5. Bölüm "Uçuş"

84 7 9
                                    

          

Jimin'den

Nasıl olur ? Aklım almıyor. Nasıl olur da benim Jungkook'um olmaz o. Her şey o kadar Jungkook olduğunu söylüyordu ki...

"Jimin geldik kalk."
"Uyanığım zaten sadece gözlerimi kapatmıştım."
Arabadan inince Yongi'ye döndüm.
"Ben gitsem? Söz akşama döneceğim."
"Tamam bende işe gideceğim zaten. Akşam üzeri evde ol."

"Jungkook!"
Kırda koşarken ağaç eve doğru seslendim. Yine cevap vermedi. Alışmıştım artık evden kafasını çıkartıp gülerek el sallamamasına.
Birden eskiler aklıma gelince masum bir tebessüm oluştu yüzümde.

[Eski]
"Jungkook!"
Çalıların bacaklarını çizmesini umursamadan koşuyordum.
"Jimin-şi~!"
Ağaç evin camından çıkıp o tablo gibi gülüşünü bana bağış ederek el salladı.
İkimizin kahkahası birbirine karışırken çoktan yanına çıkmıştım.
"Hoşgeldiin"
Sımsıkı sarıldığımda o da sımsıkı sarıldı.
"İki gün oldu öyle değil mi ?"
Minik kurabiyemden ayrılmadan kafamı salladım onaylarcasına.
"Özlemişim hyung."
"Ben de seni Kookie."
Eli saçlarıma değdiğinde çocukluğumuzdan beri ilk defa saçlarımı okşadığını fark ettim.
Bir şeyler hâlâ eskisi gibiydi ama sadece bir kısmı...
Eski tavşanımı özlüyorum.

Evet şuan dünyanın en ürkek insanıyım. Ona bir daha asla açılamam. Düşüncelerinin değiştiğini söyleseler de bir daha ona asla açılamam. Unuttu. O yüzden o geceyi ve o geceden sonrasını hatırlamıyor ama biliyor. Kendi olarak bilmese de Berlin'li Leon olarak biliyor.
"Ne düşünüyorsun ?"
"Seni."
Şaşkınca bana baktı.
"Yani küçüklüğümüzü. Fazla ufaktın küçükken. Tam bir velettin Jungkook."
Kahkaha attığımda kaşlarını çattı.
"Sensin velet."
O da ciddi kalamayıp gülmeye başladığında gülüşümü dizginleyip bir-iki saniyeliğine de olsa kahkahasını izledim.
"İki gün boyunca Almanya'da ne yaptın hyung?"
"Amcam işte. Gitmemiz gerekiyor dedi ve götürdü. Boştum. Bende biraz sergileri gezdim. Sen ne yaptın ?"
Tedirgindi. Neden tedirgindi anlamıyordum.
"Hiç. Ders çalıştım bilirsin son senem."
Yerdeki kalemle oynuyor yüzüme bakmıyordu.
"Bir sorun var gibi ?"
Bunu sormamı bekliyormuş gibi kafasını kaldırıp bana sımsıkı sarıldı.
Gözlerinden süzülen yaşlar tişörtümde eriyordu.
"Ne oldu?"
"A-annem..."
Korkuyla gözlerinin içine baktım.
"Annem öldü."
Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Bunu beklemiyordum. Gözleri kan çanağıydı resmen.  Gözlerinin altı mordu. Bedeni çökmüştü. Bir şey diyemedim. Sadece sarıldım.
Ne diyeceğimi bilmiyordum ama dudaklarımı aralamıştım.
"J-"
Ağzımı eliyle kapattı.
"Sadece sarıl. Annem gibi sarılıyorsun. Konuşman gerek kalmıyor. Sarılman yetiyor. Sadece sarıl olur mu Mochi?"
Mochi? Bayağı oluyordu bana Mochi demeyeli. Bu lakabı çocukluk yıllarımızda takmıştı.

Kollarımın arasında ağlayarak uyuya kalmıştı. Her gözyaşını sildim parmak uçlarımla.

Gün batarken araladı gözlerini.
"Akşam güneşi güzele vururmuş. Günaydın güzelim."
Masum bir gülücük oluştu yüzünde. Az önce kollarımda hüngür hüngür ağlamamış gibi davranıyordu ama biliyorum. Canı acıyor, kalbi eziliyor, özlüyor, sürekli ağlamak istiyor biliyorum. Ama bana belli etmemeye çalışıyor.
Fazla güçlüsün Jungkook...

"Sen dururken bana vurması enteresan hyung."
Güldüm.
"Eh bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir."
Omzuma vurup o hayat dolu kahkahasını attı.
"Özür dilerim."
Tek kaşımı kaldırıp ona baktım.
"Uyuya kalmışım özür dilerim."
Gülümsedim.
"Keşke hep kalsan."
Diye fısıldadım kendi kendime ama duymuşa benziyordu.
"Niye ?" Duymuştu da.
"Fazla güzel uyuyorsun seni izledikçe huzurla doluyorum."
Şaşırmıştı. Gözlerini yere sabitledi.

Daha sonra gözlerimin tam içine bakarak dondu kaldı. Dudakları aralandı, gözleri sabitlendi, yüzündeki duygu yok oldu, mimikler düzlendi.
"Jungkook?"
Gözünün içinde korku vardı. Gözbebekleri titriyordu. Gözleri hafifçe dolmaya başladığında sımsıkı sarıldım.
"İyi misin sen ?"
Titrek çıkan soluğu boynuma yapışırken korkmaya başlamıştım.
Ne oluyor?

[Şimdi]

Şimdi şimdi anlıyorum neden bana o gün orda öyle baktığını. Resmen bana annemin katili sensin der gibi bakmıştı. Bir anda aklına ne gelmişti anlayamamıştım ama artık anlıyorum. O zamanlar biliyor muydu? Yoksa bilmiyor muydu? Bilmiyorum. Ama annesi benim yüzümden öldürülmüştü. Şimdi Jungkook'u kaçıran adamlar o zaman Jungkook'un annesini öldürmüşlerdi.

Her şey anlaşmalıydı...
burada olsam elbet duyar engellerdim. Engellememem için yapmışlardı.
Bir süre kadar önce amcamın o adamlarla işbirliği içinde olduğunu öğrendim. O hafta sonu o yüzden beni Almanya'ya zorla götürmüştü. Jungkook'un annesini kolay öldürebilmek ve beni tehdit edebilecekleri başka bir şeyleri daha olsun diyeydi...
Şimdi şimdi anlıyorum Jungkook...
Özür dilerim bitanem. Hayatındaki herkese zarar verdim özür dilerim...

Ağaç evin camına oturdum ve gün batımını seyrederken arkama dönüp baktım. Ağaç evin içine. Uyuyan güzel gibi, peri masalı gibi tozpembe bir uyuyuşu vardı aklımdan hiç çıkmayan. Gün ışığının süzme gibi camdan içeri sızışında uyuyan güzelimi hayal ettim ve ister istemez gülümsedim.
"Özledim seni..."

"Dayanamıyorum artık. Dayanamıyorum. Ben sensiz yapamıyorum. Kanatlarım kırıldı Jungkook. Uçamıyorum artık. Senin yanına gelemiyorum. Bulamıyorum seni. Olmuyor. Ben artık yoruldum Jungkook..."

Acı.
Büyük bir acı.
Fazla büyük.
Tüm bedenimi sarıyor.
Parmak uçlarımdan ayaklarıma kadar.
Acıyı dibine kadar hissediyorum.
Bir süre sonra alışılıyor ama zor.
Çok zor.
Senin canında bu kadar yandı mı minik tavşanım ?
Güzel gözlerinden yaşlar süzüldü mü ?
Yoongi'ye inanmak istemiyorum ama...
Yoksun işte Jungkook.
Bakmadığım yer yok.
Hiçbir yerde yoksun küçüğüm.
Seni çok özledim Kookie.
Seni aklının alamayacağı kadar fazla özledim.
Sesini,
Kokunu,
Ellerini,
Kahkahanı...
Kahkahandı beni bu hayata bağlayan,
Şimdi ben ne yapacağım Jungkook ?
Kahkahan gitti, kahkahan artık yok.
Söyle ben ne yapayım Jungkook?

Ne yapmam gerektiğini biliyorum Kookie.
Uçacağım. Bu son uçuş olacak.
Son ve uzun. En uzunu bu olacak.
Yoongi'ye inanarak yapacağım bunu. En son bakabileceğim tek yer orası çünkü.
Şimdi Jungkook,
Uçuyorum.
Sence;
Hazır mıyım ?

Space || JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin