Hayat hiçbir zaman beklediğiniz gibi gitmez. Gidenler olur elbet, dönmeyenler, dönemeyecekler ve giderken sizden çok şey götürenler. Gidenler her zaman olur ama yolunda gitmez hiçbir şey. Uçurumlar olur, çukurlar, unutulmuş anılar, yitmiş sözler, kaybedilmiş umutlar, yanmış sayfalar, gelmeyecek baharlar ve kurutulmuş çiçekler.
O çiçekler sararmış bir defterin sayfaları arasında olur bazı hikayelerde. Bazılarındaysa sahnede. Bazılarında açamamıştır daha.
Bazı hikayelerde de sevgilinin sesinde olur çiçekler. Unutulmuştur, kurumuştur; dikenleri batar, hatırlaması acı verir. Hissetmesi, dokunması, duyması ve öpmesi yürek ağrıtır ama uzak kalması da bir hayli zor gelir.
Çünkü bulaşmıştır o renk ellerine bir kere; çıkarması, silmesi, üstünden başka renkle geçmesi mümkün değildir.
.
Ten, elinin üstünde daire çizen parmakları, saçlarında gezen dokunuşları ve içinde açan visteryaları hissediyor. Taeyong'un kendisine seslendiğini duyabiliyor fakat gözlerini açmak, yerinde doğrulmak ve sonucunda beyaz saçlı gençten ayrılmak çok zor geliyor. Uykusundan tam olarak sıyrılmış olsa düşüncelerini bu kadar serbest bırakamaz fakat içinden çoğu kez geçirdiği şey bunlar. Taeyong'dan uzak durmak istemiyor. Daha yeni kavuşmuşken ona, tüm hücrelerine kadar onu özlemişken bir dakika olsun ayrı kalmak istemiyor.
Zihni açılırken düşünceleri de daha mantıklı bir hal alıyor ardından diğerlerinin içinden geçirdiklerini duyamadıklarına şükrediyor. Uykuyla uyanıklık arasındaki o çizgide dizginleyemediği düşüncelerini bir kendisi bir de Tanrı biliyor ya, başkalarının bilmesine gerek yok.
Gözlerini açtığında kendisine tepeden bakan bir çift gözle, Taeyong'un dipsiz kuyuları andıran gözleriyle, karşılaşması nefeslerini boğazında düğümlemeye yetiyor. Uyanır uyanmaz ilk gördüğü yüzün onunki olması henüz kaldırabileceği bir şey değil. Buna hazır değil fakat bu, çok güzel hissettirdiği gerçeğini değiştirmiyor. Onun bakışları altında uyuyup uyanmak Ten'in midesindeki düğümcüklere yenilerinin eklenmesine, avuç içlerinin biraz daha terlemesine, göğsünde sıkışan organın biraz daha hareketlenmesine neden oluyor. Farklı olduğunu düşünebiliyor yalnızca. İnsanın canına okuyabilecek kadar.
Düşünceleri tamamen ayılmışken gözlerini de açıyor ve ağır hareketlerle doğruluyor. Jaehyun arka kapıyı açmış onu izliyor, Taeyong ise mayışmış gözler ve dudaklarına tutturduğu içten gülümsemesiyle Ten'e bakıyor.
"Günaydın, hyung!"
Jaehyun şakıyıp sırıttığında Ten de gülümsüyor. Hala içinde barınan ve bir daha asla kaybolmamasını umduğu huzurun en samimi yansıması bu. Uyumuştu. Ne kadar olduğu önemli değil. Rahatlıkla uykuya dalmış ve deliksiz bir uyku çekmişti. Kabuslar olmadan, alevler içinde yanmadan, nefesleri kesilmeden ve sıçrayarak uyanmadan.
Kendisiyle birlikte Taeyong'un da uyuduğunu düşünüyor çünkü çekik gözleri biraz daha kısık, yüzündeki ifade ise yeni uyanmanın getirdiği bir tembelliğe sahip. Beyaz saçlı gençle her karşılaştığında ne kadar yorgun göründüğünü ve gözlerinin altındaki morlukları hatırlıyor Ten. O da uyuyamıyordur belki, diye geçiriyor içinden. Benim gibi.
Arabadan indiklerinde ancak çevresini inceleyebiliyor Ten. Ağaçlık yol bitmiş fakat hava açık değil. İlk uyandığı anın aksine gri bulutlar sarmış gökyüzünü.
Ardından arabayı önüne çektikleri yere bakıyor. Birkaç araba daha var etrafta, çevredeki yapılar genelde alçak. Yalnızca birkaç katlı birçoğu. Dış cephelerinden bir hayli yaş aldıkları fark ediliyor, bunun getirdiği huzur verici bir dinginlik var her yerde. Buraya gelmeden önceki eski yaşamını hatırlıyor Ten. Şehir kargaşasından uzakta büyütülmeye çalışılmış olsa bile tüm o kalabalığın ağırlığını hem zihninde hem de omuzlarında hissetti her zaman. Şimdi geldikleri yerse eski şehrinin tam zıttı, tenha bir yer.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poupée de Cire •Taeten•
FanfictionBurada uzanıyorum, yığılmış şekilde, gel ve benim yanıma uzan Gerçek hissettiren bir hatıra olmalı benim yanımda