Yorucu günlerin ardından sonra eve nihayetinde girebilmişlerdi. Duru travmasını kolay kolay atlatamayacak gibiydi. İğrenç hissediyordu. Sanki her an, bir şeyler olacakmış gibi odasını sürekli gözüyle süzüyor, bir hareketlilik olmadığı kanıtına varıp kitabını okumaya devam ediyor ve bunu sürekli yapıyordu. Zihnini boşaltmaya çalışıp, kazayı ve küreyle yaşadıklarını unutmaya çalışıyor ama beceremiyordu. Ne kadar çok unutmaya çaba sarf etse, o kadar gözünün önünde canlanıyordu.
Odasının kapısı tıklandı, kapı açıldı- babası- Doruk gelmişti. Kapıyı aralayıp başını uzattı "Girebilir miyim?"
"Tabii." dedi gülümseyerek ve kitabını kapattı. Doruk hızlıca Duru'nun yanına geldi, elindeki kitabı aldı yatağın yanındaki komodinin üzerine koydu. Yatağın köşesine oturdu ve gülümseyerek Duruya baktı.
"Nasılsın?" dedi elini kavrayarak.
"Çok daha iyi."
Doruk'un elini sıktı. Sanki ona borcu varmış gibi hissediyordu.
Doruk Duru'nun dikiş izine bakarak "Nasıl oldu? Yani kaza nasıl oldu?" diyerek direktmen konuya girdi.
"Bilmiyorum." dedi Duru gözlerini kaçırarak.
"Bak tatlım." suratı düştü. Yere bakarak konuşmaya devam etti.
"Polisler geldi. Sana bir kaç soru sormak istiyorlar. Ne biliyorsan anlat." Zoraki gülümsedi, anlından öptü ve dışarı çıktı. Dışarı çıkarken iki tane polis odaya girdi.
Duru özellikle polislerle göz teması kurmak istemiyordu çünkü Duru tüm yaşadıklarını unutmaya çalışırken onlar, tam aksine hatırlatıyorlardı.
Polislerden uzun olanı konuştu. Diğerine kıyasla baya uzun biriydi.
"Merhaba Duru. Sana bir kaç soru sormak istiyoruz." Formasının cebinden küçük bir not defteri ile kalem çıkarttı. Duru başını tamam manasında salladı ama hiç tamam değildi. Soruları cevaplamak istemiyordu. Bütün olanları unutup, huzurlu bir şekilde iyileşmek istiyordu. Hem, sorabilir miyiz diye de izinde istememişlerdi.
Polis hiç vakit kaybetmeden soruları sormaya başladı.
"Kaza nasıl oldu?"
Duru "Bilmiyorum." dedi. "Sadece en önde oturan kadını görebiliyordum."
Polis hemen not aldı. "Peki, bu kazaya sebep olabilecek ne olabilir?"
Duru birden duraksadı. Bir şeyler hatırlar gibi oldu.
Kaza anı gözlerinin önüne kesik kesik canlanmaya başladı.
Cıyaklama. Öndeki kadının korku dolu çığlığı, minibüsün içinde savruluşları, camı bacağından çıkardığı zaman. Bir şeyler görmüştü, ama neydi? Aklı karıştı.
"Duru. Soruyu yanıtlayacak mısın?" diye araya giren polis Duru'yu düşüncelerin içinden söküp attı.
"Iı! B-bir ceylan olabilir. Evet, bir ceylan." dedi Duru kararsızca. Polis, kötü bir yalancısın dercesine gözlerini kısarak baktı ve onu da not aldı.
"Bak..."
Polis söyleyeceğinden vaz geçmiş gibiydi. Ama lafına başlatmıştı ve devamını getirmek zorundaydı.
Aksi takdirde ayıp olurdu dimi.
"Bak, kazadan sadece sen sağ çıktın." der demez Duhan aklına geliverdi. Duru gözlerini açtı ve titrek bir sesle "Saçmalamayın!" dedi.
Kısa boylu polis, uzun boylu olanın lafını tamamlarmışçasına devam etti.
"Maalesef ki öyle. Kazaya kim sebep olduğunu bulamaz isek on üç insanın yükünü şoförün ailesi sorumlu tutulacak."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Oyunu
Science FictionBeş beden, bir ruh. ▪ "Ya ihanet, ya ölüm" diye sorduklarında ne dersiniz? İşte her şeyinin son bulduğu nokta. Aileniz bile söz konusu olsa bu seçimi -ciddiyim-kesinlikle yapardınız. Olayların ve seçilen bir grup masum insanların bu oyunda oynamalar...