Birkaç hafta sonra sonunda yanımdan kalkmış ve ona ait olduğunu düşündüğü yer olan arkaya oturmuştu. Aydan aya değişen müzik tarzımın sonunda Asya hiphop dinlemeye başlamıştım. Yaklaşan sınavlardan dolayı herkes birbirlerine defterlerini veriyor eksiklerini tamamlamaya çalışıyorlardı. Ama bir tek Furkan buna girişmiyordu. Her zaman ki coolluğunu bozmayacak şekilde yerinde oturuyor arada birilerini inceleyip eski bir deftere kısa bir şeyler yazıyordu.
"Birinden defter alıp eksiklerini tamamlamalısın." Dedim.
"Gerek yok."
Yazı yazdığı defteri elinden almaya çalışırken sertçe bileğimden tuttu.
"Başkalarının eşyasına izinsiz dokunmaman gerektiğini bilmiyor musun sen?" bu kadar sert tepkisini gören herkes şaşkınlıkla bize bakıp işlerine geri dönmüştü.
"Sadece bakmak istedim ne var bunda?"
"İsteyebilirsin!"
"Bakabilir miyim?"
"Tabii ki de hayır."
Bunu komik bulan Can hafif kıkırdamıştı. Yanıma geldi ve beni sakinleştirmek adına sırama götürüp oturttu. Sürekli bir şeylerden bahsediyordu ama ben hala bu gereksiz tepkisinin nedenini merak ediyordum. En sonunda olayı boş verip Can'a odaklandım. Onunla konuşmaya başladığımda bir şeylerin yolunda gitmediğini hissetmiştim. Fazlasıyla neşeli davranıyordu sanki.
Ders çıkışında fazla oyalanmadan çantamı toparlamış ve en erken çıkan Can'ın peşinden gitmiştim. Amatör koşucu olduğundan hemen sınıftan çıkar çıkmaz koşmaya başlamıştı. Ben de arkasından koşarken ona yetişmeye çalışıyordum. Artık yorulunca ismini haykırarak durmasını sağladım. Bana baktığında kızaran gözlerini görmüştüm. Ama o kısa an da Can ortadan kaybolmuştu. Bir an ne olduğunu anlayamadığım için yerimde donakalmıştım.
Az önce ne olmuştu öyle? Can nereye gitmişti? Yoksa... yoksa az önce hayal görmemiş miydim? Gerçekten ona bir otobüs çarpmış mıydı?
Can'ın yanına gidecekken biri bileğimden sertçe kavramış ve gitmeme engel olmaya çalışıyordu.
"Ya bırak! Can'ı yakalamam lazım! Gözden kayboldu! Çok hızlı koşuyordu!"
"Melek..." sesin sahibinin Furkan olduğunu görünce ona bakmıştım.
Bileğimi ondan kurtardığımda dirseklerimden tutup beni sarsmaya başladı.
"Onun yanına gidemezsin!"
"Ya bırak! Spor salonuna gitti o!"
"Melek! O öldü!"
İnanamayarak arkaya baktığımda kalabalığı fark etmiştim. Omuzlarım inanamayarak düştüğünde dirseklerimi hafifçe bırakmıştı. Bunu fırsat bilerek hemen ondan kurtulup Can'ın yanına koştum. O ölmüş olamazdı! Saçmalıktı! Onun adını seslenip kalabalığı aşıp yanına gitmiştim. Yerdeydi... kanlar içerisinde ve gözleri açıktı. Gözünden akıp da durmuş yaşları görünce ne yapacağımı bilemeden yerimde durmuştum. Hareket edecek halim yoktu. Ne yapacağımı bilmiyordum.
Hemen yanına diz çöküp başını yavaşça kaldırıp bacaklarımın üzerine koydum. Sanki bir an gözlerime yine alayla bakmıştı. Sanki şaka yaptığını söyleyerek ayağa fırlayacak gibiydi.
"Can... şakayı uzatma kalksana hadi... gözlerini cidden uzun süre kırpmadan durabiliyormuşsun ama hadi uzatma da kalk."
Herkes arkadan bize yazık diyordu. Can'ı iyice uyanması için zorluyordum ama o hala... aynıydı. Furkan yanıma diz çökünce ona baktım.
"Şakayı çok uzattı. Bir şey söyle Furkan."
Bana üzgün bir şekilde baktı. Açık olan gözlerini kapatıp başını bacaklarımın üzerinden alıp yere yavaşça koydu. Elindeki ceketi yüzüne örttü. Beni ayağa kaldırmaya çalışırken ceketi açmaya çalışıyordum.
"Bu nasıl şaka ya! Uzatmayın artık!"
"Melek."
Uyaran ve üzgün olduğunu belli eden sesle adımı söylemişti. Yine ona uzanırken yine dirseğimden tutmuştu ama bu sefer beni kendine döndürüp sarılmıştı. En sonunda akmaya başlayan yaşlarım onun formasını ıslatmaya başlamıştı. Arkadan sınıftan ve okuldan olan tanıdık sesler geliyordu. Furkan hemen bizi oradan çıkarmış ve taksi çağırmıştı. Ben hıçkırığımı tutmaya çalışırken babamı arıyordum. Furkan bir adres söylemişti ama neresi olduğunu anlamamıştım. Şu an ihtiyacım olan tek şey babamdı. Ama bir türlü telefonunu açmıyordu. En sonunda mahkemesi olduğunu hatırlamıştım ama bir şekilde telefonunu açmasını istiyordum. Sesini duymak istiyordum ve az önce şahit olduğum şeyi unutmak istiyordum.
Eğer ona seslenmeseydim şu anda yaşıyor olurdu değil mi? Ya da ona onunla konuşmam gerektiğini erkenden söylemiş olsaydım hala okulda duruyor ve konuşuyor olurduk değil mi?
Ben katil miydim peki? İstemeyerekte olsa bunu yaptığım halde katil mi oluyordum? Polise gidip suçumu itiraf etmeliydim. Katildim ben. Can'a en olmadık zaman da seslendiğim için onu öldüren o şoför değil de bendim. Şoför sadece piyon oluyordu, değil mi? Şoför suçsuzdu. Tüm suç benimdi.
"Nereye gidiyoruz?"
"Eve."
"Hayır!"
Bağırdığım için korkan şoför dikiz aynasından bana bakmış ve Furkan da anlamamış gibi bana bakıyordu.
"Beni emniyet müdürlüğüne götürmelisin! Bunu ben yaptım!"
"Saçmalama."
"Evet ben yaptım diyorum!"
"Neyi sen yaptın küçük hanım? Bir mağazadan ucuz tişört mü çaldın bakalım?" şoför dalgayla karışık bana bakıyordu.
"Hayır birini öldürdüm!"
Bunu söyledikten sonra bana şaşkınlıkla bakan şoför hemen kenara çekti.
"İnin arabamdan!"
"O şuan şokta. Ne dediğini bilmiyor lütfen devam edin."
"Hayır ciddiyim!"
"Melek!"
Susmam gerektiğini belli eden bakışını attıktan sonra şoföre döndü ve bir şeyler anlatarak onu sakinleştirmeyi başarıp arabayı kullanmasını sağladı. Beni zorla eve götüren Furkan'a ölesiye nefretle baktım.
"Düzgün bak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORTAK NOKTA
ChickLit***Kanserli Kızın Aşkı adlı kitabın ikinci serisidir. "Annesi doğum sırada öldü Dilara. Ona her zaman babadan çok anne gibi yaklaştım ve benimle her zaman konuşurdu. Şimdi sorunu ne bilmiyorum. Benimle artık konuşmuyor bile ve delirmek üzereyim!" "B...