22. bölüm "Alçakça Bir Oyun"

41 6 8
                                    

Jimin'den

Uyandığımda yatağımdaydım. Sanırım ağlarken Jungkook'un göğüsünde uyuya kalmıştım. Bir müddet ne yapmam gerekitiğini düşündüm. Aşağı inip bir şey yokmuş gibi mi davranmalı mydım ? Yoksa her şeyi anlatmalı mıydım ? Veya kalıp o gelene kadar inmemeli miyim ?
Kalıp bir kağıt çıkarttım. Bir de kalem. Ve başladım yazmaya. Her şeyi. Her detayına kadar ince ince anlattım. Her şeyi döktüm beyaz kağıda siyah mürekkeple.

Ve son noktayı koyup katladım kağıdı. Nisan ayında başlayacağı kitabın arasına koydum katlı kağıdı. Daha sonra yüzümü yıkayıp aşağı indim.
"İyi uyudun mu ?"
Kafamla onayladım.
"Napalım ?"
Neden ağladığımı anlatmayacağımı anlamıştı. Hiç bozuntuya vermedi.
"Bence... DENİZ! Denize gidelim!"
Kıkırdayarak kabul ettim.
"Olur."
Gidip hemen hazırlandık.

"Banpo?"
"Hiç burdan atladın mı?"
"H-hayır?"
"İlk olucak o zaman." Güldüğümde tedirgin bakışlarla bana bakıyordu.
"Banpo köprüsünden Han nehrine mi atlayacağız? MANYAK MISIN?"
Kahkaha atarken o gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu.
"Merak etme ölmeyeceğiz."

Elinden tutup koşmaya başladığımda elini elimden çekmeye çalışıyordu.
"Nefesini tut!"
Büyük olanın kahkahası seul akşamında yankılanırken küçüğün çığlığı kahkahayı basıtıyordu. Ve ardından büyük bir gümbürtü. İki dakika sürmüştü yukarı çıkmaları. Çıktıklarında ufaklık masum küfürler savuruyordu hyunguna. Büyük olan hâlâ kahkahalar içerisinde gülüyordu.
"Hay aklıma! Nerden de söyledim sana deniz diye!"
"Fena mı oldu ilk defa biyerden denize atlamış oldun."
Omzuna vurdu ufaklık. Büyük olan onu nehire batırmaya çalıştığında küçük olan diş gösterdi ve hyungunu suyun altına soktu. Zafer nidalarını yükseltemeden nakavt edildi.

Kıyıya çıktıklarında çantadan iki havlu çıkarttı büyük olan. Önce küçüğünü sarıp sarmala ardından kendi sarındı.
"Meltem yapışıyor ıslak bedenine. İyi kurulan. Hasta ol istemem küçüğüm." Dedi büyük olan. Fazla düşünceliydi.

Eve döndükleri gibi ıslanıp kurumuş olan kıyafetlerle odalarına çıkıp yatağa girdi iki delikanlı. O gece tek hayalleri mışıl mışıl uyumaktı. Arsızlık yapacak kadar mecalleri yoktu.

04:00

Jungkook'tan

Telefonumun sesiyle uyandım ve hemen telefonu sessize alıp kimin aradığına baktım. Gördüğüm isimle kanım donmuştu.

Wonyuo arıyor...

Titrek ellerim yeşil tuşu zar zor kaydırdı.
Kısık bir sesle "alo?" Dedim ve adamlarından birinindi ses.
"Zaman geldi. Dönme vakti ufaklık."
İlk başta karşı çıkmayı denedim.
"Siz yalancının tekisiniz. Gelmiyorum."
"Zorluk çıkartmadan önce bir camdan dışarı bak derim. Yanında mışıl mışıl uyuyan portakal kafa ölürse ne olur acaba?" Yavaşça gözlerim kaydığında anlında kırmızı bir ışığın olduğunu farkettim. Zorla yutkunurken "Tamam kapat geliyorum."
"Attığım konumda bekliyoruz."
Telefonu kapatıp evden fırladım ve var gücümle koşmaya başladım. O da zamanında beni kurtarmak için, kaçırılmamı önlemek için soluk almadan koşuyordu. Şimdi de sıra bende. Hayatın için koşmam gerekiyor Jimin.

Senin için, senden yıllardır sakladığım hastalığımı es geçip koşmam gerekiyor pisicik.

Soluk soluğa konuma vardığında iki boş bina arası bir sokaktaydı. Grafiti desenli kepenklerin üzerinde tozlar uçuşuyordu. Uzun zamandır bu sokağın kullanılmadığı apaçık ortadaydı. Etrafına bakınırken bir gümbürtü duydu. Arkasına döndüğünde çöp konteynırının devrildiğini fark etti. Ardından da üzerine gelen birkaç takım elbiseli adam. Ne olduğunu anlayamadan karın boşluğuna aldığı darbeyle sarsıldı. Daha sonra bir iki yumruk ve boğazına sarılan eller onu kepenklere fırlatmıştı. Ama Jungkook bunlara alışkındı. Gülmekle yetindi. Adamların daha da sinirine dokunduğu ortadaydı ve bu ufaklığın hoşuna gidiyordu. Yakalarından yakalayıp diğer tarafa savurduklarında yerden kalkması biraz güçleşmişti. Kalkmasına izin vermeden hemen tekmelemeye başladılar. Yüzüne zarar vermemeye özen gösteriyorlardı çünkü dövmekle yetinmeyeceklerdi.

Space || JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin