⚜ 4. Bölüm ⚜

22.1K 730 44
                                    

Kaya Duman.
Saat: 02: 30
   "Ceseti yok edin yılanları da kutuya koyun" dedim ve ceketimi düzeltip kapıya yaklaştım Fatih'te peşimden gelmişti, kapıyı açtığımda çöp tenekesinin ucunda yatan o kızı gördüğümde dişlerimi sıktım Fatih dönüp bana bakınca ona bakmadım oda hemen kızın yanına gidip kolunu tutarak dizlerinin üzerine yatırdı sonra endişeyle elini kızın alnına koydu ve bana baktı. "Ağabey kız yanıyor ateşi var hasta olacak bu yağmurda"
   "Götür evine"
   "Ağabey yapma bu kadar acımasız olma lütfen...daha çocuk o tek başına ne yapar üstelik o adamlar..."
   "Uzatma!" diye bağırdım ve ara sokaktan çıkmak için yürümeye başladım o anda bana sertçe konuşunca öfkem ikiye katlandı.
   "Ağabey bu kadar vicdansız olma acımasız olma!" hızla ona yaklaşıp yakalarını tuttuğum gibi ayağı kaldırınca kız yere yapıştı onu umursamadan suratına bir yumruk indirince bana üzgünce ve öfkeyle baktı, ellerimi üzerinden çekip öfkeyle bağırarak konuştum.
   "Hangi yüzle benim karakterimi kötülersin? Ha! İstemiyorum ona yardım etmek zorla mı lan!"
   "Ağabey kız hasta ölüme bırakamayız zaten o adamlar kızın peşini bırakmaz"
   "Bak Fatih...biz mafyayız acımayız kimseye sen bize katıldığında kuralları sana söyledim kuralı çiğneme! Ben kimseye acımam!"
   "Ben acırım ağabey" dediğinde kıza uzanınca omzunu tutup onu ittim.
   "Madem kız bu kadar başıma bela oldu hem kendi hemde senin yüzünden...ondan kurtuluruz o zaman" dediğimde bana korkuyla baktı, kızın kolunu tuttuğum gibi onu kucağıma alıp az ileride olan tren raylarına yürüdüm Fatih bağırarak yapmamamı yazık olacağını söylediğinde umursamadım, tren rayına geldiğimde kızı demirlerin üzerine yatırıp bir ağaca sırtımı yasladım ve ölümünü izlemek için treni beklemeye başladım, benim dünyamda acıma denen hiçbir şeyin söz konusu olamazdı kimseye acımam ben acımak hafifliktir korkaklıktır ben ne korkağım nede hafif! Fatih dehşetle yanıma koşup bir kıza bir bana bakıyordu.
   "Ağabey kız yaralı kan kaybından ölebilir lütfen yapma!"
   "Kes sesini"
   "Ağabey lütfen yazık günah kıza... yapma ağabey yalvarırım yapma"
   "Kes sesini" diye uyardım ama aldırış etmedi.
   "Ağabey lütfen yazık günah yapma"
   "Kes sesini!" sinirle bir küfür ettiğini duyunca ona bir yumruk indirdim, hafifçe gülümsedi ve başını salladı.
   "Tamam ağabey...güzelim kıza kıy öldür daha çocuk o! Git öldür tamam!" diye bağırdı ve öfkeyle arkasını dönüp yürümeye başladı, gözlerimi kıza çevirdim savunmasız ve öyle masum yatıyordu ki tren rayında...dişlerimi sıktım umursamadım, tekrar kıza baktığımda kaşlarını çatmış ve inlemeye benzer sesler çıkarmıştı o sırada trenin kornasını duyduğumda başımı oraya çevirdim, beyaz ışığı hızla yaklaşırken gözlerimi kıza çevirdim bacağını oynatıp inlerken dişlerimi sıktım o sırada tren ona daha fazla yaklaşınca bir küfür edip koştum ve kızın kolunu tuttuğum gibi onu kendime çektim, tam o anda raydan çıktığım gibi tren hızla önümden geçince derin bir iç çektim ve dizlerimin üzerine çöküp onu yere yatırdım, inlemeye benzer seslerini tekrar çıkarınca sinirle dişlerimi sıkıp derin bir iç çektim tekrar siyah deri eldivenimi çıkarıp elimi alnına uzattım ama yapamadım dokunmak istemedim yine de zorladım kendimi ve buz gibi elimi alnına bastırdığımda inlemesi kesildi ve çatılı kaşları düzeldi sanırım vücudu alev alırken soğukluğum ona iyi gelmişti ve cayır cayır yanıyordu, elimi çekip öfkeyle küfür ettim ve eldivenimi tekrar giyip onu kucağıma aldım ve karşıya geçip arabama yaklaştım. Evime geldiğimde arabadan inip arka kapıyı açtım ve onu kucağıma alıp evin girişine yürüdüm, korumalarım dimdik karşımda durunca memnun olmuş bir şekilde evimin kapısına yaklaştım korumalardan biri kapıyı açıp geçmem izin yer verince içeri girdim oda kapıyı kapatınca karşımdaki merdivenlere ilerledim ve odama çıktım onu yatağa yatırıp yerimde doğruldum, tuvalete girip ecza dolabından pamuk ilaç ve sargı bezleri alıp yanına gittim ve yatağa oturdum, elbisesinin altını kalçasına kadar çıkardığımda baldırlarına kadar kan olmuştu ilaçlı suyu pamuğa döküp yaralarını temizledim sonra suyla kanlarını temizleyip sargı beziyle iki bacağının yarasını sardım ve geri çekildim aldıklarımı tekrar tuvalete koyup odama geçtim siyah eldivenlerimi çıkarıp ceketimi de koltuğa attım kol düğmelerimi çözüp dirseğime kadar çıkardım ve tuvalete girip kovaya soğuk su doldurup elime temiz bir bez aldım ve ona yaklaşıp yatağın kenarına oturdum kolunu tutup sırt üstü yatırdım bezi ıslatıp sıktım sonra alnına bastırdığımda hemen geri çekilip kovayı komodinin yanına koydum ve aşağı inip korumalardan birine grip ilaçlarını alıp gelmesini söyledim, tekrar yukarı çıktığımda odama girdim ve rafta duran viskiyle bardağı alıp duvara dayalı olan koltuğuma oturup bardağı yanımdaki masaya koydum gömleğimi pantolonumdan hafifçe çıkarıp kıravatımı biraz gevşettim ve elime tekrar viski bardağını alıp bir yudum içtim, onu neden tam o anda kurtardım yada neden buraya getirip yaraları ve grip için ilaçlar aldırdım bilmiyorum merhamet değildi acıma değildi bu iki duyguyu hissetmeden ona yardım etmiştim peki neydi o iki duygu değilse? Neden yardım etmiştim? Kapı tıklanınca içeri Fatih girdi bana küs küs bakarken bir anda gözlerini kocaman açıp yatakta yatan kıza bakınca sevinçle gülümsemişti ardından bana hızla yaklaşıp önümde durdu. "Ağabey kız burada...tren rayından geri mi aldın?"
   "Hayaleti değil Fatih kızı gördüğüne göre aldım ne saçma saçma soruyorsun?"
   "Ağabey şaşırdım sadece...bu kadar merhametli olduğunu bilmiyordum"
   "Ben merhametli değilim!"
   "Peki neden yardım ettin?"
   "Heveslenme o adamın işini bitirdiğimde defolup gidecek evine" dediğimde sevinci bir anda söndü ve kıza dönüp baktı, iç çektim.
   Yatağımın yorganlarını falan değiştirdi bir hizmetçi Fatih inatla eve doktor çağırıp kızın durumu için yardım istedi sadece üşütmüştü, kızı yan odaya yatırıp kendi odama girdim ve bir viski daha içip üzerime rahat birşeyler giydim ve yatağa uzandım, görev yapayım derken başıma bu lanet kız gelmişti telefonumu alıp Müslüm Gürses'in kaç kadeh kırıldı şarkısını açıp hem dinlerken hemde viskimi yudumladım.
Sevda Sancak.
Gözlerimi açtığımda kendimi bir odada sırt üstü yatarken bulmuştum, bir an ne olduğunu hatırlamaya çalıştım en son çöp tenekesinin oraya sığınmış acılar içinde kıvranmıştım. Yerimde doğrulup ayağı kalktığımda başım döndü en son ne zaman yemek yediğimi hatırlamıyordum birden hapşırınca burnumu çekip odadan çıktım, o anda yan odada Müslüm Gürses'in şarkısı gelince kaşlarımı çattım etrafıma bakındığımda oldukça lüks bir evin içinde bulunduğumu fark etmem ve korkuyla gözlerimi kocaman açmam bir olmuştu yakalanmıştım o adam tarafından, beni satmak için yerimi öğrenip bulmuşlardı korkuyla etrafıma bakınıp gözlerim dolmuş bir şekilde kollarıma ellerimi dayadım ve ağlamaya başladım, hayatım bitmişti. Kapı bir anda açılınca korkuyla yerimde sıçradım ama o anda beni terk edilmiş evden kovan adamı görünce şaşkına girdim, mavi gözleri benim yüzümü inleceledi sarıya yakın saçları dağılmış bir şekilde bana bakıyordu yüzü sem sert ve soğuk duvarlar gibiydi dümdüzdü ilk bir an gözlerimi kırpmadan ona baktım, dişlerini sıkıp bırakmıştı kendime geldiğimde yutkundum. "Şey ben...ben neredeyim?" diye sorduğumda bana cevap vermeden odasına tekrar girince şaşkınca ona baktım, peşinden odasına girdiğimde etrafıma bakındım oldukça ferah bir odaydı ve kocamandı sonra o sert sesiyle konuşunca irkildim.
"Ne işin var odamda?" diye sordu ve viskisini tek seferde içip bardağı gürültülü bir şekilde masaya bırakınca irkildim tekrar, bakışlarımı yere çevirip ellerimi önümde birleştirdim ve yutkundum. "Sana bir soru sordum kaldır o kafanı" dediğinde korkuyla titredim başımı kaldırıp yüzüne bakamadım, öfkeyle soludu ve bana doğru yaklaşınca hemen geri çekildim aramızda beş adım kala mesafe bırakıp kollarını göğsünde bağladı ve ofladı. "Kaldır kafanı"
"Ben bilmeden girdim özür dilerim"
"Kaldır kafanı dedim"
"Bir daha girmem kusuruma bakmayın"
"Lanet kafanı kaldır!" diye gürleyince irkildim ve başımı kaldırıp ona baktım, beyaz yüzü olduğu gibi kıpkırmızıydı ben tekrar korkuyla yutkunurken yüzü tekrar sert bir hal aldı. "Sana yardım ettim diye hemen havalara uçma sakın...geçici bir süre burada kalacaksın senin peşinde olan adamların işini hallettiğimde sende gideceksin bu evden"
"Teşekkür ederim" dedim mahçup bir şekilde, gözleri vücudumu süzdü son olarak yüzüme odaklanınca dişlerini sıktı.
"Yüzündeki boyaları sil yarana da pasuman yap ve bir duş al"
"Peki" dedim ve arkamı dönüp kapıya ilerledim o sırada tekrar durdurdu.
"Bekle" durdum ve dönüp ona baktım, dolabına yaklaşıp içinden bir eşofman ve tişört çıkarıp bana doğru yaklaştı ve bana uzattı başımı kaldırıp ona baktığımda dişlerini sıkarak bana bakıyordu elindekileri mahçup bir şekilde alıp başımı eğdim. "İç çamaşırı yok idare ediver" dediğinde istemeden de olsa gülümsedim bana yardım etmişti bu acımasız zorba adam. "Ne gülüyorsun?" diye sorunca başımı kaldırıp tekrar ona baktım, kaşlarını sinirle çatmıştı.
"Teşekkür ederim"
"Neden gülüyorsun diye sordum?"
"Bilmiyorum...içimden öyle geldi" dediğimde tek kaşını kaldırıp bana baktı bende elimde olmadan sarılmıştım, şaşkına girmişti kolları iki yana açılmış heykel gibi duruyordu, bense gözlerimi kapatmış ve ona sıkıca sarılmıştım ardından ne yaptığımı fark edince yanaklarım kızardı ve hemen geri çekildim başımı eğdim. "Beni dışarıda bırakmadınız...o adamın eline vermediniz...çok teşekkür ederim borcumu nasıl öderim bilmiyorum"
"Git ve bir daha saçma sapan sevgi gösterilerine girme bana sarılma, odama sakın girme, yüzüme bile bakmanı istemiyorum tahammülüm yok bu dediklerimi beynine iyi yaz" zorba demekle haklıyım ama değil mi? Evet. Zorba ve acımasız. Başımı sallayıp odasından çıktım.

⚜ Seni Sevmek İstemedim ⚜Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin