Normalde yalnız başıma kalmaya alışık olmama rağmen bu sefer fazlasıyla yalnız hissediyordum kendimi. Televizyonda ki bütün kanalları gezdiğim halde izleyecek bir şey bulamamıştım. Sevdiğim diziler bile yoktu yayında. Bir tane hiç denk gelmediğim bir filmi görünce izlemeye başladım. Bir Japon filmiydi. Konusu tsunami faciasını anlatıyordu. Direğe tırmanıp da azgın sulara kapılıp giden sevgililer, çocuğunu kurtarmak için geri dönen babanın gözden kayboluşu ve binlerce insanın yüksek yerlere kaçmaya çalışma çabaları... en çokta beni üzen filmin sonunda bir anne ile babanın kızını helikopterde gördüğü bir kadına vermek zorunda kalmaları, dalga o binayı yıkmadan önce birbirlerini son bir kez aşk ile öpmeleri...
Bir an onları annem ile babamın yerine koymuştum. Sanki onların yaptıkları şeyleri görmüşüm gibi teyzemin her anlatışında gözlerimin önünde belirlenmelerini seviyordum. Annemin nasıl da ilk başta babamı teyzem yüzünden reddetmesini ama sonra kabul etmesi, teyzemin kırmızı elbise faciası, Ceyda teyzemin de Mete eniştemle tanışma olayları ve öncesi... hepsi bana bunları anlattıkça kendimi onların hayatlarını yaşamış gibi hissetmeme engel olamıyordum.
En sonunda televizyonda gerçekten izleyecek bir şey olmadığını fark etmiştim. Ama uyumak istemiyordum. Yine aynı rüyayı görmekten korkuyordum. Duvardaki saate baktığımda gecenin 1'i olduğunu fark etmiştim. Gözlerimden uyku akmasına rağmen kendime bir kahve yapmaya karar verdim. Sade ve sert olması için fazla kahve katmıştım. Tam istediği sertliğe ulaşmasına rağmen beni uyandıramamıştı. Koridordan gelen loş ışık karanlık salonu bir nevi aydınlatıyordu. Koltuğa yine oturduğumda dışarı izlemeyi başlamıştım. Dışarıdan gelen biraz gürültü ama ona eşlik eden kedi miyavlamaları ile kendimi yalnız hissettirmiyordu. Gökyüzünde parıldayan yıldızları izlemek de beni bir nevi rahatlatsa da yine gitmeyen o yalnızlık hissi iyice dışa vurmaya başlamış ve ağlamaya başlamıştım. Biriyle konuşmak istiyordum ama kiminle konuşabilirdim ki? Kimim vardı bu saatte arayıp konuşabileceğim?
Telefon rehberimi açtığımda karşıma çıkan imkansız isimleri görünce sinirlenmeye başlamıştım. En sonunda Furkan'ın isminin üzerinde durmuştum. Onu arayabilecek yakın mıydım ona? Annesinin kekini benimle paylaştıysa onu aramamda sakıncası olamazdı değil mi? Bir cesaretle arama tuşuna bastım. Ortaya çıkan çalma sesini dinlemeye başladım. Ama iki kere çaldırdıktan sonra kapatırken açtığını gördüm. Gerçekten açmış mıydı? İki kere çaldırmamla açmış mıydı? Telefonu nedenini bilmediğim bir korkuyla masaya hemen bıraktım.
"Salağım ben! Ne diye aradım ki onu!?"
Birkaç saniye sonra telefonumun çaldığını fark edince korkuyla yerimde sıçramıştım. Elim yavaşça telefona gittiğinde arayanın babam veya paranoyak teyzem olmasını umarak arayan kişiye baktım. Ama arayan Furkan'dı.
Furkan.
Neden bu kadar geriliyordum ki? Sert suratı gözümün önüne gelse bile hemen açtım.
"Ay hahaha seni yanlışlıkla aradım pardon." Ne kadar da belli olan sahte gülüşüm ve sesim... gerçekten bunu fark etmemesi salaklık olurdu.
"Öyle mi? Peki o zaman."
Cevap verme fırsatı vermeden kapatmıştı suratıma. Ne demek peki o zaman? Sensin o peki o zaman! Sinirlenerek yeniden onu aradım. Fazla çalmadan yine açtı.
"Yine mi yanlışlıkla oldu?" sesinde gelen dalgayı duyunca sinirlenmiştim.
"İnsan insana bunu mu yapar? Ne kadar salakça bir şekilde güldüm farkında mısın?"
"Evet. Ne olmuş?"
"İnsan bir merak eder gecenin bu saatinde niye arıyor bu kız diye! Hiç mi merak etmiyorsun?"
-FURKAN-
Evet ediyordum. Ama ona bu kadar fazla belli edemezdim. Nedenini bilmediğim bir şekilde sürekli onu merak ediyordum. Ne yapıyordu? Nereye gidiyordu? Neden kimseyle konuşmuyordu? Genelde neler yapıyordu?
Ve o aramasaydı ben ona mesaj atacaktım neredeyse. Aradığını görünce şaşırmıştım. İki saniyelik şaşkınlığı atıp açtığımda telefonu suratıma kapatmıştı. Nedense bu hoşuma gitmişti. Geri aradığımda bana verdiği cevap daha fazla hoşuma gitmesine neden olmuş ve onu sinirlendirmek istemiştim. Ve sanırım işe de yaramıştı.
"Elini kökünden kestin?"
"Ha... hayır...?" salak bir şekilde kekelemesi daha da gaza getirmişti beni.
"E, o zaman pekte merak edilecek şey yokmuş." Kısa sessizlik olmuştu. Bu endişelenmeme neden olmuştu. "Melek?"
Hıçkırık sesini bir saniyeliğine de olsa duyduğuma yemin edebilirdim. Burnu çektikten sonra öksürmüştü.
"Melek? Konuşsana kızım neden susuyorsun!?"
"Çok yalnızım. Kendi evimde bile yabancı hissediyorum kendimi."
"Melek--"
"Biliyorum bu biraz yüzsüzlük olacak ama... buraya gelebilir misin?"
blob,ba-9K

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORTAK NOKTA
Literatura Feminina***Kanserli Kızın Aşkı adlı kitabın ikinci serisidir. "Annesi doğum sırada öldü Dilara. Ona her zaman babadan çok anne gibi yaklaştım ve benimle her zaman konuşurdu. Şimdi sorunu ne bilmiyorum. Benimle artık konuşmuyor bile ve delirmek üzereyim!" "B...