Gizyarto, Güneşin karanlık ile kaplandığını görerek son kehanetin de gerçekleştiğini fark etmişti. İster istemez bir seçim yaparak ya insanların ya da Trosların yanında olması gerektiğini biliyordu.
Mağaranın çıkışına geldikten sonra burnu ile havayı koklamaya başladı. Etraftan Troslu ve zehirleyici bir duman kokusu alıyordu. Yıkılmış kalenin olduğu tarafa baktığın da, kalenin tekrar canlandığını alevlerin yanmaya başladığını ve kapıdan Trosluların çıktığını fark etti.
Hedeflerinin köyler olacağını düşünerek, "köyleri korumalı mıyım?" diye düşündü. Ama insanların onlara yaptıklarını hatırlayınca neden yardım etmediğini fark etti.
Dağın eteklerinden Troslular bölükler halinde diyara yayılıyorlardı. Gizyarto onları sadece izliyordu. Bu sırada bazı çığlıkları duydu. Ama bunlara aldırış etmeden mağarasına geri döndü.
Ejderha uyumaya çalışıyordu ama çığlıklar onu rahat bırakmıyordu. "Beni ilgilendirmez" diyordu kendi kendine. Lakin savaş sonunda elbet ona da dokunacağını biliyordu.
Orns köyünde herkes kaçışıyordu. Troslular gördüklerini öldürüp güçlü yakaladıkları erkekleri ve güzel kadınları esir olarak alıyorlardı.
Bundan önce 4 köyü çoktan yakıp yıkarak geçmişlerdi. Bu köy ile beraber 5 olacaktı. Tallen şehrine kadar ne kadar köy varsa yok edeceklerdi. Asıl hedefleri Tallen'ın güvenli surlardan dışarı çıkarak güçlerini bölmek ve açık alan da yok etmekti. Kral Umber da bunu biliyordu. Bu yüzden köylere yardım yollamıyordu. Köylerden kaçabilenler Tallen şehrine sığınıyordu. Şehir gelenleri alıyordu. Ama yardım yollamayacaktı.
Orns köyünün de hali kalmamıştı. Troslular her yeri yakıp yıkmıştı. Son hedef olarak da Ejderhayı mağarada öldürmek istediler.
Mağaranın başında 50'ye yakın okçu Troslu belirdi. İçlerinden biri ileri doğru çıkarak:
- Kimin yanındasın Ejderha!?
Diyerek bağırdı.
Ejderha öfke ile kafasını kaldırarak:
- Hiç kimsenin size sefil yaratıklar!
Ardından okçulardan önce davranarak bir anda hepsine ateş püskürttü. Sanki mağaranın içi güneşe dönmüştü. Etraf inanılmaz aydınlanmış ve ısınmıştı. Alevin önündeki taşlar bile erimişti. Okçuların bazıları sadece bu saldırıya cevap verebildi ama oklar ejderhaya ulaşamadan yanıp kül oldu.
Gizyarto onları öldürdükten sonra mağaradan uçarak ayrıldı. Ayrılırken gökyüzünden köylere baktığında her yerin yakıp yıkıldığını ve kül olduğunu, her yerin karardığını gördü. Diyarın Ankour'un eline geçtiğindeki yer gözünde şekillendi. Ardından hızla batıya doğru uçmaya devam etti.
Hava karanlıktı uzaklardan çığlık sesleri ve dumanların yükseldiğini görmüştü Tom. Şehre çok kısa bir mesafe vardı. Sabahın ışıkları ile devam ettiklerinde şehre varırlardı.
Srina ve babası çok yorgun düşmüştü. Tom da öyle. Lakin bir gece daha dayanıp şehir de rahat uyumak istiyordu.
Bu sırada bazı sesler duydu. Seslerin geldiği yere doğru bakmaya gitti.
Tom karanlıkta kaybolduktan sonra Srina gözünü açtı. Tom'a seslendi. Ama etrafta olmadığını fark etti. Buralarda bir yerdedir diye endişelenmeden babasına baktı. Babası halen uyuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATİS
Fantasy"...Kapı nöbetçisi bağırdı: - Kapıları açın! 5 metre büyüklüğünde 1 metre kalınlığındaki çelikten yapılmış dev kapılar açılmaya başlandı. Tom yanındaki adama: - Bu kapılar insan saldırıları için yapılmadı. Bundan binlerce yıl öncesindeki daha...