"Siz ne dediğinizin farkında mısınız!" Kükrer gibi çıkan sert çıkışım karşımdaki kadını yerinden hoplatmıştı. Kadının hiçbir suçu yoktu fakat sinirimi çıkartacak başka biri yoktu. Hizmetçilerden biri gelip " Jeong Gyu bey ve Eon Jin hanım geldiler." Dediğinde ikisi de hizmetçinin arkasında belirmişti. "Çıkın odanıza çocuklar." Dedi babam. Kime patlayacağımı şaşırmıştım. Herkes şuan gözümde o kadar suçluydu ki..
"Efendim bakın ben elçiyim. Elimden bir şey gelmez üzgünüm."
"Çıkartın şunu şu evden!" Diye bağırdım ve evden gönderdim. Kadın evden çıkınca babam döndüm. "Anneme karşı beni böyle duvar örerek büyütmek hoşuna mı gitti ?"
"Tae-"
"Benim annem ölüm döşeğindeyken bana bu yalanları atmaya hakkın yoktu."
"Bak be-"
"Sen kendi zevklerin için başkalarını harcayan adi bir pisliğin tekisin."
"Taehyung(!)"
"Masum bir kadına sen nasıl 3 kalp birden gard aldırtırsın. O üç kalpte o masum kandının canı ciğeriyken o dört masum insanı kaltak bir asistan parçası için nasıl harcarsın." Bu kadar sakin konuşmam babamı da beni de korkutuyordu. Bağırmam gerekirdi. Sesimi yükseltmem yüzüne tükürmem gerekirdi. Az önce annemin öldüğünü söyleyen ve gerçekleri anlatan annemin Amerika'da ki asistanına nasıl bağırdıysam öyle bağırmam, kükremem gerekirken neden olmuyordu. Sesim çıkmıyordu."A-alo?"
Sesim titriyordu.
"Hyung! Noldu ?"
"Nerdesin?"
"Evdeyim"
"Tamam geliyorum"
Telefonu kapatıp evden çıktım ve kahyalardan anahtarımı aldım. Garajdaki arabama binip Jungkook'un evine gittim."Hyung?! Ne oldu iyi misin?!" Kapıda beni gördüğü gibi endişeli gözlerle bu kelimeleri sarf ederek sımsıkı sarılmıştı. "Sarılmaya ihtiyacım var Jungkook. Sadece sarılmaya..." zorlukla yutkunduğumda kapının eşiğinde birbirimize sımsıkı sarılıyorduk.
"Bir saniye, bir saniye. Kafam karıştı hyung. Bu çok saçma. En baştan lütfen ağlamadan anlat hyung."
Derin bir iç çektikten sonra tekrar anlatmaya başladım.
"Babam aslında annem kız kardeşime hamileyken sekreteriyle ilişkiye girmiş ve zaman içersinde birbirlerine karşı çekim oluşmuş. Annem fark ediyormuş ama bir şey söylemiyormuş benim ve erkek kardeşimin huzuru bozulmasın diye. Gün geçtikçe dayanamaz hale gelmiş. Kız kardeşim doğduktan bir yıl sonra kederden, sıkıntıdan rahatsızlanmış. Bu o sene içersinde hastalığa dönüşmüş ve tedavinin Amerika'da olduğu söylenmiş. Tedavi için annemi Amerika'ya göndermiş babam. Babamın asistanı kız kardeşime bakabileceğini söylemiş bunu bahane ederek bizim evimizde kalmaya başlamış. İlerleyen zamanlarda sürekli annemi soruyorduk babam ise iş gezisinde diyip duruyordu. Ben 14 yaşındayken hepimize annemin babamı aldattığını söylemişti. Asistanı ile olan arasındaki ilişkiyi de bize dört yıl önce açıkladı. Hepimiz doğal olarak anneme karşı gard aldık. İki yıl önce annemizin Amerika'da olduğunu ve rahatsızlandığını söyledi ama biz annemize öyle öfkeliydik ki o kadının yüzünü dahi görmek istemiyoruz demiştik.
Annem dün ölmüş. Asistanı gelip bana her şeyi anlattı Jungkook.."
Sımsıkı sarılmıştı.
"Ağlama hyung yalvarırım ağlama sen ağladıkla kalbim parçalanıyor."
Saçlarını öptüm. Mis gibi kokan saçlarının kokusunu içime çektim.
"İyi ki varsın Jeon Jungkook."
Gülümsediğini hissedebiliyordum.
"Git bir duş al istersen. Benim kıyafetlerimden giyebilirsin bu gece burada kal o adamın sesini duydukça sinirlerin bozulmasın."
Gülümsedim.
"Teşekkürler Jungkook."Banyo kapısının açıldığını duyduğumda suyun altında hareketsiz kaldım. Sesleri dinliyordum. "Senin için birkaç parça kıyafet getirdim hyung."
Cevap vermedim. Gölgesi buzlu camda büyümeye başladığında suyun altında duvarlara doğru döndüm.
"Hyung? İstersen babacık olabilirsin."
Kıkırdadım. Belime sarıldığında duvar birleşimine bakan gözlerim açılmıştı.
"Bende uslu çocuk olacağım."
Yine kıkırdadım.
"Evcilik oynamak için yaşımız yeterince büyümedi mi sence ?"
Bu sefer kıkırdama sırası ondaydı.
"Ben büyüdüğümü sanmıyorum babacık."
İnce zarif parmaklarını kasıklarımda hissettiğimde kasılmama neden olmuştu. Yavaşça küçüğüme doğru döndüğümde yanaklarının al, al oluşu dikkatimden kaçmamıştı. Beni mutlu etmek, biraz olsun düşüncelerimden sıyrılmam için elinden gelen her şeyi önüme sunuyordu. Onu kirletemezdim. İlkini beni mutlu etmek için yaşamamalıydı. Yüzünü iki elimin arasına aldım ve anlından öptüm. Daha sonra burnundan daha sonra ise dudaklarına minik bir buse kondurdum. Boynunu öpecekken çenemden tuttu ve beni dudaklarına geri çıkarttı.
"Seni arzuluyorlar babacık."
Yavaşça kurumuş olan dudaklarımı dilimle ıslattıktan sonra saçlarından okşayarak milimmetrik arayı kapatmak için bedenimi hafifçe öne doğrulttuğumda dudaklarımız birleşmişti. Alev gibi yana dudakları sertleşmeme şimdiden daha neden oluyordu ama olmazdı. Kendim için onu kullanamazdım. Dudaklarını büyük bir tutku, şehvet ve açlıkla öpüyordum ki bana yetişmesi zorlaşıyordu.Ağzımıza yayılan kan tadıyla ayrıldığımızda dudağım kanıyordu. Yanlışlıkla ısırmıştı. Mahcup bakışlarını yere çevirdiğinde anlından öptüm. "Sorun değil kookie" diyip ipeksi saçlarını karıştırdım ve üzerimi giyip banyodan çıktık ve onun odasına geçmiştik.
"Eskisi gibi beraber uyuyalım mı TaeTae?"
Gülümsemekle yetindim ve yatağa iki kere vurmasıyla beni çağırdığını anlayarak yanına gidip kıvrıldım. Kolları arasına aldı ve çenesini başıma yaslayarak saçlarımla oynamaya başladı.Alarmın sesiyle uyanmıştım ama gözlerimi açıca güç yoktu. Gözlerim dün gece çok fazla ağladığım için şiş ve ağrılıydı. Jungkook gözlerimden öperek beni uyandırmaya çalışmıştı. "Uyandım Kookie sadece gözlerimi açacak gücü bulamıyorum kendimde." Dediğimde kıkırdadı. Parmaklarını gözlerimin üstüne ve altına yerleştirip açtı. Nedensizce komiğime gitmişti. Kahkaha atarken oda gülmeye başlamıştı.
"Kahve iyi gelir." Dedi elindeki kahvelerden birini bana uzatırken. Uzattığını aldım ve kampüste ders saatimizin gelmesini bekliyorduk. Jungkook İtalya'dan değişim öğrencisi olarak bu hafta sonu gelmişti. Bugün okuldaki ilk günüydü ama okula kapalıyken birçok kez gelmişti. Yeşil kampüsü beyaz süslemişti. Ve beyazların içinden siyah bir beden yürüyordu bize doğdu. Biraz bekledim ve yanımızdan gelip geçmesini umuyordum. Fakat o geçmek yerine yanımıza gelip durmuştu. "Günaydın Taehyung." Dediğinde bunun profesörün yerine gelen hoca olduğunu anladım. "Günaydın hocam." Dedim ve biz yolumuza devam ettik.
"O kim ?"
"Benim ders öğretmenim."
Başka soru sormaya gerek duymadı. Kafeteryaya girdiğimizde fıstık kafalımın yanında Jimin'i görmemle olduğum yere çivilenmiştim. Biraz dikkatli baktığımda ağladığını anlayabiliyordum. Hâlâ benim yüzümden o güzel gözlerini kan çanağına çeviriyor değerli gözyaşlarını akıtıyordu.Yoongi bizi gördüğünde gel işareti yapmıştı?!
Ne yani olanları anlatsaydı böyle bir sahne olmazdı öyle değil mi?
Bizi aynı masaya oturtmazdı.
Öyleyse neden ağlıyordu?
"Günaydın Tae." Dediğinde Jimin hızla kafasını kaldırıp yüzüme baktı. Göz göze geldiğimizde hiçbir şey hissetmemiştim. Sadece kalbim acıyordu. Ama bu acıma ona karşı olan bir acımaydı. Ona acıyordum. Ona üzülüyordum. Bu durumuna üzülüyordum. "Neden ağladın sen ?" Benim sormam gerekirken neden o soruyordu?
"Sen ?"
Dediğimde cevabı basit ve çift kelimelikti.
"Senin yüzünden."
Yoongi ortamı yumuşatmak adına bana döndü.
"Arkadaşla tanıştırmayacak mısın ?"
Ah! Ben tamamen unutmuştum.
"Bu Jeon Jungkook İtalya'dan değişim öğrencisi olarak Jin hyung ile yer değiştirdiler."
"Güzel, bende Min Yoongi."
El sıkıştıklarında saatimi kontrol ettim. Ders saatimiz yaklaşmıştı. Ayaklandığımda Jimin elimi tuttu. Donup kalmıştım. Böyle bir hareket beklemiyordum.
"Neden ağladığını söylemedin Tae."
"Babamla tartıştım."
"Neden? Sorun büyük mü ?"
"Yalanları yüzünden. Evet, sorun büyük."
Elimi destek verircesine sıktı ve buruk bir gülümseme yaydı suratına. Neden böyle yapıyordu ki? Neden yanımda olmaya çalışıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunday meetings || Vhope
Fanfic"Beni düşünmesi hoştu. İlk defa düşünülen taraf olmuştum. Anne rolünü ilk defa üstlenmiyordum. Bu hoştu. Güzel hissettiriyordu ama fazla alışılmamalıydı. Yoksa gülü koparan olabilirsin... Aşk çok tehlikeydi... Aşk tehlikeli bir oyundu. Rulet gib...