"Günaydın TaeTae." alnımdaki kabuklu ve hafif ıslak dudakları hissettiğimde bunun babam olduğunu anlamıştım. "Günaydın baba." Dedim gözlerimi açmaya çalışırken ve bende onu öptükten sonra yatağın içine oturup gözlerimi kaşıdım. Karşımda kravatını düzeltip, "Nasıl olmuş ?" Dedi. Göz kırpmayı da ihmal etmeden.
Gülümsedim ve elimi yumruk yapıp baş parmağımı havaya kaldırdım. Onaylayan gülümsememi sergilerken.
Kızıl saçlarımı karıştırdı belli belirsiz.
"Bu saç sana yakıştı TaeTae." Dedi. Güldüm. O da gülümseyip odamdan çıkarken;
" Kahvaltıyı söyledim hazırlıyorlar, biz Sare ile dışarı çıkıyoruz biliyorsun iş.." dediğinde alayla güldüm.
"Bana da yalan söylemene gerek yok, asistanınla bu saatte iş için dışarı çıkmayacağından eminim." Dediğimde dudaklarına yaydığı tebessümle işaret parmağını ileri-geri sallayarak odamdan çıktı.Derin bir iç çekerek soğuk suyu yüzüme çarptım ve bir havlu alıp yüzümü sildikten sonra sepete atıp salona indim.
Prensesim salonda televizyon izliyordu. "Günaydın fıstık."
Güldü.
"Günaydın Taehyung hyung."
"Jeong Gyu hyungun uyanmadı mı daha ?"
"Ah hayır o uyanmıyor, sanırım dün gece içkili gelmiş." Dediğinde kaşlarım çatılmıştı.
"Bu dağcık hoş durmuyor. Güzel yüzünü bozuyor." Dedi iki kaşımın ortasından minik bir dağ gibi yükselen et parçasına parmağını bastırırken. Gülümsedim ve elini çektim. "Şuna bir bakayım ben sende yemek odasına geç kahvaltı hazırmış." Dedim. Kafasını aşağı-yukarı sallayarak yemek odasına geçti bende yukarı çıkıp Jeong Gyu'nun kapısını tıklattım.
Açmamıştı ya da onay vermemişti.
Ama senden girmek için onay isteye kim Jeong Bey ?
Kapıyı bodoslama açıp içeri daldığımda iç çamaşırıyla yatakta yüz üstü yatmış uyuyordu. Daha doğrusu sızmıştı. Şuan aklımdaki tek soru
öyle nasıl uyuyordu?
Yüzünü yastığa gömmüş nasıl uyuyordu ki?
Nefes nasıl alıyordu?"Ah, kalk artık Jeong Gyu." Dedim bıkkınlıkla. On dakikadır onu kaldırmakla uğraşıyordum ama o kalkmıyordu. En sonunda kollarından tutup kaldırdım ve banyoya götürüp küvetin içine koydum, çeşmeden soğuk suyu açtım. Küvetin içine soğuk su dolmaya başladığında küfür ederek yerinden fırladı. Buna gülmemek elimde değildi. Jeong Gyu dünyadaki en komik küfür eden insan olabilirdi.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen Kim kahpe Taehyung hyung!"
Ağzına vurdum.
"Git üstünü giyin sonra aşağı gel." dedim ve banyodan çıkarken de, "Küfür etme bir daha." Diye uyarmayı da ihmal etmedim.Küfürden nefret ediyordum. Küfür bir bakıma acizliktir aslında. Karşındakinin bilgeliğinin altında ezilirken bunu belli etmemek için küfüre başvurur bazı gereksiz insanlar. O küfür onu yüceltir sanırken aslında karşısındakinin güzünde iyice ezer ve aciz görünümüne büründürür.
"İyi dersler hyung." Dedi prensesimin sınıfından çıkarken. "Sana da tatlım." Dedim ve okuldan çıkıp kendi okuluma doğru ilerlemeye başladım. Kardeşlerim aynı lisedeydi ben ise bir kaç sokak üstteki üniversitede okuyordum.
Okulun kampüsüne girdiğimde Yoongi ile göz göze geldik. Hemen yanıma geldi. "Günaydın. Naber ?" Dedi derslik binasına doğru yürürken.
"Sana da günaydın. İyi sen ?"
"Bende iyi Jimin'i gördün mü ?"
"Hayır daha yeni geldim."
"Tamam. Dersin hangi derslikte ?"
"Yedi"
"O dersliğe giren hoca değişmiş haberin olsun sizin profesör işi bırakmış ALS mi ne öyle bir hastalığa yakalanmış." Dediğinde şok olup Yoongi hyunga döndüm. "Ne?! Bir veda etseydi bari bu ne böyle haber vermeden kaçıp gitmek? Numarası, adresi de yok." Dediğimde sırtımı sıvazladı. "Biliyorum çok seviyordun ama üzülmeye gerek yok artık. O böyle istemiş." Dedi."Günaydın" dedi Jimin sessizce. "Günaydın" dedim bende aynı sessizlikte. "Hocayı beğendin mi ?" Dedi. "Pek bir bilgisi yok gibi. Yeni zaten belli. En fazla 1-2 yaş vardır aramızda." Dediğimde kıkırdadı. "Profesör iyiydi ya bu çok toy." Dedi. Onaylamakla yetindim. "Siz ikiniz orda ne fısıldaşıyorsunuz ?!" Bize demişti. "Dersi dinleyin yada çıkın." Dediğinde Jimin bana çıkalım der gibi bakıyordu. Gerçi bende sıkılmıştım. Çıksak iyi olabilirdi. Ayaklandım. Jimin'de ayaklandığında derslikten çıktık. Kafeteryaya indiğimizde boş masaların birkaçında tek tük insanlar vardı. Bitanesi de bizim fıstık kafalı Yoongi hyungumuzdu. Yanına gidip oturduğumuzda birden irkilip kulaklığını çıkarttı. "Korktum." Dedi düz bir şekilde. "Anladık zaten." Dedik. Yoongi hyungu ne zaman görseniz hep uykusu vardır. Ya da böyle uyuşuktur. Ama her türlü çok sakin ve sessizdir. Ah birde duygusuz. Namjoon tarafından terk edildikten sonra baya içine gömülmüştü. Yeterince sessiz olan Yoongi iyice sessizleşmişti. Namjoon iyi biriydi ama neden bir anda Yoongi'nin kıçına tekmeyi basmıştı hiçbirimiz anlayamıyorduk. Terk etmeden bir gün önce her şey normalken neden ertesi gün tek kelimelik mesajla Yoongi'nin hayatından çıkmıştı.
Yoongi unuttu sayılırdı ama hâlâ kötüydü. Evet, içinde ona karşı sevgi kalmamıştı ama gururu incinmişti.
"Dün kaçta yattın hyung?" Dedi Jimin. "Dört." Dedi kurcaladığı telefondan başını kaldırmadan. "Sabah sekizde dersin vardı zaten senin." Dedim. "Ondaki derse geldim ama." Dediğinde Jimin. 'Mantıklı' diyerek bakıyordu. Güldüm.
"Emin misin Tae ?" Dedi Chimchim. "Eminim Jimin. Ama sen istemiyorsan o ayrı." Dediğimde paniklemişti. "Hayır hayır. İstiyorum ama heyecanlıyım. Korkuyorum. Ya beğendiremezsem kendimi ?" Dediğinde kıkırdadım. "Babamın asistanı beğenmese de olur. Kardeşlerim zaten seni seviyor Jimin. Babamda sevecektir merak etme." Dediğimde gülümsedi. Zili çaldığımda hizmetçilerden biri açtı ve içeri girdiğimizde montlarımızı aldı.
"Korkma"
Sadece Jimin'in duyabileceği bir kısıklıkta fısıldadım.
Elleri buz kesmişti. Salona geçtiğimizde herkesin haberi olduğu için hepsi salonda oturuyordu. Kardeşim Jeong Gyu hariç. O yine yoktu. Arkadaşlarıyla dışarı da olmalıydı. Kız kardeşim hemen ayaklanıp jimin'e sarıldı. "Hoş geldin Jimin Hyung!" Dedi ve onu salonun içine doğru çekti. Jimin'in arkasından kardeşime göz kırptım. Bu daha çok 'aferin' demek içindi."Babanın asistanı gerçekten sinir bozucuymuş." Bir şey demedim.
"TaeTae?" Yine cevap vermedim. Sorun neydi bilmiyorum ama cevap vermek istemiyordum.
Çenemden tutup beni kendine çevirdiğinde gözlerimiz birleşti.Her baktığımda gözlerinde kayıp galaksiler bulurken şu an neden sadece gökyüzünde ki yıldızların yansıması vardı gözlerinde?
"Taehyung ?"
Hiç ismimi tam söylemezdi. Hep ya Tae ya da TaeTae derdi. Sorun olduğunu sanırım oda anlamıştı. Bu resmi seslenişi anladığını kanıtlar nitelikteydi.
"Sorun ne ?"
Bilmiyorum Jimin.Sorun ne bilmiyorum.
Ama kalbim; sen elimi tuttuğunda, gözlerime baktığında, yüzünü boynuma gömdüğünde, nefesin tenime çarptığında yerinden çıkacakmışçasına hızlı atmıyor artık,
göğüs kafesimi kırarcasına zorlamıyor beni...Nasıl açıklarım sana bilmiyorum.
Nasıl anlatırım bilmiyorum.
O güzel kalbini kırmadan sana,
aşkımın solduğunu nasıl anlatırım bilmiyorum ChimChim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunday meetings || Vhope
Fanfiction"Beni düşünmesi hoştu. İlk defa düşünülen taraf olmuştum. Anne rolünü ilk defa üstlenmiyordum. Bu hoştu. Güzel hissettiriyordu ama fazla alışılmamalıydı. Yoksa gülü koparan olabilirsin... Aşk çok tehlikeydi... Aşk tehlikeli bir oyundu. Rulet gib...