Duru TAŞKIN:
kafamı yastığa tekrar ve tekrar vurdum. ve tekrar. Çünkü hiç mantıklı değildi. ikiz kardeşim sanki 1 haftalik geziden gelmiş gibi davranmam mı yoksa diğer durumlar mı bilmesemde hicbirsey mantıklı gelmiyordu.
ve tekrar.
Hayat bana niye hiç acımıyordu.acımasız olan ayaz değil, 'Hayattı'.
"beyin sarsıntısı falan mı geçirmeye çalışıyorsun?"
"belki bu şekilde kurtulurum"
yastığı yüzümün altından çekmesiyle yüzümü yatağa çarptım.
"siz ikiniz niye beni yanlız bırakmıyorsunuz? bu şekilde hayat daha kolay oluyorda!"
eylül abartılı şekilde gözlerini devirince bu içimde gülmek geldi.
"kalk hadi kafa dağıtmalıyız ne bileyim gel şöyle bir alışverişe falan çıkalım"
yatağın üzerinde bağdaş kurdum.
"yani şimdi siz diyorsunuz ki kızlar gibi gidelim alışveriş dedikodu yapalım pijama giyip çikolata falan yiyelim?"
ilksin göz kırptıktan sonra başıyla onayladı.
"ya siz şaka gibisiniz!"
"yo soz şoko gobosonoz(!)"
bu taklidiyle hepimiz kahkaha attık. beni mutlu eden insanların olması iyi birşeydi. onları seviyordum ve hep sevecektim. ama içimde öyle büyük bir acı vardı ki hiçbirşey dindiremezdi. yangında evin yansa arkadaşına taşınır avunursun, ancak o evde anılar vardır unutmak istemediğin yaşanmışlık vardır ve hepsi yanmıştır.
"havamda değilim desem?" dedim çekinerek çünkü bu ne bir cevap ne de bir mazeretti eylül için. ve kesinlikle evet (!) alışverişe gitmek zorundaydım, birde Eylül'ün gazabına uğrayacaktım.
ama cidden gitmek istemiyordum. istediğim şey hiçbir şey değildi. cümleler mantıklı değildi yıkılmıştım.
"kızlar gelemem anlayın beni."
beni götüremeyeceklerini anladıklarında odadan çıkmalarını izledim.
"tenin çok soğuk"
odadaki yabancı sese tepki vermedim çünkü sesin sahibini zaten gayet iyi tanıyordum.
"nerden biliyorsun ki yakınımda bile değilsin"
yatağa ağırlığı çökerken elini kalbimin üstüne koydu.
"Hayır duru yanılıyorsun, ben tam burdayım."
kalp atışlarım hızlanırken takındığım o umursamıyorum maskesi pek fayda etmiyordu çünkü eli hala kalbimin üzerindeydi. eli kalbimin ordan çeneme ve daha sonra da yüzüme ve dudaklarıma doğru ilerledi.
"ve hep olmaya devam edicem. sonsuza dek,ölene dek. Şu an içimde öyle büyük bir arzu var ki senin kalbinin üzerime erimiş demirle adımı kazimak istiyorum. sonsuza dek adımı taşı istiyorum ama duru bunu ben yapamam. zorla öyle çok şey yaptırdım ki insanlara, o yara geçer duru.. seni parçaladım ben. yapıştıramıyorum ve çok pişmanım. oyuncağını kaybetmiş bir çocuk gibi-"
durdu nefes aldı. gözlerimin içine bakarken sanki zorla bakıyormuş gibi davranıyordu. ve devam etti.
"ağlamak istiyorum"
sonra aniden ayağa kalktı ve bana bakmadan arkasını döndü.
"sevmiyorsun beni peki neden?"
"pişmanım çünkü. nefret aşktan umut korkudan güçlüdür. fakat tek bu değil duru. pişmanlık da sevgiden güçlü tek duygudur."
"neden yapayım ki. dediğin gibi parçaladın beni. ne istiyorsun daha. bittim ben artık. yaşayan ölüyüm. kardeşimi buldum ama umrumda değil. korkuyorum. istediğin bu değil mi?! korkmam. evet ayaz. evet korkuyorum. karanlıkta boğulmaktan. canımın yanmasından. ölmekten korkuyorum. intihar odasını izlemiş ergenler gibi mi davranayım. ben ölmek istemiyorum. canımın yanmasını da. ne istiyorum biliyor musun? kibar iltifat eden ve gerçekten seven birisini. ve bunlar sana uymuyor."
"değişemem biliyorsun"
çığlık atmak boğazını parcalamak yok olmasını istiyordum. Nasıl bir insan böyle olabilir ki. o çok! çok! Çok şey işte! Dünyada onu tanımlayan bir kelime yok! arkamdaki yastığı kafasına fırlattım.
"ya sen benden ne istiyorsun be!"
iki adımda yanıma gelip bileklerimi kavrayıp sıktı.
"evime gelen ben miydim! yada peşimde dolanan! git dedim kovdum niye gitmedin!"
ilk defa dik bir şekilde yüzüne bakınca gözünün altındaki morlukları fark ettim. tıpkı bir uyuşturucu bağımlısı gibi davranıyordu.
halının üzerindeki şekilleri inceledim. yuvarlak daha büyük yuvarlak ve daha büyük. sonra rengi değişiyor ve tekrar aynı örüntü. ortadaki ağaç deseni ve her dalindaki renkli çiçek.
"niye konuşmuyorsun bıktım senden!"
sanki beynimi kapatmış gibi ne sinirleniyor nede tepki veriyordum. sadece desenler. çok güzellerdi.
"lan sana diyorum! delirtmek mi istiyorsun beni duru bi tepki ver bişey söyle!"
ve umrumda oldu mu? Hayır. sırtımdan boynuma ordan kollarıma bacaklarıma ve parmak uçlarıma kadar bir ürperti geçti. pencereden geçen rüzgarı duyuyordum. veya parfümünün kokusunu. boynundaki damardan geçen nabzı hissediyordum.
dünyaya farklı bakmıştım. sanki yok olmuş gibi.
Şimdi duyduğum şeyse cok farklı bir sesti. psikologun sesi.
"teşhisi koydum deliriyor."
ve ardından koşar adımlarla tahminimce dönmemek üzere odadan çıktı.
"delirme mi! şaka mısın ya! Benim için...! gerizekalı!"
"yani?"
ardından bağırmaya başladı. ciğerleri yırtılırcasına.
"senin için değiştim lanet olası! sırf sen istedin diye! vücutlarında kan akarken çizik bile olmadan yanımdan gectiler. ölmelimiyim illede sana söylemeden değer vermem için!"
değersiz bir insana değer verilemezdi değil mi?
sessizlik sağır ediyordu kulaklarımı.
"yalan söyledin."
"ne yalanı?"
dedi şaşkınca.
"bana beni sevdiğini söyledin seni yalancı!"
ağzında lafı gevelerken cidden afallamıştı.bense sadece ağlıyor ve bağırıyordum.
"umutla yaşarken umudumu aldın sen benim! yalancı! kandırma artık beni! aptalım ben inanıyorum! sus ki duymayayım yalanlarını artık!"
ellerimle kulaklarımı kapattım. duymazsan inanmazsın değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACIMASIZ
أدب نسائيAcının ta kendisiydi. Kanattı, yaraladı. Duruluğunu ellerinden aldı. Peki sevgili miniği acılarının elinden sağ çıkabilir miydi?