"Bedeni küçük, boyu kısa, kolları sıska. Harika! Senden mükemmel bir savaşçı yaratacağım."Bugün bininci kez nefesimi şiddetle dışarı verdim. Bu mor kafalı adam bedenimi süzüp hakkımda - hiç de iyi olmayan - yorumlar yaparken sakin kalmam oldukça zordu. Yinede sonuna kadar direniyordum. Sakin kalacaktım.
Babam bir eliyle çenesini sıvazladı. "Buna şüphem yok dostum."
Mor kafalı adam - hala ismini öğrenememiştim- kocaman gülümseyerek ayağa kalktı. Dizlerindeki hayali toz tanelerini eliyle silkeledi ve boğazını temizleyerek babamla göz teması kurdu.
"Oğlunu savaşçı yapacağım ve sende karşılığında istediğim şeyi bana vereceksin. Bence harika bir anlaşmaydı!"
Anlaşmaları şuan hiç umurumda değildi. Merak da etmiyordum. Üzerine oturduğum minderden kalkarak salonun çıkışına yürüdüm.
"Seninle işimiz bitmedi velet." Ve bir saniye sonra karşımda duruyordu. Bir adım daha atmış olsaydım kafamı çarpacaktım. Gözlerimi kısarak bir adım geri çekildim.
Elini kafamın üzerine koyarak saçlarımı karıştırdı. Gözlerini gözlerimden ayırmadan, "Bizi yalnız bırakabilir misin Kai?" diye sordu babama.
"Elbette Gakupo."
Göz ucuyla babamın kafasını salladığını gördüm. Kafamı çeviremiyordum çünkü başımın üzerine koyduğu elini çekmemişti ve hareket etmeme izin vermiyordu.
Babam gidene kadar sessizce dikildik. Salondan çıktığı an arkasını dönüp yürümeye başladı.Sanırım onu takip etmem gerekiyordu. O önden ben arkadan arka bahçeye kadar yürüdük. Kafasını gökyüzüne kaldırdı ve ellerini arkasında birleştirip derin bir nefes aldı.
"Bu günlerde hava ne kadar da iç açıcı değil mi? Her şey hayat dolu; kuşlar, böcekler, doğa ve hatta hayatta olmaması gereken ruhlar bile." Yere eğilip bir çiçek kopardı ve gülümseyerek bana yaklaştı. Çiçeği burnuna doğrulttu. "Çiçeğin kokusu insanı cezbediyor..." Koklamayı bıraktı ve çiçeği avucuna hapsetti. Birkaç saniye gözlerini kapattı, açtığında ise irisleri yok olmuştu. Gözlerinin tamamı siyahtı. Çenesiyle elini işaret etti.
"Bu..."
Gözlerimi kısarak daha dikkatli baktım. Çiçeğin sapından yapraklarına doğru siyah bir aura çıkıyordu. Çiçeğin yaprakları giderek içe doğru kıvrıldı ve soldu. Birkaç saniye sonra çatırdayarak parçalandı ve rüzgarla birlikte savruldu. Çiçeğin özünü emmişti. Ondan hayat enerjisini almıştı.
"Bunu nasıl yaptın?"
Ellerini silkeledi. "Bunu şimdilik söylemeyeceğim fakat bu güç senin içinde de var. Babanın beni buraya çağırmasının sebebi de bu zaten; içindeki karanlık. Henüz güçlerin tam olarak uyanmamış olsa bile çok güçlüler. Nasıl kontrol edebileceğini öğrenmelisin ama bunu burada yapamazsın. Karanlık sanatları öğrenmek istiyorsan, benimle birlikte, karanlığın inine gelmelisin. Sevdiklerin sana ayak bağı olacaktır."
Kaşlarımı çattım. "Babam gitmeme izin vermez."
Kıkırdadı. "Söyleyeceğimizi kim söyledi? Baban sadece benimle eğitim yaptığını bilse yeter, gerisi onu ilgilendirmiyor zaten."
"Ben babama yalan söylemem."
"Ah, doğruluk timsali çocuk. Ne kadar da yazık, babanın senden sakladıklarını öğrensen hayal kırıklığına uğrardın herhalde? Ups! Sanırım pot kırdım..."
"Ne diyorsun sen? Babam benden bir şey saklamaz!"
Ellerini tekrar arkasında birleştirdi ve etrafımda dolanmaya başladı. "Demek babana bu kadar çok güveniyorsun? Buraya geleli ne kadar oldu ki? Ne çabuk güvendin. Sanırım kan çekiyor ha? Geçen geceyi neden hatırlamadığını hiç düşündün mü? Elbette düşündün fakat babanın hafızanı silmiş olabileceği aklına gelmedi değil mi?" Yüzüme baktı. "Ah, elbette gelmedi çünkü o senin baban ve sen ona güveniyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsaneler Hep İyi Olmazlar (Düzenleniyor)
FantasyEfsaneler hep iyi olmazlar. Baş rolümüzün küçüklüğünden beri kötü şeylere kurban gitmesini, birinin gelip ona yardım eli uzatmasını ve kolayca giderek güçlenmesini, insanlara yardım edip düşmanlarına merhamet etmesini okumak istiyorsanız eğer, yan...