*10

18.6K 884 66
                                    

Öncelikle, 10.Bölüm'e özel küçük bir teşekkür bırakayım şuraya. Uzun zamandır kafamda olan bir fikirdi, alternatif Kiralık Aşk kurguları. Bu kadarcık kısa zamanda, bana destek olan, okuyan, yorum yapan herkese kocaman kalp!

❤️

Ömer uçaktan inmiş ve Trastevere'ye gelmiş, Roma'nın belki de en sevdiği bölgesinde ağır ağır yürümektedir. Uçaktan indiğinden beri sadece iş düşünmektedir. Türkiye'den ayrıldıktan sonra, beş senedir düşündüğü tek şey Defne ve iş olmuştur zaten. Öyle ki iş dediği şey de Defne'den ibarettir yalnızca. Acısını, özlemini, aşkını yalnızca çizdiği ayakkabılara yansıtmıştır. Şimdi, Defne'nin kendisine "terk eden baba" yakıştırmasını düşünmemek için, yalnızca iş düşünmeye çalışır. Ömer'in en büyük savunma mekanizmasıdır bu.

--- flashback ---
4,5 sene önce

Roma'da, eski bir arkadaşının yanındadır Ömer. Milano'da tasarım okulundan tanıştığı, okul senelerinde yediğinin içtiğinin ayrı gitmediği, babası Türk annesi İtalyan olan; doğma büyüme İtalya'da yaşayan Semih ile birliktedir. Zaten, İstanbul'dan kaçıp geldiği bu şehirde Semih olmasa ne yapardı sorusunun cevabını bile bilmemektedir. Semih, büyük bir ayakkabı şirketinin tasarımcılarından birisidir. Ömer'e kıyasla daha az işkolik bir adamdır ama onun işlerini yakından takip etmiştir bugüne dek. Ömer'e, hırsına ve başarısına hayrandır; arkadaşıyla her zaman gurur duymuştur.

Bir gün;

Semih: Ömer'ciğim, anlamıyorum. Kendi çizimlerine başka bir markanın amblemini koymak, senin kulvarındaki bir adam için çok basit değil mi?

Ömer: Zorundayım.

Semih: Sen Ömer İplikçi'sin. Senin adın dünya standartlarıyla eş değer. Şimdi, sıfırdan bir şirket kursan, sana sponsor bağlantıları ayarlasak... Hadi tamam o çok uğraştırır, bir şirketin baş tasarımcısı olsan mesela? Senin şu an kendine bir iş aradığını duysalar peşine düşerler. Türkiye'de butik mağazaların önü kapalı olabilir, orada tutunamayabilirsin ama İtalya'dasın Ömer. Burada şansın çok yüksek.

Ömer: Kardeşim ben çizmek istiyorum. "Ömer İplikçi" olarak çizmek istemiyorum. Yalnızca çizmek istiyorum. Anlatamıyor muyum?

Semih: İyi de Ömer, çok saçma değil mi? Ününden, şöhretinden, isim kariyerinden çalmak çok saçma değil mi? Sen çizeceksin ve adamlar kendi markalarıyla sunacak bunu. Adın geçmeyecek.

Ömer: Bunların hiçbiri umrumda değil. Hiçbir zaman değildi. Passionis'teyken mesela, asla kendi ayakkabıma başka marka koydurmazdım. Sadece "Passionis" olarak yola çıkmak önemliydi bizim için... Yani şeyle. Amaaaaan.

Semih: Ortağınla.

Ömer: Kardeşimle.

Semih: Şimdi peki? Passionis'in değer yargıları orada kaldı, sen yola nasıl devam edersen edersin mi?

Ömer: Evet. Bak anlıyorsun işte beni.

Semih: Zirveden atlamak istemeni anlamıyorum kardeşim.

Ömer: Gördüm ben zirveyi Semih, mutlu değilim orada. Daha basit bir hayat yaşamak istiyorumdur belki. Mesela yok olmak istiyorumdur. Kayboldum zaten kapkaranlık bir yerlerdeyim. Ömer İplikçi'yi olduğu yerde bırakıp, onu terk etmek istiyorum. Ben hayatımı bırakıp gelirken, o ismi de orada bıraktım. Öldü Ömer İplikçi.

Semih: Ah be Ömer. Anlatmıyorsun da, ben sana nasıl yardım edeyim?

Ömer: Benimki çok da anlatılacak bir şey değil kardeşim, boşver. Bazen sen bir şeyler yapmaya devam etmek istersin ama bunu senin yaptığını kimse bilmesin istersin. Benimki öyle bir şey işte. Bazen gizem iyidir ya. Seni hiç tanımadığını sanan insanlara bir şeyler sunmak ama yine de başarılı olabilmek belki. Elden geldiği kadar.

Kiralık Aşk -Rüzgarlı GünlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin