"Yani şimdi siz," derken elime tutuşturduğu tüpe bakınarak duyduklarımı hazmetmeye çalışıyordum. "Kardeş misiniz?" Elimin parlayan kısmını bluzumun altına almaya çalıştım ve ona şaşkınca bakındım.
"Evet," başını sallayarak sorumu onayladı. "Babamı sevmiyordu ve asi tavırlarıyla kuralları çiğniyordu. Babamın laboratuvarına girip birkaç şekerleme kapsülü yürütmüş olmalı," diye söylendi. "Hoş, aynı şeyi ben de yaptım çünkü Madeline ile evlenmemi istiyordular." Dediklerinden hiçbir şey anlamadığımı anlamış olmalı ki duraksadı ve sessizliğe büründü. Cebinden çıkardığı ıslak mendili avucunun arasına aldı ve yüzünün bir kenarına hafifçe sürdü. Pürüzsüz ve beyaz cildinin altı mendilin yardımıyla parlamaya başlamıştı. "Ben de parlağım."
Kaşlarım çatılıverdi. "Neden Reyna'nın yanında olmadın?"
Eli ensesine kaydı ve iç çekti. "Bilmiyorum... hislerime karşı gelebileceğimi sanıyordum. Daha sonra içimde saklanan bu arzuyu keşfetme isteğiyle gezmeye başladım ve burada Noah ile tanıştım. Okuldaki fizik kulübündeydi ve uzaysal varlıkları konu alan bir hipotez üzerine çalışıyordu. Sanırım benimle tanışarak bu hipotezi teori haline getirmiş sayılıyor," omuz silkti, "gizlilik yasası olmasaydı tabi." Yine bir sessizlik oldu.
"Reyna arkadaşıyla buluşmaya gitti," diye değiştirdim konuyu. "Bu arada, onu farklılaştırdığın için sana kırgın olduğunu bilsen iyi olur."
Söylediğimin zaten farkında olsa gerek ki pek oralı olmadı. "Kiminle buluşmaya gitti?"
Omuz silktim. "Fredick diye biri."
Jonny çocuğun ismini duyar duymaz rastgele bir küfür savurdu. "O çocuk olduğuna eminim," gibi şeyler söylenirken ayağa fırlamıştı. "Neden bu kız önüne gelen herkesle arkadaş oluyor? İnsanlar kötü!" diye bağırdı. İronikti ki bu kötü insanların içinde aşkını bulmuştu. "O çocuğu elime geçirince fena benzeteceğim," diyerek evin kapısını açtığı sırada yüzü asık bir Reyna ile karşılaşmayı ikimiz de beklemiyorduk. Jonny onu sapasağlam bulduğuna sevinmiş gibi omuzlarından kavradı ve kendi bedenine bastırdı. "Yüce tanrım, iyisin!"
"Abi?" Reyna Jonny'nin kolları arasında sessizce ve şaşkınlıkla mırıldandı. "Neler oluyor?"
"Şu uçuk tiplemenin sana bir şey yaptığını sandım," dedi heyecanına engel olamazken. "Fredick Manson budalasının! Noah'nın kız kardeşini becerdiği yetmedi herhalde!"
"Ah... o mu?" Yüzü tekrar düştü. "Dudaklarıma saldırana kadar ben de iyi biri olduğunu sanıyordum," diye ekledi. "Merak etme, hayalarını tekmeledim. Ben kızları seviyorum!"
O anda kurduğu cümlenin vücudumu aleve verdiğini hissettim. Neden öfkeliydim? Öfkeli miydim? Yoksa... ihanete uğramış gibi mi? Hayır hayır, kıskançtım! Birinin onu öptüğünü bilmek tenimi yakmaya başlamıştı. Sahiden de elimin üzeri olduğundan daha da parlak bir hal aldığında Reyna da bu durumu fark etti ve koşarak dibimde bitti. Kendimi öyle izole etmiştim ki Jonny'nin ne zaman evden ayrıldığını anlayamamıştım bile. "İnanmıyorum, parlıyorsun!"
"Neden parlıyorum?" diye saçma bir soru sordum.
Reyna elimi ellerinin arasına aldı. "Parmak uçların bile ışıldıyor," dedi kıkırdayarak. Bana baktı. Bakışlarımı kaçırıp dudağımı ısırdım. "Sen de benim gibisin," dedi sonunda. "Parlaksın."
Tek kaşım havaya kalktı. "Ne demek bu?"
"Çevrene bakmadın mı? Burada çok fazla parlak insan var. Kimisi," sanki Jonny'e gönderme yapmak istercesine göz devirdi, "duygularını bastırıp kendini gizliyor," bakışlarını gözlerime odakladı, "kimisiyse benim gibi ruh eşini aramak için vazgeçmeyip galaksileri aşıyor." Güldü. "Hoş, kendimi bulacağıma o kadar kaptırmıştım ki onunla zaten tuvalet kabininde üzerime işemek üzereyken rastlaştığımı fark edememişim."
"Benden mi söz ediyorsun sen?" Bir an için ciddi olmak istesem de dayanamayıp kahkaha attım. "Haklısın, sahiden de işeyecektim galiba."
Reyna orada olduğunu unuttuğum ve neredeyse uyuşan ellerimi avucunun içine daha sıkı bir şekilde bastırdı ve tam karşıma geçti. Parlak ve iri ela gözleri beni seyrediyordu. Önüme gelen saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdı. Eğilerek dudaklarını yanağıma bastıracakken yüzümü hafifçe yana kaydırdım ve dudaklarımı dudaklarıyla birleştirdim. Vücudumda gezen sıcak dalga bir kez daha kendini belli etti ve hücrelerime kadar içimi titretti. Geri çekildiğinde bakışları ardımda kalan masaya kaydı. "Ah, sana hazırladığım masaya dokunmamışsın bile!"
"Her şey çok hızlı gelişti," diye geveledim ağzımda, "Jonny sana bunları getirmişti," deyip cebime attığım aliyojen tüpünü ona uzattım.
"Gerek yoktu," dedi omuz silkerek. "Buraya adapte olmaya başladım."
Geniş masanın çevresine yerleştik. Tabağımın kenarında bekleyen portakal suyundan yudumladım. "Ne zaman döneceksiniz?" diye sordum sıkıntılı bir sesle. Gitmesini istemiyordum. Doğru duydunuz, Reyna'ya alışmıştım ve belki de hislerim bundan daha ötesiydi. Onu seviyordum. Tatlı karakterine ve şaşkın tepkilerine aşık olmuştum.
Tabağına renkli pankeklerden aldı ve bir süre sorumu yanıtsız bıraktı. Beklentiyle hareketlerini seyrettim. Reyna'nın dudaklarının kenarlarında minik bir gülümseme belirdi. Elini cebine attı ve şekerleme formülünü masaya bıraktı. Muzipçe kıkırdadı. "Gidemem ki," dedi sanki bir suç işlemiş gibi, "şekerleme formülü bozulmuş nedense."
Onunla beraber güldüm. İkimiz de farkındaydık ki aslında bozulmamıştı; sadece birileri tarafından biraz zarar görmüştü.
"Bir ara şu gizlilik yasasını da çiğneyip Nasa'ya dilekçe yazmalıyız," diye dalga geçtim, "elimizde teori olmayı bekleyen bir hipotez ve iki uzaylı var çünkü."
Reyna kahkaha attı. "Haklısın, pasaportumu istiyorum," gözleri genişledi, "bir an önce evlenmeliyiz!"
Kaşlarımı çattım. "Daha lise öğrencisiyiz!"👽son👽
ŞİMDİ OKUDUĞUN
👽Uzay Kız ⚢
Historia CortaGözlerimi kırpıştırdım. Bu bir çeşit şaka mıydı? "Sen kimsin?" "Reyna Hodwick," parlak yeşil teni ve küçük kel bir kafası olan zayıf kıza istemsizce bakınmaya başladım. Yüzünde ilginç bir makyaj vardı; öyle ki, ela gözlerinin çevresi renkli pırla...