Eve daha adımımı atmamıştım. Kapının önündeydim ve adımlarıma başladım.
İlk adımımda portmantodaki montlar yerdeydi. İkinci adımımda portmantonun yanındaki ayna tuzla buz olmuştu. Üçüncü adımımda kütüphanemdeki kitaplar yerdeydi. Dördüncü adımımda..Dördüncü adımı atacak cesaret bulamamıştım kendimde.
Kapıya koşup Cem'in montundan telefonunu çıkardım. Malum beyefendi içkili olduğundan ayağa kalkacak gücü bile yok.
Telefonda şifre olmadığı için şanslıydım. Rehbere girip Çınar'ın numarasını buldum ve aradım. Çınar, Cem'in arkadaşlarından biriydi. Kardeş gibi oldukları için şu anda aranabilecek en uygun kişi oydu.
Gecenin ikisi olmasına rağmen ikinci çalışta açmıştı.
"Oo bro?" dedi.
Ne kadar toparlamaya çalışsam da yaşadığım şoku atlatamadığım için "Çınar, benim Şevval." dedim. Benim sesimi duyunca şaşırmıştı tabi.
"Bir şey mi oldu Şevval?" diye sordu. Bu sefer şaşırmış sesi gitmiş, yerini endişeli bir sese bırakmıştı.
"Bir şey oldu. Çok kötü bir şey oldu Çınar. Çabuk gel. Lütfen. Sana konum atıyorum. Lütfen gel." deyip telefonu çocuğun suratına kapatmıştım. Konumu hemen atıp, Cem'e doğru yaklaştım. Hiçbir şeyden habersiz öylece uyukluyordu. Ne kadar dürtsem de, bağırsam da hiç oralı olmayıp sadece "Sadece beş dakika daha." deyip geçiştirmişti beni. Ben de napayım, beklemeye başlamıştım.
...
Konum attıktan sonra beklemeye başlamıştım ve on beş dakika içinde de Çınar gelmişti. Beni görür görmez yanıma koşmuş ve soru yağmuruna tutmuştu.
"Ne oldu Şevval? Cem nerede? Niye böylesin?" demişti.
Tahminen şu an yüzüm korkudan bembeyazdı. Elimle açık olan kapıyı işaret ettim. Sanırım bu cevap olarak yeterli olmuştu. Çünkü onun da tıpkı benim evi ilk gördüğüm gibi ağzı açık kalmıştı. Ek açıklama olarak da; "Cem ile bara gitmiştik. Yaklaşık yarım saat önce geldik. Baygın olduğu için Cem'i kapının yanına bırakıp kapıyı açtım ve evin bu halini gördüm. Bir kaç adım attım ama korktuğum için daha fazlasına cesaret edemeyip evden hızlıca çıktım. Sonra Cem'in cebinden telefonunu çıkarıp seni aradım ve beklemeye başladım. Beklerken de ne kadar uyandırmaya çalışsam da Cem uyanmadı. Ben de tekrar beklemeye başladım." dedim ve anlatırken birikmiş gözyaşlarımı serbest bıraktım.
Ani bir hareketle Çınar bana sarıldı ve sarılmasıyla şaşırsam da daha da içli ağlamaya başladım. Ağladıkça ağlayasım geliyordu. Bir an Çınar'ı Cem olarak hayal edip başımı onun göğsüne gömdüm. Böyle düşünmek beni daha çok korkularımdan arındırıyordu. Beni teselli etmek istercesine "Şişşt sakin ol. Tamam. Geçti" dedi ve göğsüne gömdüğüm başımı çenemden tutarak ona bakmamı sağladı. Başparmaklarıyla akan gözyaşlarımı sildi ve "Ben bi' içeri bakıp geleceğim. Sen beni bekle tamam mı?" dedi. Başımı onaylamak amacıyla yukarı aşağı salladıktan sonra, Çınar eve doğru yöneldi.
Beş dakika kadar sonra Çınar geldiğinde yüzünde rahatlamış bir ifade vardı ve bu ifade beni de rahatlatıyordu. Hemen "Her yer dağınık mı? Nolmuş? Bir şey çalınmış mı?" diye soru yağmuruna tuttum Çınar'ı.
"Bir şey çalınmış mı bilmiyorum ama her yer dağılmış. Ve bu dağınıklık ile, hele ki Cem bu haldeyken tek başına mücadele edemezsin. Şanslısın ki uykum yok bu yüzden sana yardım edeceğim." deyip bana göz kırpmıştı. Bu da istemsiz olarak sırıtmama neden olmuştu.
...
Tüm evi toparlamayı başarabildiğimizde saat dörde yaklaşıyordu. İkimiz de çok yorulmuştuk. Tekli koltuklara yayılıp biraz dinlendikten sonra Çınar'a bir şeyler içmek isteyip istemediğini sorduğumda ise gitmesi gerektiğini ama sabah tekrar geleceğini söyleyip evden çıkmıştı.
Bunca saat gürültü ve patırtılarımıza rağmen Cem'de uyanmamıştı. Ben de yorgundum. Hala korkuyor olsam da uyumam lazımdı.
Salonda, koltuğun üstünde uyuyan Cem'in başucuna gidip saçına öpücük kondurduktan sonra yavaş yavaş odamın merdivenlerini tırmanmaya başladım. İçimdeki kötü bir şey olacağı hissi bir türlü gitmiyordu. Tek çare uyumaktı.
...
Uykunun kollarından mutfaktan gelen kırılma sesiyle sıyrılmıştım. Aşağıda biri vardı ve bu kişi ya Cem ya da başka birisiydi. Cem olma ihtimali yüksekti çünkü birkaç kez daha önceden böyle kırılma sesleri gelmiş ve bu seslerin sonucunda bardaklarımı kıran Cem çıkmıştı.
Odamdan çıkıp merdivenleri inmeye başladığımda bir yandan da söyleniyordum. "Cem artık bardak kırmamayı öğrenmelisin." diye de bir yandan sesleniyordum. Ama nedense aşağıdan ses gelmiyordu. Halbuki her seferinde Cem de söylenmelerime karşılık verirdi.
Mutfağa vardığımda ışık kapalıydı. Işığı açtığımda ise siyah giyimli bir adam vardı karşımda. Onu görmemle çığlık atmam bir olmuştu. Ne kadar 'Cem, kurtar beni! Cem!' diye bağırsam da hala uyuyordu Cem. Kurtar beni diyordum, çünkü adam üzerime üzerime geliyordu ve elinde de beyaz bir bez vardı.
Adam bana iyice yaklaştığında başımı kavrayıp elindeki bezi ağzıma doğru bastırdı. Tüm çırpınışlarıma rağmen yine de elimden bir şey gelmiyordu. Yalnızca vücudum daha fazla direnemiyor gibiydi. Daha fazla çırpınmaya gücüm yetmeyince dünyam karadı. Her yer kapkaranlıktı. Ve dudaklarımdan dökülen son şeyler "Kurtar beni Cem" oldu.
Herkese selamlar!! Uzun bir aradan sonra tekrar geldim. Söz verdiğim gibi bu bölümü daha uzun tuttum. Umarım beğenirsiniz!!

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zoraki Aşk
Підліткова літератураBeyazın siyah tonunda bir hikaye.. Yazarlar: @damlayagmur2000 @InciOncel