GÜNÜMÜZ
Ne kadar derindeydim? Ne kadar kaybolmuştum? Bu kadar mı sevgiye muhtaçtım? Hani olur ya sizi kıranlardan intikam almayı isterken, bilmeden, anlamadan affedersiniz. Öyle.
Ağır gelen hayatın altında eziliyordum. Nefesim yetmiyordu. Emirin özlem duyduğum kokusunun beynimi uyuşturmasına izin vermiştim. Kolları beni sarıyordu. Son kez nefes alıyormuşçasına kokusunu içime çektim. Vazgeçmeliydim.. kendim için..
“Böyle olmamalı,..” Ne dediğimin ben bile farkında olmadan geri çekildim. Emir yüzümü incelerken, elleri belimden ayrıldı. “Bu kadar kolay değil, olamaz..” Yüz ifadesi değişmiyordu. Hala buz mavisiydi. Hala okunulmaz kitaptı. Hiç taviz vermeyen gözlerinden, yüzünden nadiren bir şeyler anlayabiliyordum.
“Seni tanımasam, daha açık konuşursam, takip ettirmesem hayatında başka biri olduğunu düşünürdüm” Beni çok iyi tanıyordu. Kırıldığımın farkında olduğuna da emindim. Konuyu değiştirmesi hoşuma gitmiyordu.
“Nereden bu kadar eminsin? Bu gece gelmeseydin çok şeyler olabilirdi..” Gözleri karardı. Buz mavisi mavinin daha koyu rengine bürünürken kaşları çatıldı. Bu bakışı biliyordum. Beni kıskandığı zamanlar gözleri kararırdı sanki. Kaybolurmuşçasına düşüncelere dalar dakikalar sonra konuya odaklanırdı. Kahrolası.. hala iyi tanıyordum.
“Orada olmamı sen istedin, beni kışkırtan sendin.” Bana yaklaşıp başını eğdi. Tam gözlerime bakıyordu. O an karar verdim. Onun gibi maske takmalıydım. Ben onu okuyamıyorsam o da beni okuyamazdı.. değil mi? Haksız mıyım siz söyleyin?!
“Evet orada olmanı istedim, sırf hayatıma devam ettiğimi bilmen için.. seni unuttuğumu anlaman için.” Yalandı. Hadi ama siz de biliyorsunuz nasıl ölüp, ölüp dirildiğimi. Her zaman sol yanımda olacaktı, bunu dövmeyi yaptırırken kalp ağrımdan iğneyi hissetmediğim an anlamıştım.
“Benimdin..” Ah.. buz mavisi hala seninim.. Topla kendini Deniz.. Yüzümü ellerinin arasına aldı. Sıcak elleri sadece yüzümü değil, kalbimi de ısıtıyordu. Boğazını temizleyip konuştu. “BENİMSİN..” Üzerine basa basa söylüyordu. “Her hücren bana ait..” Kahrolası aşk.. Belirsiz noktalara vururmuşçasına güçsüz bırakıyordu beni. Gururum boğazımı ağrıtacak kadar güçlü bir şekilde UZAK DUR diye bağırıyordu. Öyle de yapacaktım. Maksat karşısında ona muhtaç biri gibi değil, onsuz yaşayabilecek biri olabileceğimi göstermekti. Ben bir adım daha geri atarken ifadesiz bir şekilde bakmaya devam etti. Kalbim eriyordu.
“Nereden bu kadar emin olabiliyorsun?” Tekrar aynı şeyi soruyordum. Neredeyse çığlık gibi çıkan sesimi kontrol edememiştim. Beni deli ediyordu. Yutkundum. Bana şu an ki bakışları hiç hayra alamet değildi. “Belki aşık oldum.., belki başkası var.., belki seni sevmiyorum..” Son sözlerimi neredeyse fısıldayarak söylemiştim, çünkü beni duvarla kendi arasına almıştı. Köşeye sıkışmak bu olsa gerek. Kalbim daha ne kadar hızlı çarpabilir diye kendime sorduğumda, bana kanıtlarmışçasına yerinde gümbürdüyorken derin bir nefes daha aldım. Bu aralar aldığım derin nefeslerin haddi hesabı yoktu.. Nedeni mi? Sizce?
“Ne olursa olsun.. nasıl olursa olsun kalbin bana ait.. sana bunu en başında söylemiştim.. Bana ait..” Beni mi inandırmaya çalışıyordu yoksa kendine mi hala onu sevdiğimi inandırmaya çalışıyordu anlamamıştım, ama aklımda onunla ilgili hiç bir şeyi silmiyorken.. inanmak, hatırlamak zor gelmiyordu.
1 YIL ÖNCE
“Sana geçe kadar kalmamanı söylemiştim. Neden buradasın?” Başımı kaldırıp sesin geldiği yöne baktım. Emir kapının başında durmuş beni izliyordu. Saçları dağınık normalde boğazına kadar düğmeleri kapalı kravat ile sarılı olan yakası açıktı. Ceketi sırtında değildi böylece rahatlıkla kollarındaki kaslarını inceleyebiliyordum. Beyaz gömlek vücuduna tam gelecek şekilde dikilmişti sanki. Bir heykeltıraşın elinden çıkmışçasına olan kaslı vücudu ağzımın kurumasına neden oluyordu. Kaşları cevap alamamaktan daha da çok çatılırken bana doğru yürümeye başladı.
“Kafana takılan şeyleri bitirmeye çalışıyordum, merak etme bitti zaten.” Diye açıklama yapıp dik oturdum. Yanıma gelip bir ekrana bir bana baktı.
“Gel seni bir yemeğe bari götüreyim benim yüzümden açlıktan öleceksin,” Beni süzüp gözlerini gözlerime dikti. “Dolgun hatların olmasa yediğinden bile şüphe edeceğim!” Neydi bu şimdi? Şişko muydum ben? Yok artık. Tamam popom biraz büyük olabilirdi, göğüs ölçüm seksen de olabilirdi ama şişko değildim.. Bana şişko demesine izin veremezdim.
“Bana bak ben şişko değilim tamam mı fazla yemek yemiyorum.. beni yemek yerken görmüyor olman yemediğim anlamına ’da gelmiyor. Gayet te normal hatlı bir insanım.” Ne diyordum acaba sinir bedenimin her yerinde dolaşıyordu.. pardon ‘şişko’ bedenimde!
Söylediklerimin üzerine gamzelerini çıkaracak bir kahkaha attı. Ay Allah’ım canımı al.
“Sana şişko demedim.. sadece..” Deyip duraksadı. “Bir ayağa kalksana!” Hemen sandalyemi itip ayağa kalktım. Bacaklarıma tamamen yapışmış olan diz üstü eteği aşağı doğru çekiştirip karşısında dik durdum. Tek kaşımı ‘ee ne diyecektin?’ der gibi havya kaldırıp ona baktım.
“Belin ince, kolların da incecik” Bakışları bacaklarıma kaydı. “Bacakların da ince, ama..” Anlamıştım o an ne demek istediğini ve o an bende açtım ağzımı yumdum gözümü.
“Sen bana koca götlü mü demek istiyorsun..” Ellerimi belime koyup ona bağırırken son cümlemin nasıl ağzımdan çıktığını anlamamıştım.
“tamam yani biraz normalinden büyük olabilir ama ne de olsa bu güne kadar ki sevgililerimin hepsinin gayet hoşuna gidiyordu!” Ne sevgilisi ya? Bugüne kadar sevgilin mi oldu? Ben neden bilmiyorum? Bilinç altım yine ne dediğimin farkında olmadığımı anlamıştı ki Emirin mengene gibi kolu belimi sarıp beni masama dayadı. Kaşları sonuna kadar çatılmış beni süzüyordu.. Dur yani daha ilk öpüşeli iki gün olmuş bu ne kıskançlık canım. Ay bir bilse kıskanacağı bir erkek sinek bile olmadığını.. Aghm.. ne diyordum? Geri adım yok oyuna devam.. Beni bilirsiniz Son gaz!
“Kimmiş bu sevgililerin? Anlayamadım pek te hoşuma gitmedi ama bilmekten zarar gelmez.” Yüzü iki santim ötemde beni inceliyordu. Elleri belimde, tişörtümün altını yakarken derin nefes alıp verdim.
“Şimdi..” Çok düşünüyormuş gibi yapıp ellerimle saymaya başladım. Kafamdan uydurduklarımı. “Bir tane Ahmet vardı, Selçuk.. Aa Buğra vardı çok güzel öpüşüyordu, yoksa Burak mıydı ya? Yok ya Burak’la sadece flört etmiştim..” Devam etmeme izin vermeden sıcak dudaklarını benimkilerine yapıştırdı. Dili ağzımın içine istila ederken kalbim hızla çarpıyordu. İkimizde nefessiz kalınca birbirimizden ayrıldık. “Bu beni ani öpmen iki etti..”
“Buğradan iyi mi öpüyorum bari” Ay canım kıyamam kızgındı.
“Öyle biri yok numara yaptım.. Merak etme hiçbiri gerçek değil!” Yüzünde beliren mutluluk muydu anlayamadım. Belirdiği gibi yok oldu çünkü.
“Bana bir kere bulaştın Bal Rengi bundan sonra bana aitsin.. kalbinde, sende.. bunu unutma!” Bal Rengi? Bana göz rengimle hitap etmesi hoşuma gitmişti doğrusu. İçimde açan çiçekleri gizleyemeyerek gülümsedim. Bana muzipçe bakarak kulağıma yaklaştı.
“Senin daha önce sevgilin olmadı mı?” Söyledikleriyle yanaklarım kızarmıştı sanki. Küçük bir kız çocuğu gibi kaçmaya çalıştım ama belimdeki kolları izin vermiyordu. Ne oluyordu bana? İlk defa bir erkeğe karşı böyle oluyordum. Dokunuşları beni yakıyordu. İlk defa bir erkekle bu kadar yakın bir temastaydım. Kokusunu bile hissedebiliyordum. “Kızardın! Sen daha önce bir erkekle birlikte de olmamışsındır!” Amman Allah’ım daha fazla kızarmam mümkünmüş gibi birde gözlerim sonuna kadar açılmıştı. Kollarından kurtulmaya çalıştım tekrar ama tekrar engellendim.
“Seni hayal kırıklığına uğrattıysam özür dilerim, ama karşıma çıkan her erkekle birlikte olsaydım şu anda muhtemelen evli veya beş çocuklu bir anne olurdum.. malum taliplerim çoktu.” Attı ve gol oldu dedikleri bu olsa gerek. Elleri daha sıkı sardı belimi. Nefesimi kesiyordu bu adam.
“Sen böyle şeyler söyleyince kan beynime sıçrıyor, sana kimsenin dokunmasına izin vermiyorum. Tekrar ediyorum.. bana aitsin!” Sanki kalbim daha hızlı çarpmaya başlamıştı. Sakin olsana ne bu heyecan!?
“Sende öyle sorular sorma o zaman, zaten fazla heyecanlanıyorum!” Ne dedim ben? Kendi mezarımı kazmaktan zevk mi alıyorum acaba? Gel de kurtul şimdi dilinden.
“Neden heyecanlısın? Yoksa fazla yakınız diye mi?” Gamzeleri ortaya çıkarken gülümseyip beni çalışma masasının üzerine oturttu. Ne oluyordu burada?
“Şirket bom boş Bal Rengi.. sadece sen ve ben varız. Neler, neler yapabiliriz.”
Kim bilir yüzüm nasıl bir hale bürünmüştü ki hafif iç gıdıklayıcı bir kahkaha attı. Çok güzel gülüyordu. “Merak etme seninle sen istemeden birlikte olmam!” Ah.. bu itirafları kalp krizime neden olacaktı.
“Peki ben hiç istemezsem?” İşte bundan bahsediyordum. Beni gaza getiriyordu bu adam, ve kendimden geçerek konuşuyordum.
“Eninde sonunda benim olacaksın Bal Rengi.. ve emin ol ki bunu sen de isteyeceksin..” Söyledikleri karşısında susarken beni belimden tutarak yere indirdi. Ardından sırtıma yerleştirdiği ince hırka ve eline aldığı çantamla beni şirketin dışına sürüklüyordu. Benim ise aklımda hala söyledikleri vardı.
GÜNÜMÜZ
“Gittiğinden beri çok şey değişti inan bana.” Değişen çok şey yoktu aslında. Ondan önce nasıl bir hayat sürdüysem şimdide öyle bir hayat sürüyordum, tabi bir sene boyunca işime ara vermem dışında hiç farklı bir şey yoktu.
“Tamam. Hadi o zaman biraz bensiz geçirdiğin gecelerden bahset.. geceleri uykundan çığlıklarla uyanmandan bahset.. Hadi Deniz nasıl yemeden içmeden kesildiğini anlat.. Hadi.. Konuş!” Bunları nereden biliyordu? Benim dibime kadar girmiş miydi? Ben benden haberdar olmadığını düşünürken her şeyi biliyordu. “Senin yanında değildim.. ama her şeyi biliyorum. Seni asla tamamen yalnız bırakmadım. Asla bırakmam.”
“Biliyorsun öyle mi? Neyi?” Geri doğru adım attım ve etrafta göz gezdirdim. Gizli kamera arıyordum. Çünkü bu şaka olmalıydı. “Geceleri beni rüyalarımda nasıl terk ettiğini biliyor musun? Hı? Nasıl her gece, kahrolası her gece rüyalarımda bana eziyet ettiğini?” Arkamı dönüp oturma odasıyla bir olan mutfağa girdim. Dolapları açıp içindekileri teker teker yere attım. Emirin ayaklarının yanına düşüp bin parçaya ayrılan porselen tabaklar, cam bardaklar ve bir sürü parçalanmış başka eşya. Kalbim gibi paramparça halde, ne tesadüfse Emirin ayakları altında. “Kaç kez boğulmaktan kurtuldum biliyor musun?” Bir tabak daha yerde paramparça halde yerini alırken bağırıyordum. “Sence kaç defa intihar ettim? Ne kadar kendimden iğrendiğimi biliyor musun?”
“Deniz dur..” Durmayacaktım. İstemiyordum durmak. Ne olacaksa olsun artık durmak yok! “Bunlar gibi paramparçayım.” Yerdeki küçük enkazı gösterip ona baktım.
“Kahrolası bir yıldır neredeydin sen?” Emir bana yaklaşıp son tabağı elimden attığımda kendine çekerek sıkı sıkı sarıldı.
“Artık yanındayım, sana yemin ederim buradayım.”
“Ne değişti? Neden döndün?” Bunu gerçekten merak ediyordum, çünkü Emir bir şeyden vazgeçerse asla yeniden bağlanmazdı. Gerçi benden vazgeçmediğini ima etmişti ama sormaktan zarar gelmezdi değil mi?
“Ali yapmaması gereken bir hata yaptı, sana zarar vermeye kalktı, bunu ona ödeteceğim, sana söz veriyorum Bal Rengi!” Ona sarılmak ve derin bir uykuya dalmak istiyordum. Uyumak ve uyanmamak. Ne kadar kolay olurdu öyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En Güzeli
RomantikDeniz Demirel.. 21 yaşında hayatın onu olabildiğince ezdiği bir genç kız.. Aşık olduğu adam tarafından kandırıldığını düşünürken yasta geçen bir seneden sonra tekrar hayata dönüyor. Sebebi ise sevdiği adamdan başkası değil. Emir Aksoy.. hayatında s...