Derin nefes al. Onu öldürmeyeceksin. Nefesi ver. Seni sinir ediyor olsa bile. Bir kez daha ve bunu başarabilirsin."Odaklanmalısın!"
"Deniyorum!" Homurdanarak Lucas'a ters ters baktım. Hayır, hayır. Mecazi anlamda demiyorum. Gerçekten tersten bakıyordum. Şuan tepetaklak konumdaydım. Ellerimin üzerinde amuda kalkmıştım. Bu benim için sıkıntı değildi. Tabi ayaklarımın üzerine birer vazo koymasaydı. Bunları düşürmemem gerekiyormuş. Başta iyi de gidiyordum fakat insan iki saat boyunca aynı pozisyonda kalınca kasları isyan ediyordu. Bunu ne amaçla yaptığımı bilmiyordum. Sorduğumda ise aldığım tek cevap sessizlik oluyordu.
"Daha fazla denemelisin öyleyse!" diyerek düşüncelerimi böldü.
Beynime hücum eden fazla kanın baskısına artık dayanamıyordum. Başım dönüyordu, gözlerim kararıyordu. Daha fazla dayanamayacaktım ama pes etmek de istemiyordum. Daha ilk günden başarısız olamazdım.
"Benim ne yaptığımı sanıyorsun?!"
"Gevezelik."
Gözlerimi kırptım. Gayet net bir şekilde, direk söylemişti. Fakat burada asıl gevezeliği yapan ben değildim. Gözlerimi devirmek istedim ama şu durumda onu da yapamıyordum.
"Bunun hâla ne için olduğunu söylemeyecek misin?"
Sallanmaya başladığımı fark ettim. En fazla 5 dakika daha böyle durabilirdim.
"Artık bırakabilirsin çocuk."
Rahatlayarak derin bir nefes verdim. Birkaç saniye boyunca bekledim, vazoları ayağımdan almasını. Kafamı sola çevirerek Lucas'a baktım. Yerde bağdaş kurmuş, ağzına koyduğu ot parçasını çiğniyordu.
"Neyi beklediğini sorabilir miyim?"
Gözlerini kaldırarak yüzüme baktı. "O vazoları sen indireceksin. Tek bir çizik bile olmadan. Ayrıca bunu yaklaşık 5 dakika içinde yapmalısın. Sen sormadan söyleyeyim nasıl anladığımı. Ben doğayla bir bütünüm ve doğa da bizimle. Senin enerjini anlayabiliyorum bu nedenle."
Önüne döndü ve bir daha ağzını açmadı. İki tane vazoyu indirmek bebek işiydi benim için. Ama dediğim gibi; şu anda vücudumun yetkisi bende değildi. Tek elimle alabilirdim vazoyu ama bir elimi kaldırdığım an düşerdim. Düşünmek için fazla zamanım yoktu. Kol kaslarım iflas etmek üzereydi. Yavaşça belimi yere yasladım. Dizlerimi hafifçe kırarak kendime yaklaştırdım. Kolumu uzatarak vazonun birini elime aldım ve yan tarafıma, yere, koydum. Ötekini de alıp diğer vazonun yanına koydum.
Bacaklarımı indirip gözlerimi kapattım. Uzun bir süre kalkmaya niyetim yoktu açıkçası. Burada böylece uyuyabilirdim, uzun bir süre.
"Kalk bakalım, gidiyoruz."
Gözlerimi açmadan, "Nereye?" diye homurdandım.
"Eğitiminin ikinci aşamasına."
Yerde doğruldum. "Dahası da mı vardı?"
"Bu kadar olduğunu mu sanmıştın? Ahaha bu daha başlangıç!"
Gözümün seğirdiğini hissedebiliyordum. Dişlerimi sıkarak ayağa kalktım. Kalkmamla yeri boylamam bir oldu. Bacaklarım karıncalanıyordu. Uzun bir süre de geçecekmiş gibi değildi. Güneş doğar doğmaz eğitime başlamıştık ve ben dün gece pek iyi bir uyku çekememiştim. Bu ağrıya uykusuzluğum da eklenince... Eh, pek iyi günümde olduğum söylenemez.
"Yorulduğunun farkındayım evlat ama bu yaptıklarının hepsi ileride işine yarayacak, emin ol."
Kafamı sallayarak ayağa kalkmayı denedim tekrar. Başta yalpalasam da yürümeyi başarmıştım. Lucas önden, ben arkasından bir süre yürüdük. İlk tanıştığımız yerde eğitim yapıyorduk ve ben neden sarayın arka bahçesinde bir orman olduğunu merak ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsaneler Hep İyi Olmazlar (Düzenleniyor)
FantasiEfsaneler hep iyi olmazlar. Baş rolümüzün küçüklüğünden beri kötü şeylere kurban gitmesini, birinin gelip ona yardım eli uzatmasını ve kolayca giderek güçlenmesini, insanlara yardım edip düşmanlarına merhamet etmesini okumak istiyorsanız eğer, yan...