SİS-2

31 6 5
                                    

Multi: Melis

İyi okumalar💜

Binadan çıktıktan sonra metroya binmek için durağa giderken Rüzgar yüzünden bir teyzenin gazabına uğramıştık. Yolda yürürken elinde poşet olan teyzenin yanına gidip elindeki poşetleri almaya çalışmıştı. Teyze vermek istemeyince "Ben sevap işlicem kız. Ver şu poşetleri" diye bağırınca teyze iyice sinirlendi ve çantasıyla ona vurup " Yardım edin. Kapkaççı çantamı almaya çalışıyor" diye bağırınca beş kişi bizi kovaladı ve yakaladıktan sonra polise teslim etti.

Sonuç olarak şuan karakoldaydık...

Babam komiserle konuşuyordu. Eniştemse yapay bir kızgınlıkla Rüzgar'a ayar çekmeye çalışırken gülmemek için kendini tutan bir hali vardı.

Zaten olayı komisere ilk anlattığımız da yanındaki memur kendini tutamayıp bir kahkaha atmıştı. Komiserse dudaklarını birbirine bastırıp ciddi durmaya calışmıştı.

Babam ve eniştem komiseri ikna ettikten sonra arabaya bindik.

"Size gerçekten inanamıyorum "dedi halam.

"Ya anne sen hep demez misin yaşlı birini gördüğünde yardım et diye. Kadın çatlak çıktı biz ne yapalım?"

"Oğlum kadın yardım istememiş. Ne diye zorlarsın ki?"

Rüzgar acıklı bir sesle "Daha fazla bu yalan dünyaya katlanamayacağım." Deyip elini türk filmlerindeki gibi alnına koydu. Ben ve eniştem kahkaha atarken halam göz devirdi.
"Hiç akıllanmayacak bu çocuk "

Yolun geri kalanında hiç birimiz konuşmamıştık. Halamları eve bırakıp yola devam ettik.

"Rüzgar'la yakın olmanı istemiyorum"

"N-neden?"

"Ne zamandan beri beni sorguluyorsun?"dedi ama soru sorar gibi değildi.

"Hayır, bu sefer değil. Bu sefer hayatıma karışamazsın! Artık izin vermeyeceğim "

"Hayatı tanıyor musun ki beni karıştırmıyorsun?" Benim aksime ses tonundaki sakinlik beni daha çok sinirlendirmişti.

Tam ağzımı açacağım sırada arabayı durdurup indi. Geldiğimiz yere bakınca geniş bahçeli bir evin önünde olduğumuzu gördüm. Arabadan inip babamı takip ederek evin bahçesine girdik. Büyük ve güzel bahceydi. Yürünecek yerlerin yanında mor ve mavi çiçekler vardı. Ev turkuazdı ve bahçeyle güzel bir ahenk içindeydi.

Eve adımlayıp kapının önünde durdum ve babamın kapıyı açmasını bekledim. Kapıyı anahtarla açmayıp zile basınca şaşırmıştım. Bildiğim kadarıyla evde kimse yoktu.

Bir kaç saniye sonra kapı açıldı ve annem gülümseyerek bize bakıyordu. Koşup sarıldım.

"Sen Almanya'daydın ne zaman döndün"diye sordum heyecanla

"Bugün uçakla kesin dönüş yaptım" kulağıma eğilip "Seni bu nemrut adamla tek bırakmak istemedim" istemsiz kıkırdamıştım.

İçerden havlama sesleri gelince kafamı oraya çevirdim.

"Ve sana küçük bir süprizim var" deyince içerden bir köpek koşarak üstüme atlayınca diz çöküp sarıldım. Ankara'da bırakmak zorunda kaldığım köpeğim Marcus'tu bu.

Kendini, sırt üst yere atıp onunla oynamam için hırlamalar çıkarttı. Bende ona istediğini verip karnını hafif okşamaya başladım. Gülen gözlerle anneme bakıp"teşekkür ederim"dedim.

Biraz daha Marcus'la oynayıp evi gezmek için ayaklandım. İki katlı olan evin ilk katından başlayacaktım. İlk olarak mutfak olduğu belli olan yere girdim. Salonla arasında sadece bar tezgah vardı. Gri buz dolabı ve gri mutfak dolapları oldukça uyumluydu. Tezgah siyahtı ve griyle güzel olmuştu.

SİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin