ellerini belime sardığı vakit nefesim kesildi. vücudumun kontrolünü kaybetmiştim. ne yaparsa kabul etmeye programlanmış bir makine gibi teslim oldum. acele etmeden yavaşça kulağıma doğru yaklaştı. kulak mememi ısırırken bir yandan da kulağıma usulca fısıldıyordu.
"benimsin. şimdi boynunu emeceğim, kıpırdama sakın." nefesini üfleyerek boynumu emmeye başladı. nefes almak işkence gibiydi. aldığım her nefes karnımdaki o sancıya karışıyor, batıyordu.
"nefes al güzelim." dedi o narin sesiyle. tahrik edici, davetkar, tehlikeli.. kendiminefes almaya zorladım. belimdeki eliyle beni kendine olabildiğince yaklaştırdı. öpücükleri çeneme yanağıma doğru sıralandı.
"burayı öptüğümde bir daha ağzıma tuz tadı gelmeyecek. anladın mı beni?" düşecek gibi oldum. tişörtünü tırnaklarcasına sıktığımda inledi. "beni delirtiyorsun!" başını geriye atıp derin bir nefes aldı. dudağımın kenarına değdi dudakları ama ileri gitmedi.durdu, bekledi. kontrolüm öylesine onun elindeydi ki hareket dahi edemiyordum.
"ne istediğini söyle." diye fısıldadı. her harfinde dudakları dudaklarıma sürtüyor, ölüyordum. "seni" diyebildim sadece. kıkırdadı.
"seni yeterli bir cevap değil sanırım, benim neremi?" diye sordu bu sefer. yanıyordum. "dudaklarını" diye son bir çabayla çıktı sözcükler ağzımdan. dudaklarının gerilmesinden gülümsediğini anlayabildim. istediğini elde etmişti, her zaman elde ederdi. onu öpmek cehennemde yanmak demekti. cehennemin kor sıcağını ciğerlerime çekiyor canlı canlı yanmayı kabul ediyordum. sırtımdaki tırnaklarımı dahada derine batırdım. ağzımın içine doğru inledi. kontrolünü kaybetmeye başladığını ikimizin de hissettiği bir anda saç diplerimden tutup başımı sertçe geriye çekti.
boğazımdan bir hırıltı yükseldi. nerde ne yapması gerektiğini iyi biliyor bedenini en iyi şekilde kullanıyordu. bacaklarımı tutup beline sarmamı sağladı. bu şekilde yatağa oturdu ve ardından burda yarım bıraktığı işine devam etti. ve tam o sırada telefonu çaldı. eğer ben korkudan sıçramasaydım muhtemelen bakmayacaktı. bir küfür savurarak telefonu açtı. hızlı adımlarla dışarı çıkıp konuşmasına orda devam etti.
bu sırada dağılmış saçlarımı insancıl bir hale sokmak için parmaklarımla taradım. dudaklarım şişmiş kızarmıştı. yandan telefonu alıp gelen mesajlarıma baktım. önemli bir şey yoktu. her şey normaldi. ara sıra ayazın gözlerinde o eski şeytani zevkleri görmek mümkündü. örneğin takılıp düştüğümdeki iç çekişleri yada mutfakta parmağımı kestiğimde dudağını ısırması gibi. ancak yinede bu da bir gelişmeydi. beni esas korkutan kendini ne kadar tutabileceğiydi.
birkaç dakika sonra ayaz geldi. yüzünde sıkılmış bir ifade vardı telefonu elime tutuşturup dudaklarını "şu beyinsizi öldürmeden önce telefonu al" diyecek şekilde kımıldattı. numara kayıtlı değildi.
"alo?" dedim. arayan ilkaydı. bunca yıl sonra onu bulmuş olmam hiçbir şey ifade etmiyordu. bu kadar yıl yoktu, şimdi olmasa da olurdu.
"efendim ilkay, ne istiyorsun." iç çekti.
"iyi olduğunu öğrenmek tabiki asrın." sakin kalmak için derin bir nefes aldım.
"benim ismim duru bana asrın diyip durma!" telaşla özür diledi ve cumartesi günü eski evimize gelmek isteyip istemediğimi sordu. istiyor muydum? kesinlikle hayır.
"üzgünüm ama gelemem. orda hatırlamak görmek istediğim şeyler bırakmadım, hey kapatmalıyım sonra konuşalım olur mu?" cevap vermesine izin vermeden telefonu kapatıp ayaza uzattım.
ayazın rahatsız olmuş bakışları arasında aynanın karşısına geçtim. elini belime sarıp aynadan bana baktı. "o sikik heriften hiç haz etmesem de, o senin kardeşin biliyorsun değil mi?" omuz silktim. "bu kadar yıl sonra ihtiyacım yok. sadece gereksiz bir kan bağı o kadar." cevap vermesine izin vermeden telefonu tekrar çaldı. bu sefer işten arıyorlardı. "telefonu kırıp her bir parçasını bugün beni arayan insanlara yedirmeden önce şu siktiğimin telefonu susucak mı?" diyerek tekrardan arayan kişiyle görüşmek için odanın dışına çıktı.
evet. sadece gereksiz bir kan bağıydı, o kadar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACIMASIZ
ChickLitAcının ta kendisiydi. Kanattı, yaraladı. Duruluğunu ellerinden aldı. Peki sevgili miniği acılarının elinden sağ çıkabilir miydi?