1 ☆

36.2K 1.2K 75
                                    

İlk 23 bölümü eski halleriyle seri bir şekilde yayınlayacağım, takipte kalın güzellerim. Seviliyorsunuz.^^

1ϟ

AYAZ

En az benim hissettiğim kadar yorgun bir "Günaydın," sesiyle masadan başımı kaldırdım. Evin bu kadar sessiz olması bir hayli garipti ve boş çay bardaklarına dalgınlıkla gözümü her çevirişimde içimde bir şeyleri parçalama isteği oluşuyordu.

Babam işten sabaha karşı dönmüştü ve Almira gece eve gelme zahmetinde bulunmamıştı bile.

Kullanacak kimse yokken ne diye onları çıkarmıştım ki zaten?

Babam zaten işi ve çoğunlukla da Almira'nın kendini herkesten soyutlayışı yüzünden ciddi anlamda benim kadar yorgun görünüyordu.

Hayır. Düzeltiyorum, benden bile daha bitkindi. En kötü halde olanımızsa kaçarak bizden saklanabileceğini sanıyordu şu sıralar.

Elini kolunu bağlayan bir sorun oldukça can sıkıcı olabiliyordu, özellikle de boş vakitlerinizi kum torbalarını yumruklamakla geçiriyorsanız. Şiddet yanlısı olduğum söylenemezdi, konuşarak halledebileceğim bir durumda yumruklarıma asla sığınmazdım.

Almira'nın bana zorla okuttuğu kitapların birinde bahsedilen şu fikri sevmiştim: Güçsüz birine karşı kuvvetimi kullanırsam bu beni zorbadan başka bir şey yapmazdı.

Yine de bugünlerde antremanlarımı hiç olmadığım kadar düzenli bir şekilde takip ediyordum. Onun canına okuma isteği gözümü karartabiliyordu. O şerefsizi bulduğumda öyle bir dövecek, hatta o kadar temiz bir dayak atacaktım ki ölmeyi kendisi isteyecekti.

Sorun şu ki onu dövmek için önce nerede olduğunu bilmem gerekirdi ve bu neredeyse imkansızdı.

"Günaydın baba," dedim sonunda bardaklara bakıp kız gibi aklımdan bir sürü şeyi geçirdikten sonra. Tamam benimkiler genellikle şiddete dayalı şeylerdi ama aklımdan bu kadar çok düşünce geçmesi pek de hayra alamet değildi.

Mesela şu an gece kimse uyuyamadığı için günün pek de aydınlık olmayacağını düşünüyordum.

Ev sessizdi bu gece ama genellikle onun sesiyle uyanıyorduk. Ve gece kız kardeşinizin çığlıklarıyla uyandığınızda hayat size hiç olmadığı kadar çirkin yüzünü takınıyordu.

İki aydır günden güne tükendiğini görmek bir yıkımı izlemek gibiydi. Derdi neydi bilmiyordum, annemiz gittiğinde bile böyle olmamıştı. İnsan kendine sormuyor değildi, sorunu ne, o çocuk için kendini daha ne kadar yıpratabilecek, daha ne kadar yüksek çıkabilecek sesi çığlıklarında?

Cevap şaşırtıcıydı, her bir gün geçerken o daha çok kırılgan görünüyordu. Ne zaman eski haline döneceğini kestirmek zordu ama o şerefsiz kendini öldürmüş bile olsa bunu atlatacak güçteydi. Zaman istiyorsa vermek hakkımızdı biliyorum ama ne kadar sürecekti?

Hem de yas tuttuğu şeyin gerçek bile olmadığını, o şerefsizin hala yaşadığını düşünürsek...

Her şey fazla dramatikti. Ya da son zamanlarda ben ruhsuz bir makinaya dönüşmüştüm.

Normal olduğumu düşünüyordum yine de. Ben de sürünerek giden bir ilişkiyi toparlamaya çalışıyordum ama hayata küsmüyordum. Tamam işler onun için daha ciddiydi, kabul ediyorum. Sanırım terk edilmeyi atlatabilirdi ama o şerefsiz için endişelenmesi kötüydü. Ne olduğunu bilememek onu mahvediyordu. Merakının başına bir dert açacağını doğduğu günden beri biliyordum.

Seni istemeyeni sen de istemezdin değil mi?

Anlatmadan gitmişti. Gittiyse bitecekti. Onu vazgeçilmez kılan neydi ki?

Kayıp Sayfalar | İz Serisi #2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin