•VI•

1.1K 168 16
                                    

Siyah mı, beyaz mı?

Eğer hiçbir ses duymuyor olsa, tamamen seslerden yalıtılmış bir odada mesela, zihninin hangi boşluğa düşeceğini merak ediyor Ten.

Siyah mı, beyaz mı?

Tüm renkleri içlerinde barındıran ve renk sayılmayan bu iki tona daha önce hiçbir seste rastlamadı. Kimsenin sesi siyah kadar yoğun yahut beyaz kadar şeffaf değil. Bu iki ton Ten için renk değil. Çünkü Ten insanların seslerinde renkleri görür ve bu iki tona daha önce hiç rastlamadı.

Bu yüzden siyah ve beyaz onun için renk değil.

Genç adamı bunu düşünmeye iten şey yemek masasında yan yana duran siyah ve beyaz tuzluklar. Tabağındaki tüm sebzeleri birbirinden ayırıp gruplandırdıktan sonra nedense iştahı kaçtı ve o sırada gözleri masadaki tuzluklara kaydı. Onların orada duruyor olması ise ayrı bir saçmalık üstelik. İçlerinin boş olduğunu biliyor Ten. Çünkü Evangeline tuzun uyuşturucudan farksız olduğunu düşünür.

"Okulun nasıl gidiyor?"

Richard elindeki üçgen katlanmış peçeteyle dudaklarını silip soruyor. Dirseklerini masaya yaslayıp ellerini birleştirdi şimdi, Ten babasına bakıyor.

Richard meşgul bir adamdır. Hep işleriyle uğraşır ve Ten onu doktor olarak bilse de bunun ardında oldukça çeşitli şeylerle uğraştığının farkında. Bundan olsa gerek evde çok durmaz, çok konuşmaz, genelde soru sormaz ve soru sorulmasını sevmez Richard. Kumral, dalgalı saçları ve büyük, ela rengi gözleri var. Ten'den oldukça farklı.

"İyi," diye cevap veriyor yalnızca, tabağındakileri birbirlerinden uzaklaştırmaya devam ediyor.

"Bu yeterli bir cevap değil."

Richard kuralları olan bir adamdır aynı zamanda. Her şeyin kontrolü altında olmasını, bir şeyleri yönetip yönlendirmeyi sever.

Ten kafasını kaldırıp kendisini izleyen anne ve babasına bakıyor.

"İyi," diyor. "Tercih edilmeyen bir okul, hatta öğretmenler de bir değişik. Öğrencileri de öyle. Alışamadım daha ama iyi."

Sözlerinin üstüne başını sallıyor ve yeniden tabağına dönüyor. Ardından çok geçmiyor Evangeline elindeki çatal ve bıçağı alıyor.

"Bunu yapmayı bıraktığını sanıyordum," diyor genç adamın tabağında birbirindan özenle ayrılmış sebzeleri gösterirken.

"Alışkanlık," diye mırıldanıyor Ten. İçinden birçok kez tekrar ediyor bu kelimeyi.

Alışkanlık.

İçindeki boşluk yeniden acı verici düzeyde şimdi. Yakın bir zamanda içinde boğulduğu düşünceleri yeniden günyüzüne çıkıyor. Şu alışkanlıkların ardında bıraktığı boşluklar, boşlukların düştüğü yıkıntılar, yıkıntıların yıktığı sebepsiz mutluluklar.

Ten seslice nefes verip sırtını sandalyeyle birleştiriyor.

Evangeline bunu umursamadan "Arkadaş edinebildin mi veya yakın hissettiğin biri oldu mu?" diye soruyor, Ten'in kaşları havalanıyor.

Siz bir şey anlatmıyorsanız ben de anlatmayacağım.

"Hayır."

Keskin ve net. Eğer Ten kendi sesinin rengini görebilse söylediği kelimenin tonunun başını ağrıtmaya yeteceğinin farkında.

"Hiç mi yok? Seninle arkadaş olmak isteyen birileri de mi?"

Bu tarz soruları genelde Evangeline sorar ve bu yine değişmedi. Her zamanki gibi evirip çevirip aynı şeyleri soruyor.

Poupée de Cire •Taeten•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin