16"

1K 135 27
                                    


Mesaj atmıyordu.

Aramıyordu.

Yüzüme bakmıyordu.

Yokmuş gibiydim ben.

Gözleri bana körmüş gibiydi.

Görmüyordu beni, kırıklarımı, görmüyordu hiç.

Bağırıp çağırmak, hesap sormak istiyordum fakat olmuyordu.

Kollarım artık Jung Hoseok'a yetişmiyordu.

Hye her gün neden bu kadar ağladığımı ve Hoseok abisinin nerede olduğunu soruyordu.

"Düştüm."diyordum.

"Hoseok abin de düştü."

Fakat çok farklı uçurumlardan çok farklı şekillerde düşmüştük biz.

O paraşütünü açmayı başarabilmişti; ben ise süzülmüştüm kayalıklar üzerinde.

Sonra çakılmıştım yerin bilmem kaç kat dibine.

Olacakları biliyordum zaten.

Biliyordum fakat bir ümit diye geçirmiştim içimden.

Bir ümit, belki sarar beni diye düşünmüştüm.

Onunla uyanmak istemiştim en azından bir kaç sabaha.

Boynum dudaklarında bitsin istemiştim.

Ne var ki, bazı istediklerimiz inatla olmazdı.

Sanırım imkansızlara oynuyordum.

Kafamı gömdüğüm sıradan kaldırıp ellerimi çeneme yaslamış ve bir kaç gereksizle gülüşen aptalı izlemiştim.

Bugün, ayrı bir güzeldi.

Ya da sadece kafamı buzluğa atacak kadar çok özlemiştim onu.

Kokusu değişmişti.

Onunla sevişirken üstüme sinen o okyanus kokusu yoktu üzerinde.

Ağır bir koku vardı, metalikti, soğuktu.

Onun gibi soğuktu hemde.

Yinede gülümsedim.

Benden uzaklaşmak için çaba harcayacağı kadar önemli biri oluşuma gülümsedim.

Ben böyleydim.

Gülümseyecek bir şeyleri bulur ve kötü günler için toplardım avuçlarıma.

Hayat bana bu şekilde öğretmişti.

Yoksa üstesinden asla gelemezdim.

••

Kafamı yüzümdeki yarım yamalak sırıtışla beraber sıraya gömdüğüm sırada omzumu teğet geçen dokunuşla irkilmiş ve bana bakan bir çift Min Yoongi incisiyle karşı karşıya kalmıştım.

Neden buradaydı ki bu meymenetsiz?

İşim başımdan aşkındı zaten.

Arkama dayanıp ellerimi göğsümde birleştirmiş ve devam et diye homurdanmıştım.

"Jeon."

"Biliyorum. Seni rahatsız ettim ve kendimi sana çok yanlış tanıttım."

Aniden alnına bir fiske atmış ve sevimlice yüzünü sıvazlamıştı.

Gülmemek için kendimi sıkıyordum çünkü o çok aptal görünüyordu.

"Özür dilerim."

"Sarhoştum ve bilirsin işte, erkeklik hormonları böyle bir şey."

Kafamı sallayıp "bitti mi ?" dercesine tek kaşımı kaldırmış ve üzerimde bir baskı hissetmemle başımı Hoseok'un olduğu tarafa çevirmiştim.

Bana bakıyordu.

Ve bakışlarında barındırdıkları hiç hoş şeyler değildi, hissediyordum.

Beni kıskanması için hiçbir sebep yok ise tek derdi Min Yoongi adlı şahıslaydı.

Bende bu mevzuya karışacak değildim zaten.

Başımı çevirip zoraki bir gülümseme takınmış ve özrünün kabul ediliğini söyleyip ona sınıftan çıkması için küçük bir emir vermiştim.

Derin bir nefes alıp camdan sızan güneş ışığına döndüğüm vakit kulaklarımı tırmalayan cümleler ise, olduğum yere çakılmamı sağlayacak nitelikteydi.

"Bil diye söylüyorum Jeon Jungkook."

"Seni seviyorum."

"Uzun bir zamandır seviyorum hemde."

Ve beni sınıftan gelen uğultularla bir başıma bırakmıştı.

Kafamı çevirdiğim an tanık olduğum şey ise bana bakıp kıkırdayan koca bir sınıf ve üzerime doğru yürüyen bir Jung Hoseok olmuştu.

Beni kolumdan sıkıca kavrayıp bir köpekmişim gibi dışarı sürüklemiş ve erkekler tuvaletine girip arkamızdan kapıyı kilitlemişti.

İşin kötüsü, duvarla arasındaydım ve bacaklarımın arasında ikamet eden erkekliği buna hiç yardımcı olmuyordu.

"Yine n-ne var Jung Hoseok?"

Tanrım sürekli sinirleniyordu ama, bende insandım değil mi?

"Nasıl hala o çocukla muhattap olabilirsin Jeon?"

"Aptal, saf ve inanmaya çok meyilli bir çocuk olduğunu bilirdim fakat bu kadar arsız olduğunu bilmezdim."

Gözlerim yaşarıyordu.

Bıkmıştım artık.

Yakalarımdaki ellerine gitmişti ellerim ve bileklerini kavramıştım güçsüzce.

Titriyordum.

Ona sığınmak sonra ise sığındığım bu çatıyı yerle bir etmek istiyordum.

"Kokunu değiştirmişsin." Diyebilmiştim sadece.

Hesap sorsam giderdi.

Cevap versem kızardı bana.

Yapamadım.

Özlemim yayıldı dört bir yana, bir kez daha Kapıldım.

••

Keep my distance • HopekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin