Karıştım bir adamın nefesine. Öyle bir yerlere götürdü ki beni, uzun zaman önce kaybettiğim kelimelerimi buldum kaybolarak. Ayrılıklarımla geldim buluşmamıza. Tekrardan merhaba..
*
ayaklarımın ucundaki siyah puantiyeli yorganı kenara ittim. sıcak basıyordu ve bundan hiç hoşlanmazdım. bazı şeyleri anlamak baya geç oluyordu ve fark ettiğinde ise elinde bir şey kalmıyordu. kahretsin ki böyleydi. canım yanana kadar gözlerimi kapatıyordum. tam olarak hangi noktada uyandığımı hatırlamıyorum.sevilmeye öyle muhtaçmışım ki yaptığı hata ne olursa olsun hatta bazen hata değil kasıtlı olduğunu bilmeme rağmen affetmeye öyle meyilliymişim ki; her şeye göz yumar hale gelmişim. ben nerdeymişim, kimmişim, kim olmuşum.
bir gün oluyor, olmuş, oldu yani; uyandım ve ayazın yeri boşluktu benim için. hep böyle oluyordu zaten. bir sabah uyanmıştım ve aile denen kavram öylece çıkmıştı aklımdan. birdaha da gelmedi zaten. aynı boşluğu onun yerinde de yaşıyorum. beni seviyor biliyorum. beni gerçekten seviyor ama benim artık onun dokunuşlarına varlığına hatta aynı havayı soluyuşumuza bile tahammülüm kalmamış ve fark edememişim. ve yine işin ucunda ondan başka gidecek bir yerim de yok. gidecek gücüm de yok aslında, savaşacak mesela. yorulduğumu hissediyorum.
üstelik hiçbir şey olmadı. Ayaz bir şey yapmadı. sadece bunun beni gecelerce uyutmadığını ve gücümün kalmadığını hissettim. sandalyesine oturmuş parmaklarının arasında sigara kıpırdamadan duruyordu. dudaklarının arasına götürdü nefesi ciğerlerine çekti, sigarası yandı ve sonra özgür bıraktı.
kızgındı biliyorum. ben de çok kızgınım. ama kızacak gücüm dahi yok. öldüm ama ne zaman, hangi cehennemi yaşıyorum şimdi bir fikrim yok.
Alevler içinde bir adam. Elleri alevden; yüreğimi, bedenimi, ruhumun en açık saçık köşelerini bile yakan.. Küller içinde bir kız, kendim. Yanmış, küllerinden doğmuş. Bir daha doğmaya mecali kalmayan.
"Bu aptal davranışının bir mantıklı açıklaması vardır umuyorum ki" sinirden kasılan çenesini açıp sigarasindan bir nefes daha çekti. Neden ondan gitmesini istedim bilmiyorum. Neden sadece omzuma dokunmasiyla çığlık çığlığa bağırdım. Neden saatlerdir aynı koltukta, o hariç her köşeye bakıyorum ya da.
Karanlık bir anı gözlerimin önünde belirdi. Parmaklar iyileşmişti, ama zihin asla.
"seninle konuşuyorum ve sinirlenmeye başladım." ayaklarımı az önce kenara ittiğim battaniyenin altına geri soktum. Soğukluğu - ya da benimkisi- üşümemi sağlamıştı. Sigara bitmeden söndürdü. Yakmasına gerek yoktu alevlerin ta kendisiydi zaten. Üzerime doğru yürüdü. Her adımında daha da köşeme sindim. Dokunmasını bana değmesini istemiyordum.
Önümde durup hizama gelebilmek için diz çöktü. "gözlerime bak." bıçak kadar keskin bu emre itaat etmemek aptallık olurdu. Hafif kısık ama cayır cayır yanan gözleriyle beni süzerken dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi.
"yanlış mı anlıyorum yoksa tam olarak git mi dedin. Yani bana. Merhametim sevgim kadar Duru. Yanlış cümleler kurmamani öneririm." ben korku nedir bilirim. Bu adamdan korkmak için sayısız nedene de sahibim. Her şey olabilirim ama korkusuz değilim. Başımı öne eğdim.
Kalbim parmak uçlarımda atıyordu. Elini usulca saçlarımı okşamak için yaklaştırdığında nefesimi tuttum. Öne eğilip başını bir karışlık mesafe bırakacak kadar yaklaştırdi yüzüme.
"izin vermiyorum." dedi. "gitmene, vazgeçmene izin vermiyorum. Ne ben senin efendinim ne de sen benim kölemsin ancak iş bu raddeye geldiğinde ucu bana değen bu noktada beni oyuncağın yapmana izin vermiyorum." diye ekledi. Gözleri cam kadar donuk yüzüme baktı. Hırs, öfke ne ararsan vardı ham maddesinde bu camın.
Saçlarımdan yüzüme, dudaklarıma doğru kaydı parmakları. Kasmaktan yüzümün ağrıdığını hissettim." nezaketen soruyorum ve son kez olacak. Gitmemi istiyorsan söyleyeceksin ve ben bu kapıdan da hayatından da sonsuza dek adımı sileceğim. Ne adımı duyarsın ne beni bulursun bir daha. Ama kal dersen ve olur da yarın bir gün kararını değiştirirsen o zaman o kalbini bıçağımın ucuna takarım. İyi düşün, ve hızlı ol. Sabır erdemlerim arasında bulunmuyor duru." az önce o artık yok bomboşum diyen kalbim de zihnim de sonsuz bir sükunete çekildiler. Gitme düşüncesi gerçekten bahis olduğunda yerle bir olduğumu hissettim. İçimdeki boşluğun yanı sıra onsuzluğun bırakacağı boşluk beni dehşete düşürüyordu. Gitmesi gerekiyordu. Gerçekten bana zarar veriyor hayatımı alt üst ediyordu. Ama gitmesine izin veremiyorum. Hani bomboştu. Hani daha saniyeler önce git diye yalvarıyordum.
Git. Ama ağzım konuşmuyordu bu kelimeyi. Yanıma oturdu ve kolunu siper edip beni bedeniyle koltuğun arasında sıkıştırdı. Kaşları hafif çatık gözlerime bakıyordu. Konuşmadığım her saniye üzerimdeki baskı arttıkça artıyor katlanılmaz hale geliyordu. Git desene işte. Sevmiyorsan eğer, bittiyse desene. Bitti mi? Bitseydi demez miydin. Sorun sevgi değil. Birbirinizi seviyorsunuz sorun aptal suskunluklarınız. Sorunları konuşmak yerine içinize atarak çözüyorsunuz ve bu da sevginizin üstünü örtüyor zamanla. Konuşmak gerek bazı şeyleri. Giderse gelmez. Gelmez. Gitmesini istemiyorum.
Gözyaşlarımı tutamadım ve ellerimle yüzümü kapattım. Şaşkınlıkla geri çekildi. "sana bu kadar dert olduğumu bilmiyordum." diyerek ayağa kalktı. "dur" dedim. Dinlemedi ve kapıya doğru ilerledi. "kal!" diye bağırdım bu sefer. Eli kapı kolunda durdu. Sırtı bana dönüktü. "bilemiyorum." dedi. Elim ayağım birbirine dolaşık ayağa kalktım bir şekilde. Gözlerim buğulu yanına gittim. "konuşsak olmaz mı?" dedim çatallı sesimle. Gözlerini ellerime çevirip olur dedi. Konuşalım bakalım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACIMASIZ
ChickLitAcının ta kendisiydi. Kanattı, yaraladı. Duruluğunu ellerinden aldı. Peki sevgili miniği acılarının elinden sağ çıkabilir miydi?