3. Bölüm

86 55 7
                                    


"Deniz.." Koray adımla hitap ettiyse ciddi konuşacak demekti. "Bu anlattıklarına bakıyorum da.. senin yerinde olsam ben bile inanırdım.. üzme kendini Şeker.." Yanağımı okşadı. "Kendine zaman ver.. sana onu düşünme demiyorum.. aslında aklından bile çıkarma." Ne demek istediğini anlayamıyordum. Bu bana nasıl yardım edecekti? Tam konuşacaktım ki işaret parmağını dudağıma bastırdı.

"Sus... Unutma onu.." İşaret parmağıyla şakağıma dokundu. "Önce burada yok et.. parçala, ne bileyim.. nefret et.. unutmak istiyorsan affetmek için neden arama.. silebilmek için neden ara.." Eliyle kalbimi gösterdi. "Ama eğer buradan silmek istemiyorsan.." Tekrar şakağıma döndü.. "Buradan bile çıkaramazsın.." Kollarını açıp sarıldı bana.

Beynimde söyledikleri dolaşıyordu. Gerçekten unutabileceğim biri miydi? Gitmişti. Yüzüne bakarak daha kolay bitirebilirdim belki? Her gün nefret ederek. Her gün daha az umursayarak..

Bana söyledikleri aklımdan çıkmıyordu. Ama nedenini bilemiyordum. Kalbimi kırdığı için mi unutamıyordum yoksa onunla ilgili son anımın beni paramparça etmesi miydi. Sanırım bunun cevabını yakında bulamayacaktım.

Sol tarafımda kalan kırıntıları toparlamak için çağırmıştım Korayı. O ise daha da karıştırmıştı kafamı.

Kalbimin ne durumda olduğunu anlatamazdım bile.

***

"Emin misin?" Hiç bu kadar emin olmamıştım. Hayatım karmakarışıklığı bu noktadayken.. şimdi yapacağım en kolay şeydi. Canım acıyabilirdi ama kalbimden gelen yanık kokusunu hissettirmeyecek bir şeye ihtiyacım vardı.

"Eminim hatta sende yaptır." Karşımda duran Korayı inceledim. Boynuna kadar dövmeleri vardı ve kaplanmadık bir yüzü kalmıştı.

Koray düşünüyormuş gibi yaparken ben de seçeneklere bakıyordum. Gözüm küçük ama hoş bir yazıya takıldı. Parmağımla yazıyı göstererek adama döndüm. "Bu ne demek?"

Adam kağıt üzerindeki yazıyı sesle okudu "OBLİTUS" Kafasını kaldırıp bana baktı. "Unuttum demek."

Unutamamış olsam da her yada geç olacaktı ve ben bu günleri bu dövmeyle hatırlayacaktım. Sadece iğnenin acısını hatırlayacaktım.

Duraksadım. Aklım hemen Emirin köprücük kemiğinin üzerinde olan dövmeye gitti. "Audaces fortuna juvat. "

Dövmeci adam başını kaldırıp bana baktı. "Anlamını biliyor musun?" Hayır der gibi başımı iki yana salladım.

"Talih cesaret edene güler." Anlamlıydı. Taşıyan adam gibi.., diye geçirdim bir anda aklımdan.

"Her neyse bunu yaptırmak istiyorum." Deyip parmakla gösterdiğim yazıya baktı adam ve tamam der gibi başını salladı.

Koltuğa oturup adamın hazırlanmasını bekledim. Koraya doğru kafamı çevirdiğimde ne seçeceğini bilemezmiş gibi bir hali vardı.

"Bence güzel anlamı olan bir şeyler yazdır." Kollarındaki hayvan kafaları, büyük yazılar geçişiyordu. Dikkatle bakıldığında aralarda boş yerler vardı. Onları dolduracağına şüphem yoktu ama.

"Tamam buldum." İçimde uyanan merakı saklayamamıştım. Yanına gidip neye baktığını görmeye çalıştım. Kitabı kapatıp bana döndü. "Bunlardan bir şey değil."

"Peki ya ne?" Tek kaşını kaldırıp muzipçe gülümsedi. Sanırım bunun anlamını biliyordum.

Gözlerimi kısıp arkamı dönüm ve yeniden koltuğa oturdum.

Dövmeci yanıma gelip kendi koltuğuna oturdu. Genç birine benziyordu. Yirmi beş veya otuz da olabilirdi bilemiyordum. Saçını yeşile boyalıydı ve kaşındaki piercing de en az saçı kadar dikkat çekiyordu.

"Nerene yapıyoruz?" Bunu hiç düşünmemiştim. Bir anda gelen ilhamla. "Buraya." Dedim.

Ve gösterdiğim yer köprücük kemiğimden farklı bir yer değildi.

En GüzeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin