Kaybettiğim benliğimin parçalarının rüzgarda dağılan yanlızlığımdan aka aka uzaklara gidişini izlemek, usul usul beklemekti tek yaptığım. bana şimdilerde çok uzak gelen, yakın bir gelecekten parçalar. hayatın monotonluğunu üzerimizden atamadığımız gibi sıkılmıştım da. yorulmuştum. artık bir şeyler istediğimi hissettim. ayazdan fazla ilkaydan fazla benden bile fazla bir şeyler.
o kadar zamandır aynıydı ki bir şeyler hiçbir şeye karşı duygu besleyemez olmuştum. ayazın uzattığı eline bile dokunmak uzaktı artık bana. bir şeyler değişmişti. değişim kaçınılmazdı zaten sadece öylesine bir anda sızmıştı zihnime yetişemedim bile.
ne yapmalıyım şimdi diye defalarca, milyarlarca ve hatta sonsuzca geçen zamanda sormuştum kendime. bilmediğimi fark etmem uzun sürmedi bu his zaten tüm benliğimi kaplamışken. kalkıp gitmeye bile gücüm yokken hele.
kimseye yetemiyordum. kendime bile yetemiyordum. yaşadığım hayatın bir anlamı dahi yoktu. eskileri tekrar etmek bomboş anlamsız bir kaç satırdan ibaretti sadece. aşk heyecan nefret. sürekli aynı döngüler ve monotonlaşmalar. sabır denilen taş dahi çatlamıştı bir müddet evvel. ben sadece biraz uzaklaşmak istediğimi fark ettim. elimi camdan uzattım.
Yanlızlığımı dağıtan rüzgarı yararcasına. bulacağına inanıyordu biliyorum. arayacaktı her yerde, deliye dönecekti. ama bulduğunda bile yanlızca bedenimi bulacaktı. bir vakit önce kestiği parmaklarımdan yavaş yavaş ruhumun aktığını hissedememiştim. bomboş bir kabuk yanlızca bedenimi saran.
kaçıyordum evet. fark eder miydi sanki?
etmezdi. öylesine bir yerdeydim ki ne ruhumu kaybettiğim yeri ne de şu anki konumumu biliyordum. hava soğuk gibiydi. elimi içeri geri sokup camı kapattım. az ilerde durmasını söyleyip parayı ödedim taxsiciye. ve kim sorarsa sorsun bundan bahsetmemesini ekledim.
ilerideki eve ilerledim. çok net hatırlıyordum burayı ama gelmeyeli asırlardan uzun yıllar geçmişti. beynimde çakan şimşeklere eşlik edercesine adımlarımla otların arasından elim titreye titreye kapı kilidine uzandım. anahtarı ilkayın götürdüğü gün merdivenlerde bulmuştum. bu evde yasal olarak hak iddia etme hakkım olsa da bir evlat olarak var mıydı bilmiyorum.
kapı açılmayı reddedercesine bir iniltiyle açılırken derin uykusundan uyandı. ne bekliyordum ki? her şeyin yerli yerinde olmasını mı. ev nerdeyse boştu. bir koltuk, çalışmayacak haldeki ev eşyaları, her yer toz içinde, değerli eşyalar alınmış, kalanlar unutulmuş halde..
ayaklarımı yerde sürüye sürüye eskiden hep geçtiğim yerime oturdum. artık eskisi gibi rahat rahat sığamıyordum bu koltuğa. o zamanlar küçüktüm. tozuna aldırmaksızın üzerine yattım.
hapşırmamla beraber gözlerimden yaşlar boşaldı. biriken çığlar altından kalkamayacağım şekilde üzerime yıkıldı. ağladım. saatlerce ağladım. sonunda bundan da yoruldum ve usulca gözlerimi kapattım. uyandığımda burada olacağına güvenerek kendimi karanlığına bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACIMASIZ
ChickLitAcının ta kendisiydi. Kanattı, yaraladı. Duruluğunu ellerinden aldı. Peki sevgili miniği acılarının elinden sağ çıkabilir miydi?