18. Bölüm "Papatya Gibi"

42 5 6
                                    

Kapı sesini duymama rağmen açmadım gözlerimi. Ne yapacak merak ediyordum.
Duştan çıkmıştı. Benim kıyafetlerimden almak için geldi sanmıştım. Benim kıyafetlerimi çok seviyordu çünkü. Yatağın yanına çömeldi. Gözleri, kapalı gözlerimin üzerindeydi. Hissedebiliyordum.

Boğazını temizledi. Elimi elleri arasına aldı.

Fısıltı gibi çıkan sesi fazla tahrik ediciydi.
"Lütfen, lütfen inan bana. Yalvarırım inan. Evet o telefondaki kuzenim değildi. Evet o adamdı fakat sana anlatamam. Sana neler olduğunu anlatamam. Anlatırsam... Off korkuyorum Mochi. Beni yine eskisi gibi sarsana kollarınla. Kulağıma fısıldasana 'korkma, kahramanın burda' desene."
Burnunu çekti. Yüksek bir ihtimal ağlıyordu. Yutkunduktan sonra fısıltıyla devam etti.

"Yalvarırım seni sevdiğime inan. O gün sana katil demek istememiştim, gerçekten. O adamı da sevmiyorum. Lütfen hyung. Lütfen benim aşkıma inan." Elleri arasındaki elime bir damla yaş düştüğünde refleks olarak elimi hareket ettirdim. Ama uyanık olduğumu anlamadı. Elimi hemen bıraktı. Hızla çıktı odadan.

Ne yapmam gerekiyor ?
Ne demem lazım ?
Gerçekten inanmalı mıyım ?
Ama neden?
Neden o adamla görüşüyor?
Neden söylemiyor?
Neyi anlatamıyor ?

"Off!" Sinirle yorgana vurdum ve kalkıp yüzümü yıkadıktan sonra aşağı indim. Jungkook merdivenlerdeydi.
"Ne oldu hyung ?"
Bağırışımı duymuş olmalıydı.
"Kırmızı tişörtümü arıyorumda bir türlü bulamıyorum."
"Zaten üzerinde hyung."
"Evet o yüzden bulamadım."
Ne saçmalıyorsun sen Jimin.
"Sen iyi olduğuna emin misin ?"
"Evet" dedikten sonra yanından geçip aşağı indim.
"Yoongi hyung aradı." Dedi mutfak masasının üzerindeki çileklere dadanırken.
"Tamam." Dedikten sonra uyardım.
"Çok fazla yeme karnın ağırır sonra."
Kıkırdadı.
"Ezberledin mi ?"
Onu bu kadar bozacak bir cevap vermek istememiştim ama öyle çıkmıştı.
Yüzüne bakmadan konuşmam havayı daha da germişti.
"Çok sevince aklıma kazındı her şeyin, unutamıyorum."
Bozulmuştu. Çok bozulmuştu. Öksürdü ve elindeki çileği tabağa geri bıraktı. Telefonumu alıp bahçeye çıktım ve Yoongi'yi geri aradım.

"Alo hyung ?"
"Alo ?"
"Noldu Yoongi ?"
"Hiç, bi süre daha dönemeyeceğim normalde yarın dönüyordum, biliyorsun. Haber vermek için aramıştım."
"Aaa. Peki şimdi dönüşün kesin mi ?"
"Ahh. Maalesef hayır. Ama kuzeninle karşılaştım burada. Sana selam söyledi. Yakın zamanda seni görmek istediğini söylüyor."
Gözlerimi devirdim.
"Neyse. Dönüşün kesinleşince haber ver."
"Ne yapacaksın ? Parti mi düzenleyeceksin ?"
Kahkahası beni de güldürmüştü.
"Hee parti hazırlayacağım benim susağım geliyor diye."
"Yaa!"
Bu sefer kahkahadan geberen bendim.
"Neyse hadi görüşürüz."
"Görüşürüz."

Ufaklık büyüğünün koltukta uyuya kalmış bedenini baştan aşağı süzdü.
"Ne de güzel uyuyorsun sen öyle..." diye fısıltı şeklinde döküldü düşünceleri. Açık beline koydu ince parmaklarını. Orada gezindirdi bir müddet elini. İçinde kasırgalar oluyor, fırtınalar kopuyordu ama dışına hep güneşliydi.

Böyle davranmak zorundaydı.

Telefonuna gelen mesajla irkildi. Diken üzerinde yaşıyordu resmen. Her an gelebilecek olan "yarım saatte bu adreste ol. Gelmezsen mi ? Camdan bak anlarsın ;)" tarzında mesajlardan korkuyordu.
Telefonuna gelen mesaja baktığında sadece operatör olduğunu farketti. Telefonu arkadaki koltuğa fırlatıp turuncu saçlı, beyaz tenli, güzel hyungunun yanına eğildi. Yüzüne düşen kaküllerini çekti nazikçe.
"Sana ara sıra koşup "böyle olmamalı" demek istiyorum. Ama biliyorum ki, bu böyle kalmalı."
Daha sonra derin bir iç çekti ufaklık.

Space || JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin