Tae'yi eve bıraktıktan sonra Jinyoung'u aradım.
"Alo Jinyoung?"
"Ah ben Mark, Hoseok. Bir sorun mu var ?"
"Jinyoung orda mı Mark ?"
"Markete gitti gelir birazdan."
"Müsaitseniz önemli bir konu varda konuşmak için gelecektim."
"Ah tabi sorman hata buyur gel evdeyiz biz."
"Tamam sağol Mark görüşürüz."
"Görüşürüz."
Telefonu kapatınca arabaya bindim."Hoş geldin Hoseok."
Kapıyı açan Jinyoung'du. Beni görünce sarıldı.
"Hoşbulduk."
İçeri geçtiğimde Mark'la da sarıldık."Teşekkürler."
Uzattığı soğuk kahveyi alırken aynı zamanda da onu dinliyordum.
"Eee anlat bakalım sorun neymiş ?"
Bahçeye çıktığımızda Mark, Jackson ile havuzda yüzüyorlardı.
Çimenlerin üzerindeki minderlere oturduğumuzda bardağı yere bıraktım.
"Söylediğim gibi işte Jinyoung. Değer verdiğim biri olmayan bir şey gördü."
"Anlıyorum fakat onun yerine neden sen geldin onu soruyorum."
"Ona bunu söyleyemedim çünkü Jinyoung."
Tek kaşını kaldırdı.
"Anlıyorum.. fakat ona değer veriyorsan ona hasta olduğunu söylemen gerekmez mi ? Yani sonuçta bu yaptığın biraz kişisel haklara girmiyor mu?"
"Tümör hastası ve ona bunu söylediğimden beri eskisi gibi mutlu gülmüyor. Bunu da söylersem iyice mutluluğunun sönmesinden korkuyorum."
Dudaklarını birbirine bastırarak kafa salladı.
"Peki bu durumda ben ne yapabilirim ki Hoseok. Sonuçta hastayla görüşemiyorum ona yardımım dokunmaz ki."
Ensemi kaşıdım.
"Şey aslında ben bir şey düşündüm."
Merakla bana baktı.
"Sen bana ne yapılması gerektiğini öğreteceksin ve bende belli etmeden halledeceğim ve bu süreçte irtibatta olacağız sana her pazar akşamı rapor vereceğim. Nasıl fikir ?"
Kahkaha attı.
"Gerçekten çok değişik bir çocuksun Hoseok. Pekala öğreteceğim."
Mark havuzdan çıkıp havluyu üzerine aldığında yüzünü silerek yanımıza geldi.
"Biz içerdeyiz bir şey isterseniz seslenmeyin duymayız aşkım."
Jinyoung'un saçlarını karıştırıp içeri doğru giderken Jinyoung durdurdu.
"Çalışma odamda masamın üzerinde iki tane beyaz spiralli defter var getirir misin ?"
"Tamam Jackson ile gönderirim."
"Tamam."
Bana döndü ve gülümsedi."Böyle durumlarda onu dinledikten sonra olumlu fikirler ortaya sunman gerekir ama bunu yavaş yavaş yapmalısın yani bir bakıma subliminal mesaj vermelisin. İlk başta onunla aynı şeyleri söylemelisin ve bu karşılıklı diyalog esnasında olumluya kaydırılmalı. Anladın dimi?"
Güldüm.
"Anladım Jinyoung aptal değilim. Ayrıca bende bir zamanlar edebiyat öğretmeniydim konuşmak benim işim."
Güldü.
"Hakikatten ya sen neden branş değiştirdin ?"
"Uzun hikaye boşver bir ara anlatırım."
Güldü ve peki anlamında başını sallayıp içeceğini yudumladı."Tamı tamına yarın 85. pazarımız oluyor Nam."
Güldü.
"Bunu hesapladığına inanamıyorum. Tae'ye gerçekten teşekkür etmem gerekiyor. Seni bayağı değiştirdi. Eskiden böyle değildin sen. Resmen odundun."
"O sana özeldi."
Yandan bir sırıtışla göz kırptım.
"Oh, pekala."Sabah erkenden uyandığımda hemen Taehyung'a yazdım.
Honey: Günaydın.
Bugün pazar ;)
Kahvaltı etme birlikte ederiz.TaeTae: beni ne kadar seviyorsun?
Tae cidden şu aralar fazla dengesizdi. Daha düne kadar onu sevmemem için karşımda yırtınıyordu şu an karşıma geçmiş onu ne kadar sevdiğimi soruyordu. Bu hastalığı yüzünden böyle olmasaydı cidden onu azarlayabilirdim fakat doktoru da öyle söylüyordu. Ani ruh hali değişimleri, ruhsal bozukluk olabileceğini ve sinirlerinin dengesiz olabileceğini söylemişti.
Honey: sokağın tavanı kadar çok seviyorum sizi güzel öğrencim.
TaeTae *çevrimdışı*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunday meetings || Vhope
Fanfiction"Beni düşünmesi hoştu. İlk defa düşünülen taraf olmuştum. Anne rolünü ilk defa üstlenmiyordum. Bu hoştu. Güzel hissettiriyordu ama fazla alışılmamalıydı. Yoksa gülü koparan olabilirsin... Aşk çok tehlikeydi... Aşk tehlikeli bir oyundu. Rulet gib...