12"

1.1K 136 48
                                    



••

Garip bir şekilde, Hoseok, Yoongi benimle konuştuğundan beri yanımdan ayrılmıyor hatta Min'i gördüğü yerde benimle uğraşmaya ve abartılı bir tonda gülmeye başlıyordu.

Evet, değerli hissettiğim su götürmez bir gerçekti fakat arkasında yatan nedeni algılayamıyordum.

Hoseok beni arkadaşlarımdan ya da konuştuğum insanlardan kıskanmazdı bile.

Kesinlikle piercingliyle alıp veremediği bir şeyler vardı.

Sırt çantama tekme atan bedeni görmezden gelerek yürümeye çalışıyor ve önüme geçip gıdığımla oynamasını izliyordum.

Dengesizdi.

İşte bu yüzden kızgınlığım ona duyduğum hislere kafa tutuyordu bazı vakitler.

Ve o bunu anlamıyordu.

Gülüşlerim tek bir gülüşüne bakarken sürekli ayarlarımla oynamayı ve beni yalnız bırakmayı seçiyordu.

Nasıl olsa etrafında gülüşlerini sunduğu bir çok kişi vardı değil mi?

Onlardan bir farkım kaldığını sanmıyordum ve bu hissin derinize batışını göz yaşlarımla dahi açıklayamazdım.

••

"Ne istiyorsun Hoseok?"

"Planın falan yok mu senin? Bırakta evime gideyim."

Hala gıdığımla oynayan elini kavrayıp gözlerimi gözlerine dikmiş ve bıkkın bir tonda konuşmuştum.

"Seninle yürümek istedim."

"Artık bunuda mı çok görüyorsun?"

Yüzünü yumruklamama ramak kalmıştı.

Eh tabi sonra moraran tüm köşelerini öperdim, o ayrı bir konuydu.

"Ne alakası var?"

"Neden sinirlisin o zaman?"

"Kafana göre davranıyorsun."

"Hep aynı konu."

Hala elini tutuyordum.

Ve inatla çekmiyordu parmaklarını parmaklarımdan.

"Evet hep aynı konu çünkü aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorsun Jung Hoseok."

"Öyle mi?"

"Yanıma gel diye bekliyorum ama sen!"

Bir adım atmıştı.

"Ama sen ne? Başladığın şeyi bitir aptal!"

Bende bir adım atmıştım ona doğru.

Uzuvlarıma akan öfke ve kıskançlığı engelleyemiyordum.

"Ama sen gidip yavşak piçlerle konuşuyorsun Jeon Jungkook!"

"Konuşmakla kalmıyor, o iğrenç partiye gitmeyi kabul ediyorsun."

"O herifin iğrenç biri olduğunu bilmiyor musun?!"

Solukları soluklarıma karışmış, burnu burnumun biraz üstüne değmişti bir an için.

Sağ eli hala elime kenetliydi.

Gözleri gözlerimdeydi ve uzansam öpecek kadar yakındım dudaklarına.

Anlamıyordu.

Hiç anlamayacaktı.

Ben bir piyondum ve o şah olduğunu bilerek beni harcamaya devam edecekti.

"Bilmiyorum."

"Ben artık seni bile bilmiyorum ki."

Gözlerim dolmuştu.

Ayrılmak istemiyordum sıcaklığından ama zorundaydım.

Ağlayamazdım.

Arkamı döneceğim sırada hala kenetli olan ellerimizi ayırmadan beni kendine çevirmiş ve cevap vermişti.

"Sadece."

"Kıskandım."

"O kadar."

"Üzgünüm."

Ve ellerimizi ayırıp küçük bir tebessüm göndererek yürümeye başlamıştı.

"Yarın görüşürüz Jeon."

••

Keep my distance • HopekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin