10ϟ
Her şey bir an içinde olup bitmişti ya da belki saatler geçmişti. Güneş batıyor olduğuna göre ikinci seçeneğin doğru olma ihtimali daha fazlaydı sanırım. Ne zaman göğsüne başımı yasladım, kollarımı doladım ona, ne kadar daha kaldım onun kollarında bilmiyorum... Gözlerimden akan yaşlar durmuştu durmasına ama içimdeki acı dinmemişti hala.
"Neden yüzüme değil de sadece ellerine bakıyor? Niye ağzını açıp da tek bir kelime etmedi !" Düşüncelerimin etkisiyle boğazımı yakan, artık beni kendisine alıştıran bir acı vardı, gitmemekte de direniyordu. Neler olup bitiyor çok farkında değildim bile. Sanki dışarıdan izleyen bir çift gözdüm o an. Ve ne hissettiğimi anlamakta tescilli bir sorunlu olduğumu biliyordum sadece.
Bir de adını mırıldandığım ve gözlerini gördüğüm o ilk anın ardından gelen öpücüğümüz dışında bana mutluluk veren bir şey olmadığını.
Evet, yaşıyordu, ama...
Sevinçli falan değildim, geri dönerek bana hiç acımadığını fark ettim. Bir yerlerde birinin ona zarar vermiş olabileceği kuşkusunun beni nasıl bir keşmekeşe sürüklediğini bilmiyordu.
O gittiğinden beri hayat benim için dipsiz bir kuyudan farksızdı... Baştan aşağı siyah giyinmiş oluşunu nedense kızarak fark ettim. Aslında siyah tam da onun karanlığına yaraşan, onu tamamlayan bir parçaydı.
Ve ben o karanlığın içinde kaybolmuştum... Beni çıkarabilecek tek kişiyse, çoktan o karanlığın bir parçasıydı.
Beni kendine çeken ve ona yaklaştıkça karanlığında kaybolduğum kişi zaten o değil miydi en başından?Sonunda ilk anın heyecanını, aptallığını üzerimden attığımda başımı onun göğsünden ayırdım ve yüzüne baktım... Gecenin karanlığında bile gözlerindeki çaresiz ve af dileyen bakışları seçebiliyordum...
Yine de onu çok özlemiştim.
"Bu hiçbir şeyi değiştirmiyor." diye fısıldadım yavaşça.
Kollarımı istemeyerek de olsa geri çektiğimde hala tepkisiz duruyordu.
Onu öptüğümde bile tek kelime etmemişti. Diyecek hiçbir şeyi yok muydu? Benim merak ettiğim yüzlerce şey varken...
O susuyordu ve ellerine bakıyordu. Camı yumruklayıp kırmıştı, kıracaksa bile sanki bir şey fırlatsa olmazdı, ille kendine zarar verecekti ya... Sanki canı acıyınca ona sarılacaktım ve her şeyi unutacaktım. Benim de kalbim ağrıyordu ve ben ne yapıyordum, ona sarılıyor, öpüyor, bir yerine bir şey olmuş mu diye her milimini gözlerimle tarıyordum.
İyiydi. Görünürde bir sorunu yoktu. Hatta hatırladığımdan bile daha yakışıklıydı. Sakalları uzamıştı ve yüzü daha karanlık görünüyordu, kıyafetleri düzgündü ama tenine işleyen yorgunluk buram buram yayılıyordu her yerinden.
Geri kalan her şey olağan görünüyordu ama sonra bir detay dikkatimi çekti ve emin olmak istercesine diğer kulağına da baktım. Siyah, minik küpesi yoktu. Daha normal biri gibi görünüyordu aslında. Tehlikeden fersahlarca uzak gibiydi.
Ama Özgür Yılmaz tehlikenin beden bulmuş haliydi ve en azından bunu anlayacak kadar tanıyordum onu.
Tehlike kime miydi? Kalbini ona açan zavallı banaydı.
Kırdığı cama ters ters baktım. Geldiği andan itibaren bir sorundu. Eskiden bunu heyecanlı bulurdum, yani tüm o gizemli havasını ve benden uzak tuttuğu dünyasını...
Artık daha farklıydı, ben farklıydım. Sadece içimdeki duyguların değiştiğini hissedebiliyordum... Bir anda tersine akmaya başlayan bir nehir gibi... Benliğim, ruhum değişiyordu... Ve bu değişim beni nerelere sürükleyecekti emin değildim... Ama yüz küsür günün ardından elbette aynı hissetmemeliydim.
![](https://img.wattpad.com/cover/11039334-288-k416676.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Sayfalar | İz Serisi #2
RomanceZamanın elinden söküp aldıkları ne kadar çoksa sahip oldukları da pek az, pek acınasıydı. O soğuk geceyi hatırlıyordu, sonbaharın sonları, hayatının başlangıcıydı. Bu kez farklıydı, çünkü kaybettiklerini bulmayı başaracaktı. * İz Bırakanlar'...