Kulakları delip geçen patlamalar, toprağa boşalan mermiler.
Her ayrıntıyı ayrı bir işitiyordum.
Helikopterler, tanklar, şuursuzca bağıran askerler.
Yanımda, benle beraber saklanan kadın asker bana döndü. Sağ gözünde korkunç bir iz vardı.
"Sonsuza kadar burada durmaya niyetli değilim." dedi bana başıyla geriye doğru işaret ederek.
Önden benim gitmemi istediğini anlamıştım ama hiç bir savaşta yer alıp, silah kullanmamıştım.
Kadının suratına baka kaldım. Bana küçümser bir şekilde bakıyordu.
"Tamam, ben giderim. Arkamdan beni koruyup ölmemeye çalış." dedi gülerek.
Kadın direktmen dışarı çıktı ve kendini diğer sipere kadar korumak için ateş etti. Fırsat bu fırsat deyip kadının peşinden gittim.
Bir kaç el korkarak ateş ettim. Silah geri doğru tepiyor, çıkardığı ses kulak zarlarımı delip geçiyordu. Karşıdan gelen mermiler teğet geçiyor, isabet edecek korkusuyla hiç ummadık yerlerimi hareket ettiriyordum.
Kadın varillerle oluşturulmuş siperin arkasına doğru zıpladı. Hemen arkasından koşarak geldim ve sırtımı varillere yasladım.
Korkunun bahşettiği hızlı nefes alıp vermelerim kadının savaşa verdiği pür dikkati dağıtıp bana odaklanmasını sağladı.
Sert bir tavırla "Kendine gel asker." dedi.
Şaşkın bir şekilde kadına baktım.
"Nasıl kendime gelebileyim. Hiç savaşa girmemiş on yedi yaşındaki bir çocuğa kendine gel mi diyorsun?"
"Bana bak." yüzüme doğru yaklaştı. "Bu savaşı kaybetmeye hiç niyetli değilim." geri doğru çekildi ve konuşmaya devam etti.
"Biraz daha ilerledikten ve şu fazlalıkları hallettikten sonra belindeki tek bomba ile tek tankı yok edeceksin."
'Bir tankı yok etmek en favori işlerimden birisidir.' dedim içimden gözlerimi devirerek. Kadın korkunç gözüyle, gözümün içine sert sert bakıyordu.
"Bu işi de benim omuzlarıma yükleme şansın sıfır." dedi ve anında savaşa odaklandı. Varillerin ucundan baktığı an yanı başımıza bir top düştü. Olduğum yerden sıçradım ve kulaklarımı tuttum.
Kulak zarım patlamış olsa gerek. Sesleri boğuk duyuyor, şiddetli bir çınlama işitiyorum. Havalanan toprak geri, saçlarımın arasına iniyor. Başımı hızlıca iki yana sallıyorum ve saçlarım havalanıyor. Arasına kaçan topraklardan arınıyorum ve kadının bana dehşet dolu yüz ifadesiyle söylediklerini işitmeye çalışıyorum.
Kolumdan tutup beni çekmeye çalışıyor. Parmağını başka bir sipere doğru işaret ediyor.
Ne demek istediğini gayet iyi anlıyorum ama yerimden kımıldayamıyorum.
Kendime gelmeye çalışıyorum. Parmaklarımı şakak kemiklerime koyup ovuşturuyorum. Gözlerimi sıkıca kapatıp açıyorum.
Biraz daha iyiyim ama hala etrafa boş boş bakıyorum. Kulaklarımdaki çınlama tüm şiddetiyle devam ediyor.
Bir top daha ateşleniyor ama bu sefer daha geriye. Toprak tekrar havaya çıkıp yere iniyor. Varillere isabet eden mermilerin sesleri bize saldırdıklarının habercisi oluyor.
Kadın kolumdan tutup beni kendime gelmem için çekiştiriyor. Bir yandan da varillerin üzerinden elini uzatarak ateş ediyor. Beni bırakmayacağını, ben ölürsem kendisi de öleceğini söylüyor.
Kadının gözündeki ize bayık bayık bakıyorum. Kadın bunu fark etmiş gibi burnunu buruşturuyor ve bana bir tokat yapıştırıyor.
Başım yana doğru savruluyor ve yanağımdaki yanma ile kendime geliyorum. Çınlama son buluyor ve siperden bir an önce kaçmak için harekete geçiyoruz.
Kadın bir kaç el daha ateş ediyor ve yerde sürüklenerek siperden uzaklaşıyoruz.
Üstümüze boşalan mermiler, toplar, el bombalarından sağ çıkıp diğer sipere varıyoruz.
Siper, darmadağın olmuş bir binanın duvarı. Sırtımı duvara yaslıyorum. Derin nefes alıp verirken görevimi kabulleniyorum.
"Tamam. O tankı halledeceğim."
Kadın bana bakarak alaycı bir tavırla güldü.
"İstesen de, istemesen de bunu yapacaksın." dedi ve başını duvarın kenarından uzattı. Bize saldırmayı kesip diğer askerlere ateş altına almaya başlamışlardı. Askerler siperlerden bana çaresizce bakıyorlar, bombayı bir an önce atıp son tankı indirmem için sabırsızlıkla bekliyorlardı.
Kadın eliyle beni takip et dercesine işaret verdi ve dışarı eğilerek çıktı. Silahını sıkıca kavrıyor, düşmanların hamlelerini izliyor, bir daha ki hamleleri ne olacağına dair fikir yürütüyor. Hemen arkasından takip ediyorum. O ne yapıyorsa aynısını yapmaya özen gösteriyorum.
Etrafıma bakınıyorum. Bizim tarafta ne bir tank ne bir uçak vardı. Sadece askerler.
Zorlandıklarını suratlarından hemen anlaşılıyor. Tank toplar atıyor, düşman askerler önüne geleni tarıyordu. Bir an önce tankı yok etmez isem savaşın bozgun ile sonuçlanacağını ve hayatımın burada son bulacağını düşündüm.
Bir asker yanımıza geliyor. Soluk soluğa çaresizce bize bakıyor.
"Efendim cephanemiz bitmek üzere. Askerler yoğun ateşten siperlerinden çıkamıyor. Kaybetmek üzereyiz." diyerek düşüncemi tasdikliyor.
Kadın kendinden oldukça emin bir tavırla bağırıyor.
"Var gücünüzle karşı saldırıya geçin ve bizi koruyun. Tank ile aramızdaki mesafe fazla. Arayı kapatmamız lazım." diyor.
Kaybetmek sözcüğünü duyunca kanımın kaynamasına engel olamadım ve belimdeki tek bombayı elime aldım. Doğruluyorum. Tankla aramızda ki mesafeyi kapatmak için koşmaya başlıyorum.
Düşmanlar beni görür görmez ateş etmeye başlıyorlar. Tank namlusunu yavaş yavaş bana doğrultmaya yelteniyor. Hızımı arttırıyorum. Kadın bana var gücüyle bağırıyor.
"Yapma!"
Herkes nefeslerini tutmuş bir vaziyette beni izlemeye koyuluyor.
Mermi yağmurun arasından sağ çıkıp bombanın pimini çekiyorum ve tüm gücümle tanka doğru atıyorum.
Tank son bir kez top ateşliyor ve bir metre önüme düşüyor. Geri doğru savruluyorum ve yere sert bir şekilde düşüp başımı vuruyorum.
Kulaklarım yine çınlıyor, yine sersemliyorum. Gözlerim kapanıyor.
Zihnim kararmadan önce bir patlama sesi işitiyorum. Kadın yanıma geliyor ve başardık diyor, askerlerin zafer naraları yükseliyor.
Bulanık gözler ile kadının iz olan gözüne bakıyorum ve gururla gülümsüyorum. Daha fazla dayanamayıp karanlığa teslim oluyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Oyunu
Science FictionBeş beden, bir ruh. ▪ "Ya ihanet, ya ölüm" diye sorduklarında ne dersiniz? İşte her şeyinin son bulduğu nokta. Aileniz bile söz konusu olsa bu seçimi -ciddiyim-kesinlikle yapardınız. Olayların ve seçilen bir grup masum insanların bu oyunda oynamalar...