13. Bölüm "Ölüm"

54 7 13
                                    

          

1 Ay Sonra

"İstemiyorum artık seni!"
Omuzlarından hızla iterken bağırdım.
"Gidemem."
"Gitmek zorundasın!"
Kafasını iki yana salladığında sinirlerim iyice hat sefaya çıkıyordu.
"Bak Jimin. Sen iyileşene kadar gidemem. Yoongi bana tamam git demediği sürece de gitmem."
Güldüm.
"Pekala o zaman Yoongi'yi arıyorum ve sende gidiyorsun."
Cebimden telefonumu çıkarttım ve Yoongi'yi aradım. Birkaç çalıştan sonra açtı.
"Alo ? Yoongi ?"
"Efendim Jimin ?"
"Jinyoung'a artk gitmesi gerektiğini söyler misin ?"
"Neden ?"
"Çünkü Jungkook geri döndü."
"..."
"Yemin ederim döndü Yoongi. İsa üzerine yemin ederim ki geldi."
"T-tamam şey telefonu Jinyoung'a ver."
"Sağol Yoongi."

Telefonu Jinyoung'a verdim ve salona geçip televizyon izlemeye başladım.
Konuşmaları bitince telefonu bana geri verdiğinde alıp kenara attım ve gülerek ona bakarken o da gülüyordu.
"Kurtuldun."
Ha-ha! Kazandım!
Yandan bir gülüş attım.
"Yine de bir şey olursa ara."
"Tamam görüşürüz."
"Görüşürüz."
Odasından eşyalarını toparlamaya gittiğinde bende bahçeye çıktım.
"Luck!"
Koşarak üzerime atladı.
"Özledin mi anneyi he oğlum. He özledin mi benim güzelimi. Aferin oğluma benim."
Sımsıkı sarıldım.
Yerden kalkıp üzerimi silktiğimde o kahveliklerle karşı karşıya kaldım. Kahve pırıltılar yumulduğunda bende gülümsedim. Luck hızla koşup üstüne atladığında gülümseyerek yanına gittim.
"Ağaç evde buluşacaktık ?"
Luck'u severken cevapladı.
"Beraber gidelim işte ne olacak ?"
Gülümseyerek onayladım.
"Bugün farklı bir yere gitsek mi ?"
Hiçbir şeye hayır demiyordu.
"Nereye ?"
"Sürpriz."
Gülümsedi. Çocuk gibi gülümsedi.

Okulumuzun önünde durduğumuzda bana anlamsızca baktı.
"İlk okulumuz."
Güldü.
"Onu biliyorum. Neden geldik onu diyorum."
"Girelim."
Elini sımsıkı kavradım ve okula girdik.

Müzik odasına girdiğimizde platformun üzerindeki piyanoya baktım. Hâlâ aynı piyanoydu. Anlamış olacaktır ki gülümseyerek piyanonun başına oturdu.
"Ayaklarım alttaki pedallara ermiyordu o gün. Bana öğret dediğimde onu bahane göstererek olmaz demiştin ve boyumla alay etmiştin. Bende büyüyünce senden uzun olacağım demiştim."
Kahkaha attım. Cidden öyle mi olmuştu ?
"Sözünde durmuşsun o zaman. Benden uzunsun Kookie." Kıkırdadı.
"Ayakların pedallara erebilecek mi Yoongi?"
Ensesine vurdum. Hemen kısıldı.
"Komikmiş baya ufaklık."
Kıkırdarken kafa salladı.
"Komikti."

Pianonun üzerine koyarak destek aldığım elim terden kaydı ve tuşların üzerine düştüğümde birkaç nota yükseldiği Kookie kıkırdadı ve bacaklarımdan kavrayıp beni pianonun üzerine oturttuğunda neye odaklanacağımı şaşırmıştım. Elleri rahat durmuyordu. Dudakları karşılık bekleyen aşka aç birer et parçasıydı. Ufaklığı ise burada olduğunu belli ediyordu. Her milimlik kımıltıda birkaç nota yükseliyordu.
"Bu dudaklar buz gibi dudaklarını özledi."
Piyanonun beyazlı siyahlı tuşlarından destek alan parmaklarım hızla sıcak teniyle buluştuğunda arsızca gezinmeye başladı.
Tutkulu öpüşlerine en yoğun şekilde karşılık vermeye çaba gösteriyordum.
Bacaklarımın altından geçirdiği ellerini birbirine kenetledi. Kollarımı boynuna sardım ve saygıdan yoksun, arsız öpücüklerimi dudaklarından taşırıyordum.

Yan taraftaki koltuğa yavaşça yatırıp üstüme uzandığında eli pantolonumun fermuarına gitti.
Gömleğimin düğmeleri iliklerinden teker teker çıkarken Jungkook'un sıcak dudakları mühürlüyordu adeta beyaz ve soğuk tenimi.

Fazlalıklardan kurtulmamız uzun sürmemişti. Tekrardan dudakları dudaklarımı bulduğunda bu sefer amacının başka olduğunu anlamakta güçlük çekmiştim.
Tutkulu bir öpüşmenin ortasında ağzımdan acıyla karışık iniltinin kaçması her şeyi mahvetmişti. Güvenliğin sesi ve köseli ayakkabısının topuk sesi uzun koridorda yankılanırken hızla kıyafetlerimizi toparlayıp dolabın içine girdik.
"siktir!"
"Şiit!"
Ağzını kapattım. Nefes alış-verişi duyuluyordu.
"Kim var orada?!"
Tanrım lütfen açma şu lanet dolabın kapağını lütfen. Eğer açarsa karşısında çırılçıplak iki erkek görecek olan oydu.

Biraz odada dolandıktan sonra çıktı. Çıktığını kapı sesinden fark ettiğimiz de elimi Jungkook'u ağzından çektim ve Kookie derin bir nefes alıp dolaptan çıktı.
"Nefessizlikten ölüyordum orada. Burnumu da kapattın!"
Kahkaha attım.
"Özür dilerim."
Hızla giyinirken kim kimin nesini giydi fark edemedim bile. Yavaşça odadan çıkıp koşmaya başladık.

Koridorda karşılaştığımız adam müzik odasına gelen adamdı. Kantinin yük kapısına doğru koşmaya başladım Jungkook'un elini asla bırakmadan.
Yük kapısının geniş kolunu indirdim ve kapı açıldı. Koşarak çıktık ve duvardan atlayıp arazideki çalıların arkasına girdik.
Büyük bir kaya vardı. Kayaya yaslandığımızda birbirimizin kalkıp-inen göğüslerine bakıyorduk.
Aynı anda birbirimize bakarak kıkırdadık ve ben kalkıp elimi uzattım. Elimi tuttuğunda onu da kendime çektim ve yüzlerimiz milimlik mesafe kala durdu. Boynumu hafif uzatarak dudaklarına bir buse kondurdum.


"Eğlendin mi ?"
Cevap yok.
"Jungkook ?"
Dalmışa benziyordu. Yıldızları fazlasıyla çok severdi. Onların gizemi hoşuna giderdi.
Bende arkasına dikilip ağaç evin camından gökyüzüne bakmaya başladım. Ellerimi beline doladım ve çenemi omzuna yerleştirdim.
"Sabah mı? Akşam mı? anlaşılmıyor öyle değil mi?"
"Aynı senin gibi."
Kaşlarımı çatarak ona döndüm.
"Soğuksun ama bir o kadarda sıcaksın Jimin. Sen çok farklı birisisin."
İltifattı sanırım?
Aniden bana döndü ve ellerini enseme yerleştirdi.
"Ama bana sıcak, herkese soğuk olacaksın."
Kıkırdadım. Kıskanıyordu.
"Kıskandın mı sen ?"
"Yoongi ile olan yakınlığınız sinirimi bozuyor."
Gözlerimi kocaman açarak ona baktım.
"Öyle işte."
Ellerini ensemden çekip tekrar arkasını döndü bana ve ellerini camın pervazına yerleştirdi.
"Kıskanç" diye fısıldadım gülerken ve minderlere dönüp kendimi minderlere attım.
"Evet kıskancım. Kıskanırım. Karışırım. Kızarım ama gitmem. Hep yanında olurum. Seni en güzel ben severim bilmem anlatabildim mi ?"
Her lafında illa bir iğne vardı.
"Özür dilerim."
Anlamazlıktan geldi yada cidden anlamadı.
"Tamam işte Jungkook özür diliyorum."
"Ama ne için ?"
Cidden anlamamıştı.
"Sana özelimi açtığım için."
Kaşlarını çattı.
"Ne alaka şimdi bu ?"
Kahkaha attım.
"Geçmişimi yüzüme vurmana şans verdim özür dilerim diyorum!"
"Jimi-"
"Neyse."
"Ben o anlamda demek istememiştim cidden. Hyung özür dilerim."
Kolumdan tutup kendine çekti ve hızla sarıldı.
"Özür dilerim."
Bende ona sımsıkı sarıldım.
"Lütfen böyle yapma bana. Korkuyorum. Tekrar sensiz kalmaktan korkuyorum."
Daha da sıkı kavradım. Saçlarından öptüm.
"Korkma buradayım."

Göğsüme düşen saçlarıyla oynuyordum.
"Ölüm,"
Boğazını temizledi.
"Ölüm çok korkunç. O kişiyi ne kadar seviyorsan acısı onun on katı okuyor. Her ölen kişide diyorsun ki ; bundan daha ağrını yaşayamam. Artık dayanamam. Bu acıyla nereye kadar sürdürebilirim. Sonra bakıyorsun daha ağrı geliyor karşına. Sanki tanrı seni seçmiş ve seni oyundan atana kadar senin üzerine oynuyor. Şeytan ise zorladıkça zorluyor. 'Hadi' diyor. 'Hadi oyundan kendi isteğinle çık. Tanrıya direnemezsin. Sana o kadar yaşattığı acıdan sonra huzurlu bir hayat verse ne olur. Sevdiklerin olmayacak. Ne işe yarar.' Diyor. Aklına öyle bir yatıyor ki bu fikir. İntihara milim kala kurtarıyorlar seni. Şeytanın hüsranlı çığlığını duyuyorsun."
Nerden gelmişti acaba aklına.
"Peki Jimin,"
"Ben ölürsem eğer ne yaparsın ?"
Düşünmeme gerek yoktu. Çünkü bunu o yokken çok düşünmüştüm.
"Yaşamama gerek kalmaz. Kendime sana yaşattıklarımın bedelini ödeterek bir ölüm şekli hazırlarım."
Bir şey söylemedi.
"Peki sen ?"
"Ben ölürsem sen ne yaparsın ?"
"Yanına gelirim. Çünkü ruhların serbest bırakılacağı güne kadar o toprağın altında durman gerekiyor ve orası çok karanlık. Sen karanlıktan korkarsın Jimin."
Saçlarından öptüm.
"Evet tavşanım." Diyerek mırıldandım.
"Evet pisicik." Diye mırıldandı.

Space || JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin