evimden çok uzaklardayım.her nefes alışımda ciğerlerime giren soğuk hava beni titretip içimi üşütüyor. beni sarıp ısıtacak adamı göremiyorum. onun yerime kalbime uzaktan yakından bir mesafesi bulunmayan gerçek bir ateşin yanına iyice sokuluyorum. ayaz gideli bir kaç saat oldu. yiyecek bir şeyler almak için çıktığını söyledi ama yolunu kaybetmiş olacağı düşüncesiyle içim burkulmaya başlamıştı çoktan. neden burdaydık bir fikrim yoktu aslında, ıssızlığın ortasında bir yerde yapayalnız. en azından artık yalnız.
hiçbir şeyi kalkıp incelemeye mecalim yoktu. sadece ateşin usulca dans edişini izliyordum. ellerimi uzatmak yanmak istedim. ne kadar kötü olabilirdi ki. şu ateşi bırakın güneşin dibinde dahi olsam içimdeki soğuğu geçiremezdi. ayaz gelmedi.
-
uyuyakaldım, uyandım. ayaz yoktu. yeni olan şey mutfakta daha önce görmediğim poşetlerdi. heyecanla evin odalarını aramaya başladım. açılan her kapı ve ardından gelen ıssız sessizlikle soğuk daha da arttı. son odanın kapısını tutarken diğer elimle kendime sarılmıştım. nolur burada olsun diye yalvardım içimden. ne olur. cevap verileceğinden neredeyse emin olduğum dualarımla. kapıyı usulca açtım. ve ayaz yine yoktu. odanın içine girip kendi etrafımda döndüm. öylesine bir acıydı ki bu. tanrıdan bile ne kadar uzaklaştığımı anlatırcasına. ayaz gerçekten yoktu. aşağı kata inip başta tamamen görmezden geldiğim poşetlere baktım. YE yazıyordu. sadece 2 harf. ne bir açıklama ne bir iz. yemedim. aç değildim. ateşin yanına tekrar ilerledim. nerdeydi, neden gelmiyordu, neden beni burda bırakmıştı. saçlarımı kulaklarımın arkasına attım. ellerimi birbirine sürtüp kendimi ısıtmaya çalıştım. sarjı bitmiş telefonuma belki bir umut uzandım ancak açılmadı. kendimi geriye doğru atıp ağlamaya başladım.
başımı ellerimin arasına aldım. ses çıkarmamak için dudaklarımı ısırdım. sadece ağladığımı, zayıflığımı kendim duymak istemedim. birkaç dakika ağladım. sonra iç çekip kalktım. ayaklarımın dibindeki şömineye bir bakış atıp mutfağa ilerledim. aldığı yemekleri ne olduğuna bakmadan yerken artık net göremeyen gözlerimle sadece yazdığı yazıya odaklanmıştım. beni buraya kollarında getiren adam en çok ihtiyaç duyduğum anda neredeydi. sadece soğuk bir ye yazısı ile beni burada nasıl bırakıp gidebilmişti. ben neden böyle bir adama güveniyordum. her hangi birisine sarılmak istedim. ilkay bile olurdu.
yemeyi bitirdiğimde ateşin yanına kıvrıldım. gözlerimi yine beklentiler içinde kapattım.
-
bu sefer bir ses duyduğumu sanarak uyandım. duyduğum şeyin gerçek olduğunu fark ettiğimde hızlıca yerimden doğrularak sese doğru koşar adımlarla ilerledim. ayaz elindeki yeni poşetleri bırakmaya gelmişti. onu gördüğümde sımsıcak gülümsedim ama o sadece beni görmezden gelip önüne döndü. nefesim kesildi. sertçe kolundan tutup dolan gözlerime engel olamadan kendime çevirdim. soru sorar bir ifadeyle yüzüne baktım. ne var dercesine başını salladı. birkaç kere konuşmaya çalıştım ama ağzımı açtığım anda ağlayacağımı hissettiğim için sadece denedim. sonunda derin bir nefes alıp tane tane dikkat ederek neredeydin diyebildim.
"gitmem gerekti." dedi. sadece gitmesi gerekmişti. dayanamadım. "öylece beni bırakman gerekti yani. sana en çok ihtiyacım olduğu anda sadece çekip gitmen gerekti. Sadece siktiğimin bir gecesi yanımda olman gerekirken gitmen gerekti." sinirden bütün vücudum da sesim gibi titriyordu. ellerimi nereye koyacağımı bilemedim. alt dudağım hafifçe titrerken elimi tutup göğsüne doğru çekti. kollarını etrafıma sarıp saniyeler içinde her şeyi unutturdu. bu kadar zayıf olduğum için kendimden nefretler ederek kollarımı bedenine sardım.
" özür dilerim güzelim." dedi. ellerimi sanki daha sıkı sarılabilirmişim gibi beline sardım. kokusunda ilk kez nefes alıyormuşum gibi hissettim. gidip darmadağın ediyor gelip hiçbir şey yokmuş gibi kalbimi kırdığı parçalarından eritip birleştiriyordu. ben de her seferinde eriyordum. hem de öncekinden daha hızlı şekilde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACIMASIZ
ChickLitAcının ta kendisiydi. Kanattı, yaraladı. Duruluğunu ellerinden aldı. Peki sevgili miniği acılarının elinden sağ çıkabilir miydi?