9. Bölüm "Atölye"

55 8 6
                                    

          

Bir işe kalkışmıştım. Umarım elime yüzüme bulaştırmam diyerek hazırlanmaya başladım.
Her şeyi, deri, kiremit rengi, askılı, dikdörtgen çantaya doldurdum ve fermuarını çekip omzuma astım.

Ayakkabılarımı giydikten sonra yerden çantayı aldım ve üstümü düzeltip kapıyı açtım.
"Nereye ?"
Yoongi ile karşı karşıya kaldığımızda gülümsedim.
"Hoşgeldin. Atölyeye."
Yorguna benziyordu.
"Üzerimi değişiyim beraber gidelim seni özledim."
Gülümsedim.
"Tamam ben bahçedeyim bekliyorum."
Aslında iyi anlaşırdık ama bazen fazla dengesiz olabiliyorduk, ikimiz de.

"Aferin benim oğluma! Evet! Getir hadi oğlum!"
Topu getirdiğinde kafasından okşadım ve içerden aldığım ödül mamalarından verdim.
Kafasından okşarken üstüme çıktığında ikimizde yere yattık.

Kahkahalarımı Yoongi ile göz göze gelmemle dizginledim.
"Hangi ara geldin ?"
"Çok güzel eğleniyordunuz bozmayayım dedim."
Gülümsedim ve uzattığı eli tutup kalktım. Üzerimi silkeledikten sonra Luck'a el sallayıp çantamı aldım ve bahçeden çıktık.
"Luck'u artık bağlamıyorsun."
"Jungkook kaçırıldığında bağlamamaya karar verdim. O gün bağlı olmasa belki Jungkook'a yardım edebilirdi."
Düşen yüzümü fark edince gülümsememi söyledi.
Bende yapmacık bir tebessüm takındım.
"Tanrının kararladığını keşkelerle değiştiremeyiz."
"O yüzden tanrıya inanmayı da bıraktım. Tanrı bana kazık attı."
Güldü.
"İyiymiş."
Ben de güldüm.

Atölyeye geldiğimizde anahtarı çıkartıp kapıyı açtım. Devasa bir ormanın içinde çoğu bölümü camekan olan atölyenin beyaz kapısını açtım ve içeri girdik.
"Havalar da iyice ısınmış."
Onaylarken içeri gün ışığının girmesini engellemek için cam ayarlarından camları kararttım.
"Böyle daha iyi." Dediğim de bu sefer Yoongi onayladı.
"Bir aralar her yer her yerdeydi toparlamayı akıl etmişsin." Kahkaha attım.
"Sen toparlatmıştın."
O da güldü.
"Tabi ya."
Etrafa bakındım. Toparlamışlar ama bir şeyi unutmuşlar...
Jungkook'umun hırkası koltuğun üzerinde duruyordu.
Gidip elime aldığımda bir damla yaş hırkanın üzerine damladı. Belimde eller hissettiğimde hemen arkama döndüm.

Kimse bir şey diyemiyordu. İkimizde sadece birbirimize bakıyorduk.

"Özlüyorsun öyle değil mi ?"
Fazla tahrik ediciydi sesi.
"Ö-özlüyorum."
"Ben de."
"Hıhım."
Kimse farkında olmadan birleşmişti dudaklarımız. Dudaklarıma uyguladığı baskıyla ikimizde yavaşça koltuğa uzandık. Elimden Jungkook'un hırkası düştüğünde gözlerimi açtım ve Yoongi'yi yavaşça üstümden ittim eş zamanlı olarak o da yaptığımızın yanlış olduğunu anlayıp üzerimden kalktı.
"B-ben ş-şey yemek yapayım açsındır."
Dudaklarını silip yere bakarak konuşurken hızla alt kata indi.
Bende çantamı ve hırkayı alıp üst kata çıktım.

Tuvali yerleştirdim ve üzerimi değiştirmek için dolabı açtım. Boyalı büyük gelen beyaz gömleğim gözüme iliştiğinde üzerinde Jungkook'un kokusu vardı. Bu gömlekte, o hırkada, şu yatakta, aşağıdaki kanepede, merdivenin korkuluklarında, her yerde onun kokusu vardı. Bu koca evde onun kokusu siniliydi.

[eski]

"Uyuya kalmışsın Jungkook."
Eğilip kulağına fısıldayarak uyandırmaya çalıştığımda dönüp bileğimden tuttu.
"Hı!?"
Dudakları dudaklarımı bulduğunda her şey hızlı gelişmeye başlamıştı.
Farkında olmadan kendimi Jungkook'un altında bulmuştum.
"Uyumuyor muydun sen ?"
"Seni seyrediyordum."
Yanaklarım al al olduğunda elmacık kemiklerimden öptü.
"Seni istiyorum Mochi."
Cevap veremedim.
Adem elmam kalkıp indiğinde Jungkook'un gözleri oraya kaymıştı. Fazla tahrik edici bakıyordu.
"Fazla beyazsın. Renk mi katsak ?"
İlk başta anlamamıştım ama dudakları boynumda ıslaklık bırakırken anlamıştım.

Space || JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin