedin. Kırılmış ve gerçeği kabullenmiş bir şekilde geri çekildi. Acımıyordum ona. Çünkü her seferinde böyle yapıyordu. Ve sonra bozuk kaset gibi başa sarıyordu. Notları almaktan çoktan vaz geçmiştim.

"Özür dilerim." dedim fısıltıyla. Ve ardından geldiğimden daha hızlı bir şekilde merdivenlerden inip arabama bindim. Herkesi paramparça ediyordum. Şimdi Jason da hiçbir zaman birleştiremeyeceğim kadar kırmış olduğum vazolar gibiydi. Bir an ağlayacak gibi oldum ama ben ağlamayı bile hak etmiyordum. Arabayı amaçsızca sürerken çok da boş sürmediğimi fark ettim. Bilinç altım bir şekilde beni annemlerin evine getirmişti.

Bu ihtişamlı malikanenin çocuğu hiçbir zaman mutsuz olamaz ve sonsuza kadar yaşamak isterdi herhalde. Bense çok önceden bunların hepsini elimin tersiyle itmiştim. İki katlı büyük ev küçük bahçesindeki çiçeklerle zengin ve sıcak bir hava yayıyordu. Pencereler yenilenmiş ve büyük ihtişamlı kapı değişmiş, yerine daha otantik ve pahalı bir kapı gelmişti. Yavaşça basamakları çıkıp zili çaldım. Tabii ki beni bekliyorlardı. Annem beni aradıktan sonra herkese haber vermişti eminim. Güler yüzlü hizmetçiye annemin nerede olduğunu sordum. Çalışma odasına doğru giderken dikkatle beni süzdüğünü hissedebiliyordum.

Çabuk bitsin umuduyla kapıyı çalmadan içeri girdim. Annem zümrüt yeşili koltuğuna elindeki dünya klasiklerinden bir kitapla oturmuştu. Öylesine okuduğu ne kadar da belliydi. Başını yavaşça kaldırıp özlem dolu gözlerle bana baktı. Bense bunu ona yaptığım için kendime içimden küfrediyordum.

"Hoşgeldin." dedi yorgun ve aynı zamanda heyecanlı bir sesle. Sanki beni görünce rahatlamıştı.

"Merhaba." dedim. Aramızdaki buz dağları nerdeyse titrememe neden olacaktı. Oysa eskiden o benim annemden ziyade en yakın arkadaşım, sırdaşımdı. Şimdi birbirimize yabancı gibiydik. Sanki ölüm ilanım bu evde verilmiş ve bana sonsuza dek veda etmişlerdi. Ve buna ben mecbur etmiştim.

"Zayıflamışsın." dedi. Alaycı bir gülüş attım.

"Saçını boyatmışsın. Yakışmış." dedim. Böyle akşama kadar giderdi herhalde. sonra birden ;

"Özledim" dedi. O an her şey yıkılmıştı. Tüm asiliğim ve kurduğum tüm düşünceler. Yerle bir olmuştu. Ağladığımı fark edince;

"Ben de. " dedim. ÇOKK ÖZLEDİM! Hızlı adımlarla yanıma gelip sıkıca sarıldı. Kokusu hala aynıydı. O an daha önce gelmediğim için pişman olmuştum belki de. Ama arkasından kendime duyduğum kocaman nefret dalgası beni mahvetti. Sarılmayı bırakınca geri çekildi.

"Bu gece burada kalmanı istiyorum. Bizimle." Onaylarcasına kafamı salladım. Bir geceden ne olur du ki? Sonra hafif bir imalı gülümseyişle;

"Şimdi yukarıdaki misafirinin yanına git." dedi. Duyunca şaşırdım. Misafir mi? Bana mı? Bana gelse bile buraya niye gelmişti ki? Yaklaşık bir senedir evin ölnünden bile geçmiyordum.

"Misafir mi?"

"Evet. Yemeğe bize katılmanızı istiyorum." dedi ve ben kim olduğunu soramadan çıktı. Ben de merak etmiştim. Kimdi bu şimdi? Yoksa bir eski arkadaş daha mı? Gerçekten  yeterince karşılaşmıştım eski insanlarla. Merdivenleri çıkıp eski odama yöneldim. Midem biraz kalkmıştı. Çünkü annem Londra'daki odamı olduğu gibi buraya taşımıştı. Bu bana berbat hisstiriyordu. Ve büyük bir özlemle o odada yaşayan kız olabilmeyi istiyordum tekrar. Eski ben, eski insanlar ve eski eşyalar...

Sabırsız bir şekilde kapıyı açtım ve daha fazla ilerleyemedim. Hayal görüyor olmalıydım. HAYIR, BU İMKANSIZDI!!! Ama Armin sırtı dönük bir şekilde odanın tam ortasında elindeki o eski günlerden kalma resmime bakıyordu. Şok olmuştum. Sanki her şey durmuştu. İşte şimdi her şey bitmişti. Bir şey yapmama gerek kalmamıştı. Armin geldiğimi anlayınca yavaşça bana döndü. Elinde hala resmimi tutarken anlam veremiyormuş gibi bir bakışla bana bakıyordu. Evet, her şey bitmişti. Buraya kadardı. Saniyeler geçerken o beklediğim ve beni ölümüne korkutan soruyu sordu;

"KİMSİN SEN NİNA?"

SEVGİLİM NEWYORKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin