Karşılaşma

37 1 0
                                    

Kahkahalar bitince elini uzattı. Tuttum elini hafifçe. O an kendimi çok garip hissettim. İlk kez bir kızın elini tutmuyordum, evet. Ama bu farklıydı​. Sanki 17 yaşında, henüz aşkla yeni tanışmış biriydim. Aşkın en güzel çağında hissettim kendimi. 17 yaşında.
"Gamze ben" dedi. Gamze. O zamana kadar birçok kez duyduğum bu isim, şuan bana dünyanın en güzel ismi gibi geliyordu. Bu düşüncelere dalmışken kendi ismimi henüz söylemediğimi farkettim.

-Oğuz ben de. Memnun oldum.
-Ben de. Seni burada böyle düşüncelere dalmış bir şekilde görünce, bu denli yoğunlaşıp kendini hayattan soyutlayacak kadar ne düşünüyorsun diye merak ettim.
-Hiç. Dalmışım öyle. Sonuçta herkesin kafasında bastırdığı birçok düşünce var.

Gülümsemeye çalıştım. Bu gülümseme, içimde kopan fırtınaları gizleyen bir maskeydi. Ona bakıpta "Benim kafamın içi mezarlık. Benim içimde ölen insanların haddi hesabı yok." demek istedim. Diyemedim. Boşboğazlık yapmanın anlamı yoktu.
Anladığını belirtircesine hafifçe salladı kafasını. Karşıya baktı. Güzel saçları rüzgârda savruluyordu hafifçe. O an dünyada en çok istediğim şey o saçları okşamaktı. Hatta buna da gerek yoktu, dönüp hafifçe gülümsese yine yeterdi bana. Öyle de oldu. Onu izlediğimi farkedince dönüp baktı yüzüme. Gülümsedi. Bu bana Tanrı'nın bir kıyağıydı sanırım. Ya da "Bir daha böyle bir şansın olmayacak. O yüzden doya doya bak yüzüne, gülüşüne" deme şekliydi. "Umarım ilkidir" dedim içimden. En azından öyle sanıyordum. Sesli bir şekilde söylemişim. Gamze anlamadığını belirtir gibi baktı suratıma. Dolayısıyla gülüşü de silindi yüzünden. O an refleks olarak mı, yoksa yüzünde kaybolan gülüşü geri getirmek istediğimden mi bilmiyorum, aniden "Yok hayır, yok birşey. Yok" dedim. Yine gülümsedi. Uzatmayacağım. Bir süre klasik konuşmalar geçti aramızda. Tanıştık. Ayağa kalktı gitmek için, son bir kez yüzüme bakıp "Kafanın içindekileri boşaltamazsan, artık kafanda değil; bir ömür sırtında taşırsın onları." dedi. Dönüp gitti, ben de arkasından öylece bakakaldım...
Bir süre kalakaldım oturduğum yerde. Tepki veremedim. Arkasından onu izlerken, gittikçe ufaldı. Ufaldı, ufaldı ve yokoldu. Döndüm önüme. Yine düşüncelere daldım. Ama bu sefer kafamdakiler farklıydı. Bir daha görüşebilecek miydik? Dünya küçük, üniversite daha küçüktü. "Elbet bir gün" deyip oturduğum yerden kalktım. Eve doğru yürümeye başladım.

Ben Deli DeğilimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin