6- Siyah ve Beyaz

238 28 38
                                        

Direktmen bir odanın içine geldim. Oda ne büyük ne de küçüktü. Kutu gibi, tam bir dikdörtgendi.

Duvarlar siyahtı. Hemen arkamda bir yerle bağlantıları olan dört kilitli, çelik bir kapı vardı. Kapının hemen yanında bir piyano duruyor piyanonun üzerinde dört tane, üçü beyaz biri siyah olan kuş heykelleri duruyordu. Gagaların üzerinde değişik nota harfleri vardı. Muhtemelen demire şekil verilerek yapılan bir heykeldiler.

Piyanonun karşısındaki duvarda ise tahtadan bir sandalye ve üzerinde yine siyahlı beyazlı, durmuş bir saat vardı.

Daha fazla vakit kaybetmeden bu odada ne yapacağıma dair fikirler, planlar düşünmeye başladım. Yaşamla beraber zaman, en değerli unsurlar olmuştu ve bu unsurların her hangi birisini avucumdan kaçıracak olursam geçmişim ya da geleceğim olmayacaktı.

Aradan beş dakika geçmesinde rağmen hiç bir şey bulamamıştım. Odanın içinde boş boş dolaşıyordum.

Yorulmuş bir şekilde piyanonun karşısındaki sandalyeye oturdum.

Stres yapmaya başlamıştım. Bacağımı hızla sallıyor, dudağımı yiyor, parmaklarımı kütletiyordum. Daha ilk oyunda çuvallayamazdım. Beyazlardan ve siyahlardan oluşan odada kalıvermiştim.

Biraz daha beynimi zorladıktan sonra hiç bir fikir bulamayacağımı anlamıştım.

'Acaba diğer böceklerde benimle aynı oyunu mu oynuyorlardı?' diye aklımdan geçirdim ve gözlerimi devirdim. Bu aralar her şey bilinçaltıma işliyordu.

Bir kaç dakika boyunca Duhan'ı düşünmeden edemedim. Neden beni tanıyamamıştı?

Numaramı yapıyordu?

Yoksa Ruh Hırsızı hafızasını mı silmişti?

Benim de hafızamı silmişti- ailemi, Japonya'da neden pis bir tuvalet kabininde saklandığımı- ama ben Duhan'ı veya kazayı gayet iyi hatırlayabiliyordum.

'Belki de hafızasından beni silmiştir. Ama sadakat ve bağlılıktan bahsetmişti.' diye geçirdim içimden cevap arayarak.

'Birbirimize olan sadakatimiz dünyada görülmemişti. Şimdi ise ne olmuştu? Bir kağıt parçası gibi buruşturup kenara mı atmıştı beni.'

Daha fazla moralimi bozmak istemiyordum. Kafamı dağıtmak için sandalyeyi piyanonun önüne çektim. Aşağıda ki pedallardan birisine bastırdım ve bir tuşa dokundum.

İnce ve uzun bir 'si' sesi duyuldu. Bir tuşa daha bastım ve daha kalın bir 'la' sesi duyuldu. Parmaklarımı tuşlardan kaldırdım. Kaldırır kaldırmaz kapıdan bir klik sesi geldi ve saat tık tık ilerlemeye başladı.

Neler olduğunu anlamaya çalışırken oda birden dört yandan küçüldü. Bir daha küçüldü ve durdu.

Şaşkın bir şekilde yaşananlara anlam vermeye çabaladım.

Tuşlara bastığımda kapının kilitlerinden ses geldi, saat çalışmaya başladı ve oda küçüldü.

Kafam karıştı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Korkuyordum. Duvarlar üzerime doğru geliyor, nefes alamıyordum.

Saatin sesinden başka hiç bir ses duyulmuyordu. Saatin sesi beynime bir balyoz ile vuruyor beni daha çok sersemletiyordu.

Terlemeye başladım. Ne yapacaktım?

Ayağa titreyerek kalktım ve kendime gelmek için silkelendim.

'Sakin ol duru. Buradan çıkmayı başaracaksın.' dedim ve saat yüksek bir ses çıkarttı. Oda yavaş yavaş kendini siyahtan beyaza çevirdi ve saat eski temposuna geri döndü.

Ruh OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin