Düzenlenmemiş bir bölüm daha... İlk 23 bölüm 2014 senesinde yazdığım haliyle hazırda duruyor haberiniz olsun^^
***Bölümü okuyun ve Almira'nın yerinde olsaydınız siz ne yapardınız bana yazın! Tahminlerinizi bekliyorum!
9☆
-Özgür-
"Aşağıdakilerden hangisi milli edebiyat dönemi sanatçıların biri olan Reşat Nuri Güntekin'in eserlerinden biri değildir?"
Soruyu yüksek sesle, dışımdan okudum ve kalemi elimde döndürürken seçenekleri bir bir zihnimde tartarak inceledim.
"A. Bir Kadın Düşmanı B. Çalıkuşu. C. Yaban D. Anadolu Notları E. Dudaktan Kalbe."
Gözlerimi devirdim, buna kek soru diyorlardı herhalde. Yani Yaban'ın Yakup Kadri Karaosmanoğlu'na ait olduğunu bilmeyen insan da var olamazdı, değil mi?
Bir saniye duraksadım.
Yapacak daha iyi bir şeyim olmasa bu bilgiye ben de sahip olamayacaktım ki. Çünkü olmam da gerekmiyordu. Edebiyattan daha önemli yapacak bir şeyimin olmaması sonucu değiştirmiyordu...
Lanet olsun, şimdi de inek olmuştum!
Ciddi ciddi birkaç aydır yaptığım tek şey ders çalışmak, felsefik kitaplar okumak, mahkemede ifade vermek ve en çok da Almira'yı özlemekti. Edebiyat testlerini de yabana atmayalım tabi.
Yaban mı?
Yakup Kadri... Ah, lanet olsun!
Testten sıkılınca çantanın içinden 1984'ü bulup elime aldım ve sanırım yirminci kez okumaya başladım. Kitabın içinde bayıldığım o kadar çok cümle vardı ki, adamın zekasına hayran kalmamak kolay olmuyordu.
"Özgürlük iki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilmektir."
Bir yerde mahsur olmak benim özgür olduğum gerçeğine zincir vuramazdı çünkü iki kere iki beş değil, dörttür diyebildiğim sürece nerede olursam olayım Özgür'düm. Ayrıca beynim Büyük Birader'in kontrolünde değildi ve iki kere iki cidden dört ediyordu.
Büyük Birader'e gelince, kitabın kötü adamıydı diyebiliriz, insanların zihniyle oynayıp kendini ulu bir lider gibi göstermeye çalışıyordu falan filan. Günümüz siyasetçilerinden pek de bir farkı yoktu yani. Küfür edebileceğin ve böylece seni rahatlatacak basit bir karakterdi.
Yani kitaba öyle başlıyordun ama her okuduğunda aynı şoku yaşıyordu insan. "Kahrolsun Büyük Birader!" diye başlaysan serüvenler dizisi böyle bitemezdi! George Orwell o kadar ters köşe yapıyordu ki okuru.
Ha bir de okur olmadığım eksikti!
Benim bu hapishaneden acilen kurtulmam gerekiyordu yoksa buradan çıktığımda pembe tekboynuzlu atların ne kadar tatlı göründüğünü anlatan yumuşak bir şeye dönüşecektim.
Ve bu aralar tekboynuzlu atlar sürekli düşüncelerimin arasına sızıyorlardı. Neyseki onları tatlı bulmuyordum, henüz.
Bu sefer de Anayasa Hukukunu açtım ve kaldığım yerden not alarak okumaya devam ettim. Seneye bu zamanlar herkes sınav döneminde acı çekerken ben önceden çalıştığım için keyif sürecektim.
Ciddi ciddi söylüyorum. Özgür Yılmaz tam anlamıyla bir inek olmuştu. Gözlerimi dönüştüğüm kişi karşısında devirdim. Kötü olmayı seviyordum ben!
Şimdiyse çalışkansın, dedi içimden bir ses. Kendi kendimi ürpertiyordum. Benim-buradan-acilen-kurtulmam-gerekiyordu!
Kapı tıklatılınca kaldığım sayfayı işaretleyip yemeğimi getirecek gardiyanın girmesini bekledim. Adam konuşabildiğim ender sayıda insandan biriydi. Hoş olmayan bir yanı yoktu diyebilirim, getirdiği yemekler dışında tabi ki.
![](https://img.wattpad.com/cover/11039334-288-k416676.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Sayfalar | İz Serisi #2
RomanceZamanın elinden söküp aldıkları ne kadar çoksa sahip oldukları da pek az, pek acınasıydı. O soğuk geceyi hatırlıyordu, sonbaharın sonları, hayatının başlangıcıydı. Bu kez farklıydı, çünkü kaybettiklerini bulmayı başaracaktı. * İz Bırakanlar'...