Jimin'den
Jungkook'un çığlığıyla hastane koltuklarından doğruldum. Neler olduğunu anlamaya çalışırken Yoongi çoktan anlamıştı. Bana döndü ikisinin de yüzü gülüyordu.
"UYANDI!"
Ne ?!
"Ne!"
Hızla cama koştum ve evet.. Uyanmıştı.. Aylar sonra güzel gözlerini aralıyordu.
Doktorlar başında Tae'ye birkaç soru soruyorlar aynı zamanda da bir sorun olup olmadığını kontrol ediyorlardı.Profesör sonunda çıkmıştı. Yanına koştuk.
"Altıncı dereceden omurilik felci."
Doktorun iki dudağı arasından dökülen kelimeler beynimden vurulmuşa çevirmişti beni..
Yanımdaki duvardan destek almak için zar zor tutunduğumda Jungkook ve Yoongi düşeceğimi sanıp tutmak için yeltenmişlerdi. İyi olduğumu belli ettiğimde Jungkook doktora döndü.
"Siz ne saçmalıyorsunuz!"
Olduğum yere çöktüm. Gözlerim yavaş, yavaş dolmaya başlamıştı.
Hepsi onun suçuydu. O aptal öğretmenin suçuydu. Beni de onun yüzünden terk etmişti zaten. Hepimizin hayatını teker, teker mahvetmeye ant içmişti sanki.
Önce benim hayatımdan Tae'yi alarak benimkini mahvetmişti şimdide sıra Tae'nin kinde miydi?
Onun ne suçu vardı ki?
Onu sevmiyor muydun?
İnsan sevdiğine bunu yapar mıydı?
"Beyin tümörüne dair bulgulara rastlandı fakat hâlâ kesin bir şey diyemiyoruz. Altıncı dereceden felç olduğu için şanslı sayılabilirdi. Eğer omurilik şoku atlatırsa Taehyung iyileşebilir. Fakat omuriliğin şoku atlatması 2 haftada sürebilir, 2 ayda, 2 yılda... Bilemiyoruz."Neden her iki lafından birisi kötüydü bu doktorun. Tam iyileşebilir dediği için sevinecekken birde Tümör mü çıkmıştı şimdi ?
Taehyung'dan
"Yalvarırım yapma böyle TaeTae." Jimin'in bana anlattıklarıyla tutamadığım ve açıkçası artık tutmak istemediğim gözyaşlarım hızla akmaya başlamıştı.
Hem Tümör hem de felç mi ?
Ama ben hissedebiliyorum!
Ayaklarımı hissedebiliyorum.
Ellerimi hissedebiliyorum.
Bedenimi hissedebiliyorum.
Neden oynatamıyorum ?
Neden üzerimde tonlarca ağırlık varmış gibi hissediyordum?Gözlerimden akan yaşları sildi.
"İyileşeceksin Tae. Artık o herif yok. Sen beni ne kadar onun yüzünden terk etsen de o seni bu hale getirdi Tae. Hâlâ yanında olmasını istediğini sanmıyorum. Defolup gitti o Tae. Aylarca başında bekleyen bendim o değildi Tae. O seni kullanmak istemişti sadece. Bu hale gelince de kenara attı seni. O kaltağın teki seni haketmiyor Tae."Hayır beni bırakıp gitmiş olamazdı!
O kaltak değildi!
O kullanıp atan biride değildi!
İşi vardır.
Gelir.
Biliyorum.
Beni bırakıp gitmedi.
Dönecek biliyorum.
Benim için dönecek."Ben seni onun için terk etmedim Jimin."
Güldü ve parmağını dudağımın üzerine yerleştirdi.
"Şiit. Biliyorum bebeğim. Aklını çeldi biliyorum ama artık sadece ben varım. O gitti Tae. O seni bırakıp defoldu gitti."HAYIR!
Gitmedi!
Gidemez.Gitmedi dimi?
Lütfen...
Lütfen gitmedi diyin yalvarırım gitmediğini söyleyin...Gitti değil mi?
Bırakıp gitti öyle değil mi?
Neden gitmesin ki?
Felç ve ölümcül bir hastalığı var sonuçta. Neden bırakmasın ki?
Sende bırak Hoseok...
Sende git...
Ama unutma Ruletin tetiği boşa atmadı yine...
Bu sefer beynimi değil kalbimi dağıttı ama...
Gülü koparanda sen oldun haberin olsun...Şimdi gülün ölüşünü izle demek isterdim ama sen onu bile izlemeyeceksin değil mi?
Çünkü siktir olup gittin değil mi?
Hayatıma öyle bir anda girip, bir anda çıkmak hoş mu Hoseok?
İzin bile almadın.Ayıp bu yaptığınız hocam.
Kalbimin ırzına geçme hakkını kim verdi size?
2 ay sonra
Sonbahar yerini kışa bırakmak üzereydi.
Son zamanlarıydı bunlar. Tadını çıkartmamızı söyler gibiydi poyrazı bile.Hastaneden dışarı adımımı attığımda garip hissediyordum, sanki... sanki yıllardır hapishanede suçsuz yatmış ve yıllar sonra suçsuz olduğu ortaya çıktığı için salınmış bir mahkum gibi hissediyordum. Kötüydü ama mutluluk vericiydi.
İçerden çıkmış olmanın mutluluğu vardı ama yıllarına yapılan haksızlığı yedirememe duygusu da vardı içinde bir yerlerde...
1 ay sonra pazar günü
"Lütfen Yoongi lütfen!" Evde çok canım sıkılmıştı ve herkes beni reddediyordu. Neden kimse benimle dışarı çıkmak istemiyordu aklım almıyor. Hava çok güzeldi. Neden dışarı çıkmıyorlardı ki ?
"Of tamam Taehyung."
"Yeey!"
Kalkıp portmantodan ceketimi uzattı ve kendikini de giyip kapıyı açtı. Benim geçmemi bekledi ben geçince oda arkamdan çıktı ve yürümeye başladık.O parktı. Girişinde durduğumda Yoongi dönüp bana baktı.
"Ne oldu ?"
"Burası bizim parkımızdı."
Güldü.
"Siktir olup gitti diyen sen değil miydin ? Şimdi neyden korkuyorsun ki ? Jimin tedavi sürecinde yanında olduğunda ona tekrar bir şeyler mi hissetmeye başladın ? O yüzden mi onu görme ihtimalin bile seni bu kadar korkutuyor ?"
"Hayır. Onu gördüğümde dayanamam çünkü. Dayanamayıp boynuna atlarım. Atlarsam benim onca ayımın hesabını kim verecek ? Yalnız, tek bir başıma, bir sürü çelişki ve zorluk içinde geçirdiğim onca ayımın hesabını kim verecek ?"
"Boşver."
Bu kadar umursamaz olması sinirlerimi bozuyordu. Koluma girdi ve yürümeye devam etti.Hoseok'tan
Suga : geliyoruz.
J-hope : tamam teşekkürler.
Hızla defteri kapattım ve bankın üzerine bırakıp söğüt ağcının arkasına geçtim. Yere oturup büzüştüm. Soğuktan üşüyormuşçasına büzüştüm.
Uzaktan gelişini görebiliyordum. Bu oydu. Yoongi yalan söylemişti. Yürüyemiyor demişti ama bu oydu eminim. Çokta güzel yürüyordu. Kızıl saçlarından eser yoktu. Rolleri değişmiş gibiydik biraz. O kahve ben kızıl olmuştum bu sefer.
Yüzü solmuştu. Omuzları düşmüş birazda zayıflamıştı. Parıl, parıl parlayan gözlerinden eser yoktu. Gözünün feri sönmüştü sanki. Bankın üzerinde defteri gördüğünde tepkisine baktım. Gülümsüyordu.
Gülümsemişti!
Ama çok soğuktu. Eskisi gibi o eşsiz gülüşü değildi yüzündeki o gülüş.
"Birilerinin aşkı yaşanmış biz yokken."
Burası bize ait Tae. Başkası bizim aşkımızın üzerine aşk yaşayamaz burada. Burası sadece bizim aşkımızın şahidi olacak başkasının değil.
"Okusana."
Yoongi arada bana bakıyordu çaktırmadan.
"Başkasının ama."
Yoongi ısrar etti.
"Oku oku boşver. Unutmasaymışlar."
Omzundan tutup banka oturttu. Parfümü burnuma dolduğunda bayılıp gideceğim sanmıştım.Defteri kapatıp ayaklandığında bana baktı. İlk dikkatini çeken ben olmuştum. Tamda istediğim gibi.
Yanıma gelip dizlerimin üzerindeki ellerimden tuttu. Elleri sıcacıktı benimkilerin aksine. Hızla kendine doğru çektiğinde bedenimi, kapşönüm çıktı kafamdan. Kızıl saçlarım ortaya döküldüğünde kıkırdadı.
O eski gülüşü gelmişti.
Beyaz, soluk yüzüne renk gelmişti.
Gözünün feri aydınlanmıştı tekrar.
Omuzlarını dikleştirdi.
Boynuma atlayıp sımsıkı sarıldı.
Nefes alamayacağım kadar sıkı.
Ama cidden kilo vermişti. Kollarımın arasını eskiden doldurabilirken bedeni artık kollarımın arasında tur dönüyordu.
Saçlarımı büyük bir özlemle avuçladı, yüzünü boynuma gömdü, sıcak nefesi boynuma her çarptığında donmak üzere olan bedenim ısınıyordu.Ondan daha sıkı sarıldım. Ondan daha özlemle kokladım. Ondan daha heyecanla sarıldım. Boynuna bir öpücük bırakıp saçlarının arasına ellerimi daldırdım ve yüzünü iki elim arasına aldım.
Tablo gibi olan yüzünü saatlerce izleyebilirdim.
Boynuma çarpan sıcak nefesi konuşmaya hazırlanmıştı.Dudakları boynuma sürterken fısıldadı.
"Sizi çok özledim öğretmenim..."
Gözümden süzülen yaşlar Tae'nin ceketine damlarken konuştum..
"Size hasret kaldım kıymetli öğrencim..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunday meetings || Vhope
Fanfiction"Beni düşünmesi hoştu. İlk defa düşünülen taraf olmuştum. Anne rolünü ilk defa üstlenmiyordum. Bu hoştu. Güzel hissettiriyordu ama fazla alışılmamalıydı. Yoksa gülü koparan olabilirsin... Aşk çok tehlikeydi... Aşk tehlikeli bir oyundu. Rulet gib...