Karanlık, kapkaranlık bir yerdeyim elimde bir el var, karşımdaysa zifiri karanlık. Etraf rutubet kokuyor. Böceklerin seslerini işitiyorum yorgunum çok yorgun geçit beni zayıflatmıştı.
Sally beni çekiştiriyor, karanlığın içinde geziniyorduk. Biraz sağa biraz sola doğru ve bir ses duyuluyor.
“ Tamam efendim merak etmeyin burada kimse yok geçit güvende.”
Sally fısıldayarak, “ Bizim geçitten geçtiğimizi biliyorlar ama buradakine gelmediğimizi düşünüyor olmalılar.”
“ Daha kaç tane geçit var Sally?”
“ İki tane daha var Ala.”
“ Bunları yapacak teknolojiyi nerden buldular?”
“ Teknoloji değil Ala bu büyü! Sadece bir kişi biliyor artık o büyüyü.”
“ Büyü demek, iyiymiş.”
“ Şimdi benim elimi sakın bırakma ve ses çıkarma!”
“ Tamam Sally de niye?”
“ Elimi tuttuğun sürece sende görünmez olacaksın ruhlar dünyasında hareket ediyoruz o yüzden sen karanlık görüyorsun. Şuan geçidin önündeyiz karşımızda bir taş duvar ve onun diğer tarafında muhafızlar var!”
“ Tamam Sally sen ne dersen o.”
Elini daha sıkı kavradım. Elleri benimkinden daha küçüktü. Tırnakları uzundu tenime batıyor. Ama yumuşaktı da huzurluydu.
Etraf çok sessiz! Hiç kimse konuşmuyor olmalı. Nefeste mi almıyorlardı acaba.
Sally koşturmaya başlamış beni de peşinden sürüklüyordu. Yüzünü bana döndü bir şeyler söylüyor ama dediklerinden tek kelime anlamıyordum.
Elimi bıraktı ve yere yığıldı. Gözlerim karanlığa alışmış kamaşıyordu ışıklar, etraf aydınlanıyor.
Karşımda ellerinde asalarını bana doğrultmuş on kişi vardı.
“ Yakalayın! Efendimiz onları odasında bekliyor.”
Sally gözlerini açmış ama kımıldayamıyordu. Sekiz kişi asalarını ona doğrultmuş etkisiz bırakıyorlardı. Bana sadece iki kişi doğrultmuş ama hiç bir şey yapmıyorlardı. Koluma girdiler bizi efendimiz dedikleri kişiye götürüyorlar. Çırpınıyorum ama etkilemiyor geçitten geçtikten sonra yeterli gücüm kalmamıştı.
Etrafı taş duvarlarla çevirili uzun koridor meşalelerden çıkan is taşları karartmış biraz da bulanıklaştırmış. Uzun koridor boyunca ilerliyoruz. Büyük ahşap bir kapı kapının tokmağı aslan başı şeklinde muhafızlardan biri üç kere tokmağı çarpıyor. Kapı kendiliğinden yol veriyordu. Masasının başında siyah takım elbiseli biri bizi bekliyor. Masanın önünde iki siyah deri koltuk var. Muhafızlar bizi odaya soktuklarında siyah adam onlara çıkmaları için eliyle işaret ediyor. Bize ise oturmamız için koltukları gösteriyor.
“ Sizi bekliyordum!”
Sally hala konuşamıyordu. Adama cevap verme gereği görmüştüm.
“ Neden?”
“ Sally anlatmadı mı yoksa?”
“ Neyi anlatmadı mı?”
“ Neyse önemli değil daha sonra anlatır.”
Eliyle Sally’ ye doğru bir hareket yapıyordu.
Sally’ nin dili çözülmüştü.
“ Alçak!”
“ Lütfen Sally çocukların yanında böyle konuşulmaz.”
“ Sen kime çocuk diyorsun!” Ona dişlerimi gösterip hırçınlaşa bileceğimi kanıtlamaktaydım.
“ Sally lütfen kim bu adam!”
“ Yeni müdür Ala.”
“ Yeni müdür bu muymuş salağa benziyor.”
Adam sinirlenmiş olmalı içeriye dört muhafız girdi. Kollarımdan kaldırıp dışarıya çıkardılar. Koridorun sonundaki odaya girdik beni sandalyeye oturtup asalarını bana doğrulttular. Felçli gibiydim.
İçeride ne konuştuklarını merak ediyor buradan nasıl kaçacağımı düşünüyordum. Raki’ yi görmeyeli bir gün olmuştu bile daha 4 günlük yolu vardı. Ama şuanda gündüzleri bile ilerlediği için bu çok düşüyordu en fazla iki güne varmış olurdu ve bizim se sadece bir günümüz kalıyordu onu da burada harcayamazdım.
Sally’ nin beni kurtarmasından başka çarem yoktu herhalde. Koridorun sonunda o siyah adam var benim yanımdaysa iki muhafız kaldı diğer muhafızlar müdürün odasının önünde duruyor olmalı.
Muhafızlardan biri bana yaklaştı saçlarımda elini gezdirip. “ Buradan çıkış yok güzelim!”
Tedirgindim. Ama bu gereksizlerden korkacak kadarda korkak değildim.
“ Bu sözünü unutma ahmak. Buradan kurtulduğumda ilk seni öldüreceğim.”
Sözlerimde gerçekten ciddiydim. Odanın kapısı aralandı içeriye bir muhafız girdi.
“ Onu bırakın! Efendimiz onu çağırıyor.”
Yeni gelen muhafızın sözleri az önceki tehdit ettiğim muhafızı çok korkutmuştu. Ona doğru kafamı ağır ağır çevirdim.
“ İşte şimdi bittin senin!”
Beni serbest bırakmakta çok çekiniyordu ama emir büyük yerdendi başka seçeneği yoktu.
“ Özür dilerim terbiyesizliğim için affedin beni.”
“ Her zor duruma düştüğünde yalvarır mısın adi!”
Beni bıraktıkları anda onu öldürmeyi düşünüyordum ama buradan çıkma ihtimalim hiç kalmazdı o yüzden birazcık daha ertelemeye karar verdim.
“ Şimdilik seni öldürmeyeceğim bu yerden kurtulasıya kadar güvendesin!”
“ Affedin efendim.”
Artık serbesttim. Sandalyeden kalkmış o korkak muhafız dışında iki muhafız bana eşlik ediyor yolu gösteriyordu. Bir kaç merdiven indik.
“ Efendimiz sizi yemek salonunda bekliyor.”
İşlemeli büyük kapılar yavaşça aralandı. Ardına kadar açıldıklarında uzun bir masa bir ucunda Sally bir ucunda siyah adam.
Masanın ortasına yerleşmeye karar verdim. Ahşap sandalyeye oturduğumda siyah adam, “ Kusura bakma Ala ama biraz ürküttün bu yüzden daha beni tanımadan bana karşı ön yargılı olmanı istemem şimdi medeniyete çok daha yakın tanrıya çok daha uzak bir yerdeyiz.”
“ Bu okul insanlık tarihinin neredeyse en başından beri vardı bir kaç kere yeri değiştirildi. Ta ki bu yer altı şehri kurulasıya kadar.”
Sally hiç konuşmuyordu adamsa durmadan bir şeyler anlatıyor.
“ Hiç susmaz mısın sen!”
“ Lütfen Ala medeniyete yakınız demiştim.”
“ Sen sadece yakın olduğumuzu sanıyorsun. Bizi neden tutuyorsun ki?”
“ Evlat! Paris’e çok zarar verdiniz sayenizde geçidin yerini bilmeyen kalmadı şimdi sizin yüzünüzden o geçidi oradan almamız gerekecek ama insanlar onu çoktan gizli bölgelerine araştırmak için götürdü bile. Doğaüstü güçleri artık tüm insanlık biliyor! Bizim yerimizi bulmak için çok hevesliler. Bizi bulurlarsa ne olur peki biliyor musun?”
“ Ne olur?”
“ Bize savaş açarlar!”
“ Hepsini öldürürüz merak etme!”
“ Doğanın döngüsünü bozmuş oluruz. Tanrıya savaş açmış oluruz evlat lütfen üsteleme. Ben size zarar vermek için tutmuyorum.”
“ Sizi yüce konseyden saklama zahmetine giriştim küçük bir teşekkür çok mu?”
Kafamı Sally’ ye çevirmiş yüzüne bakıyordum.
“ Maalesef haklı Ala.”
Bu sözü duymaktan korkuyordum.
Yüzümü adama doğru çevirip.
“ Peki neden. Neden bize yardım ediyorsun niye riske atıyorsun kendini.”
Adam Sally’ ye uzunca bir süre bakıp.
“ Ben Sally’ ye hala aşığım.”
“ Sally’i mi? Aşk mı? Ne oluyor burada?”
“ Olamaz. Sally ona bunu damı söylemedin!”
Sally kafasını öne eğik biçimde sağa sola salladı.
“ Bak evlat!...”
Sözünü yarıda kesip, “ ne evladı be!”
“ Peki tamam. Dinle Ala, Sally ve benim uzun bir geçmişimiz var. Geçmişte onunla birbirimize aşıktık çok engeller atlattık. Çok sevdik birbirimizi ama sonra Sally beni terk etti ve de hamileydi, daha sonraları çocuğumun adını ve yüzünü gördüm ve onu götürmek istedim. Ama o bizi yanlış anladı ve biri onu bizden kaçırdı. Onu tekrar yanıma getirmek istesem de onun izini bulamadım, tabi ki Sally de tehdit etmeyi eksik etmedi.”
“ Yani anlayacağın şu ki Sally çocuğunun normal insanlar gibi olmasını bu güç ve şehvet dolu hayattan tatmaması için elinden geleni yaptı.”
“ Hayır Ala ben çocuğumu güçten ya da başka şeylerden mahrum bırakmak için yapmadım! Onu korumak istedim o zamanlar savaş vardı vampirler Bansheeler’e karşı savaş başlatmıştı. Bizlerin sırlarını ve nasıl bu kadar güçlü olabildiğimizi öğrene bilmek için bizlere karşı tehdit olmuştular. Çok kayıplar verdik ve neredeyse savaş kapımıza dayanmıştı. Başka seçenek bulamadım.”
İkisinin söyledikleri de mantıklı geliyordu.
“ Peki ama Raki ne olacak hemen onun yanına gitmemiz gerekli.”
“ Sally bana her şeyi anlattı Ala birkaç saat sonra gitmenize izin vereceğim ama bu şehir çok büyüktür. Ve vampirlerin bulunduğu şehir ile bu şehri ayıran çok büyük bir duvar var otuz metre kalınlığında bir duvar. Oraya geçebileceğiniz tek bir yol var orası da saat şehri. Oraya vardığınızda benim adımı söyleyeceksiniz. Size birde zarf vereceğim içinde benim mühürüm var bunu oradaki adama verin. Zorluk çıkarmayacaktır.”
“ Senin adın neydi ki?”
“ Gaspard!”
Kibrinden geçilmiyordu. İspanyol bir aileden geliyor olmalı aksanı da İspanyollara benziyor.
“ Şu saat şehrini tarif eder misin?”
“ Sally orayı biliyor. Gerek yok!”
“ Bu şehirde sadece bir adam mı var?”
Gaspard kahkaha atmaya başladı Sally de gülmemek için kendini tutuyordu.
“ Komik bir şey mi var ne gülüyorsunuz be!”
“ Tamam tamam gülmüyoruz.”
Hala içten içe kendini tutuyordu.
“ Sabrım taşıyor!”
“ Tamam Ala lütfen tatsızlık çıkarma uzun zamandır gülmedim.”
Bu beni yumuşatmıştı. Sally önündeki karidesi tek lokmada ağzına atıyordu Gaspard çoktan tabağını bitirmiş şarabını yudumluyor ben se önümdeki eli ayağı bağlanmış tavşana bakıyordum. Çok masum bakıyordu hayvanları öldürmeye bu yüzden sevmiyordum kocaman gözleriyle yalvarıyorlardı. Tavşan ölmüş şaraplar içilmiş. Artık kalkma vakti gelmişti.
İlk önce yerin altında olan bu şehrin daha da altında bulunan mahzene indik. Oradan Gaspard bana bir kolye verdi. Ucundaki yeşil renkli taş pahalı bir şeye benziyordu. Gözede fazlasıyla hitap eden bir şekli vardı açıkçası ama bunu niye verdiğini merak ediyordum ve söylemesi için sorduğumda sadece çok acil durumda bana gerçek gücü vereceğini ve bana bu hayatın tüm güzellik ve yalanlarını da açıkça göstereceğini söylemişti. Ne demek istediğini tam anlamamış olsam da işime yarayacağı açıktı.
Tam karşımızda kitapların bulunduğu ahşaptan yapılma raflar vardı. Gaspard onlara yaklaşarak kitaplığı sağa doğru ittirdi arkasında gri renkli taş duvar vardı ama elini duvara dokundurduğu anda duvar şeffaflaşmış. Diğer tarafındaki tüneli aydınlatan meşalelerin ateşini görebiliyordum.
“ Artık gitme vaktiniz geldi.”
“ Teşekkürler Gaspard.”
“ Bu tünel sizi buradan gizlice dışarı çıkaracaktır.”
Gaspard ile vedalaşmış Sally ile tünele girmiştik. Dar tünellerden hiç hoşlanmazdım ama bu durumda başka çarem yoktu. Tünel boyunca Sally ile tek kelime konuşmadan sonuna vardık. Önümüzde sanki sudan bir pencere vardı diğer tarafını görebiliyor ama hiç bozulmadan sadece dalgalanıyordu.
Tünelden çıktığımızda geldiğimiz yer sadece bir taş duvar olmuştu. Bu şehrin ara sokaklarından birinin en sonundaydık.
Sokağın başından gündelik hayatlarını yerine getiren Bansheeler vardı normal insanlar gibi ilerliyorlar alış veriş yapıyor aile kuruyorlardı.
Aralarına karıştığımız Bansheeler bize tuhaf tuhaf bakıyor hepsi Sally ile birbirlerine başlarıyla selam veriyorlardı, hatta seyyar satıcılar bile vardı. Yerin altına kurulmuş böylesine ince düşünülmüş bu şehir çok güzeldi. Kafamı yukarıya kaldırdığımda gördüğüm manzara bile çok şaşırtıcı tavanda sallanan gaz lambaları her yeri yıldızlar gibi aydınlatıyor buranın gizemli havasını daha da büyüleyici kılıyordu. Etrafımda gördüklerimi başka bir yerde göremeyeceğimden emindim. Bansheelerin sanat anlayışları kaliteliydi.
Sıra sıra küçük dükkânlar her şey uyum içerisinde. Sally ile ilk başlardaki tartışmalarımız geliyordu aklıma, nasıl böyle patavatsız olabildim, oysa benden yaşça çok fazla büyük onu ilk baştan beri dinlemeliydim. Sally ye ısınmaktan da fazlası artık onu seviyordum benimsemiştim.
“ Hey Sally.”
“ Efendim canım.”
“ Ne zaman saat şehrine varırız.”
“ Geldik sayılır hemen şu sokağı dönünce.”
Dediği ara sokağa döndük. Ama burada ne bir şehir ne de benzer bir şey vardı. Sadece bir dükkân. Tabelasında siyah renklerle yazılmış saat şehri yazıyordu. Şimdi anlamıştım bana Gaspard ile neden güldüklerini, ben gerçek bir şehir bekliyordum.
Dükkânın geri kalanıyla uyumlu olan, yeşil ahşap kapıdan içeriye girdik. Kapının üstündeki çan görevini yerine getirmiş, dükkânın sahibi “ buyurun efendim hoş geldiniz” demişti ama kendisi görünürde yoktu.
Sally; ” Neredesin John?”
Sally’i sesinden tanımıştı galiba hemen yanımıza geldi.
“ Sally? Gerçekten sen misin? İnanamıyorum. Umarım bu bir şaka değildir.”
Sally gülüyor John ile birbirlerine sarılıp kısa bir özlem gidermeden sonra John saçları savurarak bana doğru döndü yuvarlak halkalı gözlüğünü iyice gözlerine yapıştırdı.
“ Bu o mu yoksa Sally?”
“ Evet John. Bunu daha sonra konuşuruz şimdi gitmemiz gerekli.”
John beni nereden tanıyordu? Burada herkes birbirini tanır mıydı yoksa. Ne tuhaf canlılar.
Sally cebindeki zarfı John’a uzatıp, Gaspard bizi buraya gönderdi, vampirlerin şehrine geçebilmek için yardımına ihtiyacımız var.
“ Sorun değil Sally size yardım edeceğim ama oraya vardığınızda çok dikkatli olun yabancılar hemen tanınır. Kokunuzdan dahi anlayabilirler.”
“ Önemli değil John biz orayı baştan düzenlemek için gidiyoruz zaten. Biliyorsun şuanda vampirlerin başında Akha var. Vicdansız Akha! Onun tutumsuzluğu yüzünden eski düzen yok. Biz her şeyi yoluna koymaya çalışacağız.”
Bu dükkân da her çeşit her model her renkten saatler vardı. Özellikle büyük tokmaklı saatler çok hoştu hepsinin ayrı bir geçmişi olmalı.
Saatlerin arasında geçmişe yolculuk yapıyormuş gibi bir hisse kapıldım.
John önden yolu gösteriyor Sally de arkasından onu takip ediyordu, ben ise bağımsızca sağa sola bakınarak ilerliyordum.
Tamamen taş merdivenlerden aşağıya karanlığa gidiyorduk. John elindeki kibriti ateşledi hemen duvarda duran meşaleyi yaktı. Tam karşımızda çok büyük bir saat vardı.
“ Bununla mı geçeceğiz vampir şehrine?”
“ Hayır çocuğum.”
Buruşmuş yüzündeki kıvrımlar kadar yaşı var mıydı acaba, acaba saçının beyaz renginin hakkını veren bir zekâya sahip miydi?
“ Yardım edin de şu dev saati ittirelim.”
Bu güzel saati arkasındaki kapıyı saklamak için kullanması hem akıllıca hem de utandırıcı.
John;” Ee hadi ama yardım edin.”
Onun bu çağrısına kulak verip saate hızlıca atıldım. Dokunmamla müthiş bir gücün beni duvara yapıştırması bir oldu.
Sally çok sinirlenmişti.” Sen ne yaptığı zannediyorsun John!”
“ Asıl siz ne yaptığınızı zannediyorsunuz Sally bana onun vampir olduğu söylememiştin.”
“ Her neyse unut gitsin John.”
İkisi de başımda dikilmiş bana bakıyorlar.
“ İyi misin Ala!”
“ Başımı çarptım.”
“ Kalkabilecek misin?”
“ Evet, evet sorun yok.”
“ Kusura bakma Ala senin vampir olduğu bilmiyordum bu saat ve arkasındaki kapı tamamen vampirleri uzak tutacak büyülerle bezenmiştir. Sakın bir daha dokunma.”
“ Önemli değil John, bir şeyim yok.”
“ Hadi o zaman Ala gidelim buradan.”
Sally ile John saati yoldan çektiler. Bir kaç söz söyledikten sonra John kapıyı açtı.
Yeni bir tünel daha bunun sonu nereye çıkacaktı acaba, artık biraz daha gerginim.
Bu tünel gördüğüm en dar olanıydı eğilerek yürüyorduk. Başka tuzakların olma ihtimaline karşı elimden geldiğince tedbirli davranıyordum. Yavaş ve emin adımlarla. Sally önümde olduğu için sarı saçlarına bakmadan edemiyordum. Çok güzel bir kadındı.
Biraz belim ağrımış olsa da bu tünelinde sonuna varmıştım. Karşımızda kahverengi rengiyle yeni cilalanmış ahşap kapı vardı. Ama asıl diğer tarafında ne olduğu merak ediyordum.
“ Oraya girdiğimiz andan itibaren çok dikkatli ol Ala.”
“ Tamam, Sally ama sende yanımdan hiç ayrılmayacaksın. Söz mü?”
“ Söz veriyorum Ala. Seni yalnız bırakmayacağım. Bir daha asla!”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOYUMSUZ
VampireRakinin ailesini arayışı, karşılarına çıkan engeller ve Âla'nın ilk gün ki taze aşkı. Fantastik bir dünyanın içindeki. Vampir romanı.